16 Şubat 2008 Cumartesi

ANNE BABA VE YAŞLILARA KARŞI VAZİFELERİMİZ

ANNE BABA HAKKI VE YAŞLILARA SAYGI


Kuran’da, Hadisler de ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi ve manevi imkân, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda kullanılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v) “hak sahibine hakkını ver” buyurmuştur.
Abdülaziz el-Buhari’nin 5.yüzyıl âlimlerinden Ebül-Kasım et-Tenühiye’ye atfen naklettiği; Hak: her bakımdan ve şüphesiz bir şekilde sabit olan şeydir” (Keşfül-esrar 1254) Yani Hak; her şart altında mutlak olarak doğru olan şeydir.


Anne Baba ya saygı ve iyilik Allah’ın emridir
Anne babaya iyilik (Birrü’l-Valideyn) ve gönüllerini alma her Müslüman üzerine Farz-ı Ayn’ dır. Evlat anne-babasına bakmakla yükümlüdür. Bu sebeple, İslam dininde hali vakti yerinde olan evladın fakir olan anne babasına zekât vermesi caiz görülmemiş, maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu tutulmuştur. Ailede çocukların anne-babaları üzerinde hakları olduğu gibi anne babalarında çocukların üzerinde hakları vardır. Ancak anne ve babaların çocuklar üzerindeki hakları daha önemli ve önceliklidir. Dinimizde anne baba haklarına riayet hem itikadi hem de ahlaki sorumluluklarımız arasındadır.
Anne babaların evlat sahibi olmalarıyla duydukları mutluluk ve sevgi neticesinde katlandıkları fedakârlıklar takdire şayandır. Çocuğun bakımından temizliğine, eğitiminden her türlü ihtiyaçlarını giderme de şikâyet etmeden ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bu kıymetli iki şahsın hakkını Allah-ü Teala ayetlerinde şu şekilde bildirmiştir. “Deki; Gelin, Rabbimizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım; O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin.” En’am 6/151.
Ayet ve hadislerle Allah’a kulluk görevinin hemen ardından anne-babaya saygılı olma ve iyi davranmanın emir edilmesi, anne-babaya iyiliğin Allah’a imandan sonraki en faziletli amel olduğunu bize göstermiştir. “Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya, akrabaya, yetimlere… iyilik edin.”(Nisa 36).
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı” (İsra 17/23–24) diye dua et.
İman etmek ve hayırlı ameller işlemek her insanın vazifesidir. İslam dininde hayırlı amellerin en güzellerinden biriside yine anne babaya iyi davranmak olarak bildirilmiştir, Yaşlılara saygı ahlaki bir kural olarak ortaya konulmuş ve onların yalnızlığa terk edilmeden çevreleri ile diyaloglarını koparmadan hayatlarına devam etmelerini sağlamak için gereken tedbirlerin alınması istenmiştir. Abdullah b. Mes’ud(r.a.) anlatıyor;
Rasulullah’a sordum.
§ ‘Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir?’
§ ‘Vaktinde kılınan namaz ‘ diye cevap verdi. Ben;
§ ‘sonra hangisidir?’ dedim.
§ ‘ Anne, babaya iyiliktir.’ Buyurdu.
§ ‘Sonra hangisidir.’ Dedim. Rasulullah(s.a.v.)
§ ‘Allah yolunda cihad’ buyurdu.( Müslim, iman, 137, I, 90)
Hadislerden anlıyoruz ki anne babaya iyiliği islamdaki iki muazzam amel yani, vaktinde kılınan namaz ve Allah yolunda cihad arasında saymıştır. Namaz dinin direği, cihadda islamın en üst zirvesidir. Rasulullah’ın anne babayı yerleştirdiği makam ne kadar değerli bir makamdır.
Her Müslüman kadın ve erkeğin ana-babasına itaati ve ihsanı bu dünyada oldukları müddetçe devam etmelidir. Özellikle yaşlanıp aciz, güçsüz ve bitkin halde bir şefkate, tebessüme ve sevgi sözüne muhtaç olduklarında ana-babaya iyiliği emreden ayetler doğrultusunda hareket etmelidir. Kuran-ı önder edinmiş şuurlu bir Müslüman; ayetlere kulak vererek dünyevi hiçbir işini, eşini, evladını bahane etmeden bu kutsal ve cenneti kazandıran amellere daha çok sarılan kişidir. “Biz ana-babasına iyilik etmeyi insana tavsiye ettik. Hususu ile anasını tavsiye ederiz ki, o kat kat zaafa düşerek ona gebe kalmış, emzirmesi de iki sene sürmüştür. Binaaleyh, bana, ana ve babana şükret. Dönüşün ancak banadır.” (Lokman 14)
Fahreddin Er-razi ve başka birçok müfessir;
“Allaha ibadetten sonra anne babaya iyiliğin Kur-an ayetlerinde ve hadislerde yan yana gösterilmesini şu sebeplere bağlarlar;
a) İnsanın maddi ve manevi gelişmesi için en değerli katkı, Allah’ın nimetlerinden sonra anne babanın fedakârlıklarıdır. Çünkü anne-baba çocuğun hem dünyaya gelmesinin vesilesi hem de yetiştirilip terbiye edilmesini sağlayan kişilerdir.
b) Çocuğun dünyada olmasının asıl ve gerçek sebebi Allah, zahiri ve hukuki sebebi ise ana babadır.
c) Allah nimetlerini karşılıksız verdiği gibi anne baba da çocuklarının ihtiyaçlarını seve seve yerine getirir.
d) Allah kullarına günahkâr bile olsa nimetler verdiği gibi anne baba da asi bile olsa çocuklarına desteklerini sürdürürler.
e) Allah kullarının iyiliklerinden memnun olduğu ve karşılığını fazlasıyla verdiği gibi anne baba da çocuklarının sahip olduğu imkân ve değerleri korumaya ve geliştirmeye çalışırlar.(Fahreddin Er-Razi, III, 165- 166).
“Biz insanoğluna ana babasına iyi davranmasını emrettik.”(Ankebut 8).Rasulullah efendimiz buyuruyor. “Herhangi bir müslümanın, ana-babası bulunurda, karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek onlara yakınlık gösterip sohbetlerinde ve hizmetlerinde bulunursa, mutlaka Allah ona cennette iki kapı açar. Ana babadan biri evladına öfkelenirse, ana-baba razı olmadıkça Allah razı olmaz”.
Peygamber efendimize soruldu:
— Ana-baba evladına zulüm etseler yine böylemidir?
— Evet, zulüm etseler de böyledir.” Buyurdu. (Buhari, Aile eğitimi cilt 1-sf 411)
Unutulmamalıdır ki; yapılan her hayır ve iyiliğin, hem dünyada hem de ahrette mükafatı ve yardımı çoktur. Ebu Abdurrahman, Abdullah Bin Ömer, İbni’l- Hattab(r.a.) anlatıyor:
Peygamber efendimizden şöyle işittim;“Sizden evvel geçenlerden üç kişi yola çıktılar. Geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir taş düştü ve mağaranın ağzını kapadı. Bunun üzerine şöyle dediler. “İyi amellerimizle dua etmekten başka bizi buradan hiçbir şey kurtaramaz”.
İçlerinden biri; “Allah’ım benim çok ihtiyar annem ve babam vardı. Onlardan evvel ne çocuklarıma ne de hayvanlara bir şey içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Onlar uyuyuncaya kadar dönemedim. Akşam yemeklerini hazırladım. Fakat onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel ailece akşam sütü içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu halde onların uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu. Çocuklar ayaklarımın altında açlıktan ağlıyordu. Derken annem babam uyandılar ve akşam sütlerini içtiler.
Allah’ım eğer bunu senin rızan için yapmış isem bu taştan çektiğimiz belayı bizden uzaklaştır, dedi.Taş bir parça açıldı. Lakin çıkılacak gibi değildi.
İkincisi şöyle dedi. “İlahi amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Onunla beraber olmak istedim. Lakin teklifimi kabul etmedi. Birkaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendisini bana teslim etmek şartıyla yüz altın verdim. Kabul etti. Ona yaklaştığım anda ‘Allah’tan kork da haksız yere mührümü bozma dedi.’ Ben de Allah’tan korkarak bu çok sevdiğim kadından uzaklaştım. Verdiğim altınları da ona bıraktım.
- Allah’ım eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmış isem içinde bulunduğumuz belayı üzerimizden gider diye yalvardı.
Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı. Yine çıkılabilecek derecede değildi. Üçüncü şahısta şöyle dedi. “Allah’ım ücretle amele tuttum ve ücretlerini verdim. Lakin biri ücretini almadan bıraktı gitti. Onun ücretini çalıştırıp çoğalttım. Bir müddet sonra adam yanıma gelerek ücretini istedi”. Ben de “Şu gördüğün deve, öküz, koyun senin ücretinden üremiştir. Al götür.’ Dedim.
‘ Ey Allah’ın kulu benimle alay etme.’ Dedi. Ben de ‘ Seninle alay etmiyorum. Hakikati söylüyorum.’ dedim. Bunun üzerine malları aldı, hepsini sürüp götürdü.
- İlahi eğer bunu senin rızan için yapmış isem içinde bulunduğumuz bu belayı üzerimizden def et dedi.
Taş mağaranın ağzından kaydı onlarda hep birlikte çıkıp yürüdüler.(Buhari-Edep, 5, VII, 69).
Toplum hayatı içerisinde bazı anne babalarda görülen bir takım hatalı tutum ve davranışlara bakarak, anne babalarımıza karşı sorumluluklarımızı hafife almamalıyız. Eğitimsizlik, psikolojik ve ekonomik sorunlardan doğan bu hataları düzeltme de onlara yardımcı olmak hem bireysel hem de toplumsal görevimizdir.
Ana babanın Müslüman ve gayri müslim; faziletli veya günahkâr olup olmadığına bakılmadan iyilik ve hizmetlerinin yapılması gerektiğini biliyoruz. Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerde itaat konusunda bazı istisnalar getirilmiştir. Ahlakçılar ayet ve hadislerden; ana babanın haram olduğu kesinlikle bilinen konulardaki isteklerine uymanın caiz olmadığı hükmünü çıkarmışlardır.
Sad bin Ebi Vakkas’ın annesi Sad’ın İslam’a girişini kabul etmeyip oğluna; “Ya İslam’dan dönersin, ya da ölünceye kadar yemek yemem, bütün Araplar “annesinin katili” diye seni ayıplar, dediğinde Sad (r.a.) “Anne, çok iyi biliyorsun ki, vallahi yüz tane canım olsa hepsi birer birer çıksalar yine Müslümanlığımdan dönmem”. Dedi Sad’ın annesi bir iki gün sabretti. Üçüncü gün bitkinlikten yemek yedi. Allah-u Teala Hazretleri Peygamberimiz (s.a.v)’e Lokman Suresi 15.ayeti Kerimeyi indirdi. Sad’ın annesine verdiği cevaptaki üslubuna biraz da sitem vardı.
- “Eğer anne ve baban seni bilmediğin bir şeyi bana ortak koşmaya zorlarsa onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara gayet iyi davran.”
- Peygamberimiz (s.a.v) buyurdular ki; “Allah’a isyan sayılan bir konuda kula itaat edilmez” (Buhari Ahkam4-Cihad 8-İmare 39).
İslam dini anne baba nasıl olursa olsun; saygısızlığın en basit ifadesi olan “öf” demeyi yasaklamış; merhamet ve tevazuuyla ana babayı himaye altına almayı bize öğütlemiş ve öğretmiştir. Meryem suresinde Hz. İbrahim ve babası Azer arasında geçen konuşmalarda evladın ebeveynine karşı davranışın en güzel örnekleri sergilenmiştir. Hz İbrahim babası Azer’e her defasında, - Babacığım, diye seslenmiş, Onun kaba ve tehditlerine karşı saygısını yitirmeden “Selam olsun sana, Rabbimden senin için af dileyeceğim” demiştir.
”Kitapta İbrahim”i de an. Gerçekten o,son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi. Hani babasına şöyle demişti “Babacığım İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun.
Babacığım Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim.
Babacığım Şeytana tapma. Çünkü şeytan, Rahman”a isyankâr olmuştur.
Babacığım Doğrusu ben sana, çok esirgeyici Rahman tarafından bir azabın dokunmasından korkuyorum.”
Babası,”Ey İbrahim Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş,”dedi.
İbrahim şöyle dedi” Esen kal, senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O beni nimetleriyle kuşatmıştır. Sizi ve Allah-tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabbime ibadet ediyorum. Rabbim e ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı biliyorum.”
Esma binti Ebu Bekir Es-Sıddık rivayet ettiği hadisi şerifte Esma(r.a) diyor ki; Peygamberimiz (s.a.v) zamanında henüz müşrik olan annem bana geldi. Peygamberimiz (s.a.v)’den bu konu hakkında fetva istedim.
- Ya Rasulullah! Annem beni özlemiş, yanıma geldi. Annemle ilgiyi devam ettireyim mi? dedim.
- Evet, anneni görüp gözet buyurdu” (Buhari Müslim Riyazus salihin)

Müslüman Anne Babasını Kırmaktan Korkar
Biz Müslümanlar, anne babamıza iyilik etmekte son derece hassas olduğumuz gibi, onlara karşı gelmekten son derece korkar olmalıyız. Biliriz ki onlara karşı gelmek gönlü karartan, vicdanı kirleten büyük günahlardandır.
Ebu Bekire Nufey b.Haris’ten rivayetle; Peygamberimiz (s.a.v) bize;
- Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? buyurdu. Bizde,
- “evet, Ya Rasulullah” dedik. Peygamberimiz (s.a.v)
- Allah’a şirk koşmak ve anne-babaya isyan etmektir, buyurdu.(Buhari-müslim)
Ebu Hureyre (r.a)’ dan rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v) bir gün minbere çıkarken Burnu yere sürünsün ,buyurdular. Sahabe , “kimin (burnu yere sürünsün) Ey Allah’ın Elçisi” diye sorunca,“Ana babaların ihtiyarlık zamanlarında bunlardan birine veya her ikisine yetişip de cennete giremeyen kimsenin burnu (layık oldukları hürmeti göstermediklerinde) yerlere sürünsün” diye 3 kere tekrarlamıştır. (Müslim)
Asrı-saadette Alkame ismindeki bir genç sahabi hastalandı. Karısı durumu Peygamber Efendimize bildirince peygamberimiz Bilal-ı Habeşi, Hz. Ali, Hz. Selman ve Hz. Ammar’ı Alkame’nin evine gönderdi. Onu ağır hasta buldular. Ve Kelime’i Şehadet’i telkin ettiler. Bir türlü söyleyemedi. Üzüldüler. Durumu efendimize bildirdiler. Efendimiz anne babasının yaşayıp yaşamadığını sordu. Babası ölmüş, ihtiyar annesi hayattaydı. Efendimiz annesine oğluyla arasının nasıl olduğunu sordu. İhtiyar kadın;
“O hep karısını dinliyor, hep beni tersliyor. Hiçbir isteğimi yerine getirmiyor.” dedi. Peygamber efendimiz(s.a.v.) Bilal-ı Habeşi’ye;“Git bir yığın odun getir, Alkame yi ateşle yakalım. ” buyurdu. Bunu duyan anne;“Ya Rasullullah o benim oğlum, gönlümün meyvesi. Onu gözlerimin önünde yakacak mısın? Buna dayanamam. ” dedi. Efendimiz;“Allah’ın azabı daha şiddetli ve daha devamlıdır. Sen içinden Allah’ın onu mağfiret etmesini istiyorsun. O zaman ona hakkını helal et, kırgın olmadığını söyle. Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sen ona kırgın oldukça, onun ne namazı ne orucu, ne de diğer iyilikleri kendisine fayda vermez.” Alkame’nin annesi onları şahit tutarak hakkını helal etti. Ve o anda Alkame şahadet getirerek vefat etti. Peygamber efendimiz(s.a.v.) kabrinin başında halka yönelerek “Ey muhacirler! Ey ensar! Kim karısını annesinden daha üstün tutarsa Allah’ın laneti onun üzerinedir. Onun diğer ibadeti ve iyiliklerinin de kendisine bir faydası yoktur(Gafletten Kurtuluş).
Genel olarak, bakıma ve ilgiye daha çok ihtiyaç duyulan ihtiyarlık çağında, hem Allah’ın emri hem de bir vefa borcu olarak anne ve babanın kalplerinin kırılmaması, en çok dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Hatta sonsuz sevgi ve merhametle dolu bir kalple onlara yaklaşıp gönüllerini hoş etmek ve onlarla tatlı sohbet etmek gerekir. Onların zayıf, güçsüz ve garip hallerini gördükçe, özellikle onlar için dua edip esenlik istemek her evladın yapması lazım gelen bir vazifedir.
İnsan doğumdan ölüme kadar farklı süreçlerden geçer ve farklı deneyimler kazanır. “Gençler bilebilseydi, yaşlılar yapabilseydi” şeklindeki ifadeden yola çıkarak her iki neslin birbirinden alabileceği çok şeylerin olduğu ifade edilebilir. Genç insanın kendisinden daha önce hayatın basamaklarını adımlayan yaşlıların tecrübe birikimlerinden yararlanması en akıllıca davranış olarak gözükmektedir.
Sağlam temeller üzerine kurulan aile yapımızda, akrabalık ilişkilerinin kuvvetli olması, eşlerden birinin annesinin diğerinin kayınvalidesi, babasının, diğerinin kayınbabası olarak görülmesi, aile içinde mecburiyetlerin ötesinde bir anlayış ve yaklaşımla davranılmasını sağlamaktadır. Bu yapı, toplumsal değer olarak yaşatıldıkça ve nesilden nesle aktarıldıkça, aile yapımız sağlamlığını daha rahat koruyacaktır.
Ancak bugün aile yapımızı tehdit eden pek çok unsurla karşılaşmaktayız. Ahlaki yozlaşma, rahata düşkünlük, kimlik bunalımı, özgürleşme ve bağımsız olma kavramlarının yanlış anlaşılmasına bağlı olarak “biz” şuurunun yerine “ben” merkezli aşırı bencillik ve sorumsuzluk toplumda hızla yayılmaktadır. Bu tehditleri aşmak ancak “ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT” diyerek Ayet ve Hadislerin hükmüne sarılmakla olacaktır.


ÇOCUKLARIN YETİŞMESİNDE BÜYÜKLERİN ROLÜ
Yaşlılarla birlikte olan geniş aile ortamlarının, çocukların gelişmesinde katkıları büyüktür. Geniş aile ortamı çocukların bedeni ve ruhi kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve olumlu bir takım beceriler kazandırılması, kültür ve medeniyetimizin nesilden nesle aktarılmasında müspet etkileri vardır. Çünkü çocuk ilk sosyal deneyimlerini aile ortamında edinir. Sözden ziyade davranışların daha etkili olduğu bu dönemde, çocuğun aralarında sevgi bağı bulunan kişilerle daha iyi iletişim kurduğu ve daha itaatkâr olduğu gözlemlenmektedir. Çocukların duygusal eğitimlerinde yaşlıların pozitif katkıları ile aile bağlarının daha da güçlendiği alan uzmanları tarafından ısrarla vurgulanmaktadır.
Yaşlılarımızın aile içinde yaşaması, kendilerine saygı ve sevgi gösterilmesi, güzel muamelede bulunulması ile çocuk, aile ortamında ilk defa daha büyük birisine (saygı ve sınırları doğru belirlenmiş) itaatin ne olduğunu görmektedir. Eğitimin modelleme yöntemi düşünüldüğünde, anne ve babanın ailenin büyüklerine karşı tavırları ile aslında kendi geleceklerini hazırladıklarını söyleyebiliriz.
Bu konuda birçok hikâye anlatılır; Adamın biri yol ortasında oğlu tarafından dövülür. Adamdaki hal tuhaf hem oğlundan sopa yiyor, hem de gülüyor. Etraftaki kalabalık merak edip sorarlar;
- Ağlanacak haline gülüyorsun, be adam, nedir bunun sebebi?
- Adam hem güler hem cevap verir: Ben de babamı bu sokakta dövmüştüm. Oğlumdan aynı yerde sopa yiyorum. Şu İlahi adalete gülüyorum.
Çocukların büyükanne büyükbaba sevgisi tatmaları, onlarında torun sevgisi tatmaları hayata daha kuvvetle tutulmayı sağlayan bir bağdır. Ve bu bağ ‘Zamanım yok’ bahanesi ile inceltilmemelidir. Bayram ve kandil günleri evladının ve torununun yolunu gözleyen yaşlılarımızın, anne babalarımızın yaşam sevincini diri tutmak ihmal edilmemesi gereken sorumluluğumuzdur.


Anne Babaya Sevgi ve Saygı Örnekleri
Bir gün otururken Peygamber Efendimiz s.a.v. sütannesi, sütbabası ve sütkardeşi yanına geldiğinde onlara sevgi ve saygısını ifade etmek üzere ayağa kalktığı, elbisesini yere sererek bir ucuna sütbabasını, diğer ucuna sütannesini, ortalarına da sütkardeşine oturtarak onlarla sohbet ettiği rivayet edilmiştir. (Ebu Davud, Edep, 129, no:5145, V, 354)
Yine peygamber efendimiz kızı Hz. Fatıma’nın yanına varınca Hz. Fatıma’nın ayağa kalktığı babasını öperek yanına oturduğu, Hz. Fatıma da peygamberimizin yanına vardığında Resullullah’ın ayağa kalktığı onu öperek yanına oturduğu rivayet edilmiştir.(Ebu Davud, 5217, V, 391).
Peygamberimiz(s.a.v.) ‘Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün hakkını gözetmeyen bizden değildir, buyurmuştur. Peygamber Efendimize bir adam geldi,
—Ya Rasulullah annem iyice ihtiyarladı. Ben onu kendi ellerimle yediriyor, içiriyor, sırtımda taşıyorum. Her türlü ihtiyacını görüyorum. Mükâfata hak kazanabilir miyim, dedi. Efendimiz (s.a.v.):
—Hayır. Bu senin yaptıkların annenin senin üzerindeki haklarını asla ödemez. Fakat Sen iyilik ediyorsun Allah sana bu az iyilik karşılığında çok sevap verir, buyurdu. (Tenbihül-Gafilin)
Anne babayı en mesut eden, yüzünü güldüren davranışlardan biri de gönül dostluğu kurdukları kimselere ve akrabalarına evladı tarafından saygı ve itibar gösterilmesidir. Peygamberimiz (s.a.v.) “iyiliğin en üst mertebesi insanın anne-baba dostunu ziyaret etmesidir” buyurmuştur. (Tirmizi Birr, 15, IV, 1919)
Gavsu’l-Azam Kutbu’r-Rabbani Muhammed Bahaeddin Nakşibendî (k.s.) Hazretleri vasiyetinde;
‘Benim kabrimi ziyaret etmek isteyenler, evvela annemin kabrini, sonra da benimkini ziyaret etsinler’ demiştir. Anne-baba vefat edecek olursa onlar için sadaka vermek, dua etmek her Müslüman için en büyük vazifedir.
Malik bin Rebia r.a. anlatıyor,
- Rasulullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Beni Seleme den bir kişi gelerek, Rasülü Ekrem Efendimize,
- Anne babam öldükten sonra onlar için yapabileceğim bir iyilik daha var mıdır diye sordu, Efendimiz s.a.v.
- Evet, Onlar için dua ve istiğfar etmek, verdikleri sözü yerine getirmek, dostlarına ikram etmek, yakınlığı onlar vasıtasıyla olan kimseleri ziyaret etmek, ikramda bulunmaktır.
(Ebu Davud,İbni Mace,İbni Hıbban)


Anne Babaya Karşı Vazifelerimiz
- Anne babanın dinen haram olmayan isteklerini yerine getirmek,
- Maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak
- Huzurlu bir hayat yaşamalarını sağlamak
- Uyarılmaları dini zaruret olan konularda bile uyarıları incitmeden yapmak
- Dini bakımdan ciddi olmayan kusurlarını görmezden gelmek
- Onlara nezaketle, yumuşak bir ifadeyle ve saygı dolu bir dille hitap etmek.
- İçeri girdikleri zaman hemen toparlanıp saygı ile ayağa kalkmak.
- Yanlarında yüksek sesle konuşmamak
- İyiliklerinden söz ederek şeref ve itibarlarını korumak
- Arzu ettikleri şeyleri ikram edip, vermek.
- İşlerimizde onlarla istişarede bulunmak,
- Haklarında şikayetçi olmamak
- Kendilerinden aşırı fedakârlık beklememek
- Hayır ve ibadetlerine yardımcı olmak
- Sık sık dua edip bağışlanmaları için Allah’a yalvarmak, istiğfarda bulunmak.
- Konukları varken ikram ve hizmeti yapmak
- Sevecekleri şeyleri istemeden yapmak
- Konuştukları zaman sözlerini kesmeden dinlemek
- Anne baba, eş ve çocuklarının hakkını ayrı ayrı gözetmek
- Yolda yürürken, toplu taşıtlarda ve yemek yerken önceliği büyüklere vermek. .
- Yanlarında iken ayakları uzatmadan, üst üste atmadan derli toplu oturmak
- Çağırdıkları zaman edeple ‘buyur’ deyip hemen cevaplandırmak.
- Anne-baba hayatta iken de vefatlarından sonra da onların dost ve yakınlarına saygı ve ikramda bulunmak.
- Her namazda onlar için dua etmek


Konuyla Alakalı Bazı Ayet ve Hadisler
وَقَضَى رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنْ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
“Rabbin, sadece kendisine ibadet etmenizi, ana babaya da iyi davranmanızı kesin olarak emreder. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek üzerlerine kanat ger ve de ki: Ey Yüce Rabbim! Küçükken onlar beni nasıl koruyup yetiştirdilerse, Sen de onları esirge.” 2

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
“Kime uzun ömür verirsek biz onun yaratılışını (gençliğini, güzelliğini) bozar, gücünü azaltır, beli bükük hale getiririz. Onlar bunu hiç düşünmezler mi?”3
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir”4,âyeti de insan bedeninin, hayat süresi içinde uğradığı iniş çıkışları ifâde etmektedir.

وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه أنّ رَسُولُ اللّهِ قال: رَغِمَ أنفُهُ رغمَ أنفُهُ رغمَ أنفُهُ، قيلَ مَنْ يَا رَسُولُ اللّهِ ؟ قال: مَنْ أدركَ والدِيهِ عندَ الكِبرِ أو أحَدَهُمَا ثمّ لم يدخلْ الجنّةَ.

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün:
"Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün" dedi.
"Kimin burnu sürtülsün ey Allah'ın Resulü?" diye sorulunca şu açıklamada bulundu:
"Ebeveyninden her ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin."5


عَنْ أَنَسٍ رضى الله عنه قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏ يَكْبَرُ ابْنُ آدَمَ وَيَكْبَرُ مَعَهُ اثْنَانِ حُبُّ الْمَالِ، وَطُولُ الْعُمُرِ ‏
Enes b. Malik’den Rasulullah’ın s.a.v. şöyle dediği bildirilmiştir:"Âdemoğlu yaşlandıkça şu iki şeyi gençleşir: Mala ve uzun yaşamaya düşkünlük."6
ليسَ منَّا من لم يَرحَم صغيرنا ولم يُوقِّرْ كبيرَنَا
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” 7
عن أنسِ ابنِ مالكٍ قال:
قالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيهِ وسَلَّم: ما أكرمَ شابٌّ شيخاً لسنِّهِ إلاَّ قيَّضَ اللهُ لهُ من يُكرمهُ عندَ سنِّهِ
“Her hangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu için ikramda bulunursa, Allah o gence, yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder.” 8
Aşırı yaşlılıktan Allah’a sığınan Hz. Peygamber9 bir devlet başkanı olarak güçsüzlerin ve yaşlıların bakımını üstlenmiştir. Bu konudaki bir hadis şöyledir:
عن أبي الدَّرداءِ قال سمعتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيهِ وسَلَّم يقول:
ابغُوني في ضعفائِكُمْ فإنَّما ترزقُونَ وتُنصرونَ بضعفائِكُم
"Güçsüz ve düşkünleri araştırıp bana getirin, (ihtiyaçlarını karşılayayım). Çünkü siz ancak içinizdeki güçsüzler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz." 10

عن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: قالَ رسولُ اللّهِ : الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ اللّهُ تَعالى! ارحَمُوا مَنْ في ا‘رضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ في السَّمَاءِ الرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ مَنْ وَصَلَهَا وَصَلَهُ اللّهُ وَمَنْ قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ تَعال. .
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır."11
Hz. Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe, pîr-i fâni olduğu halde, henüz Müslüman olmamıştı. Gözlerinin feri kalmamış, yolunu göremiyordu. Oğlu Hz. Ebu Bekir ihtiyar babasının elinden tutarak Peygamber’in huzuruna getirdi. Herkese karşı saygı gösteren büyük Peygamber: "İhtiyarı niçin buralara kadar zahmete koştun? O’nu kendi halinde bıraksaydın, biz onun ayağına giderdik", dedi. Onu önüne oturttu. Elini göğsünün üzerine koyarak ona İslâm’ı telkin etti. İşte O, yaşlılara böyle muâmele ederdi.12

Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar
Buhârî, Cihâd, 67; Müslim, İman,93; Zekât, 115; Ebû Dâvûd, Cihad, 70; İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB. Yay. Ankara ,2004; Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler, Lütfi Doğan, DİB,. Yay. Ankara, 2000; İlmin Işığında İslamiyet, Afif A. Tabbara, çev. Mustafa Öz İstanbul, 1981; Fikret Karaman, “Hasta, Yaşlı ve Engelleri Korumak”, Diyanet Aylık Dergi, Nisan-Mayıs 1999, sy. 101, s.55; Fahri Kayadibi, “Yaşılara saygı” Diyanet Aylık Dergi, 1998, sy.91, s.33; Şükrü Özbuğday, “Yaşlılara Saygı Bütün İnsanlara Saygı Demektir” Diyanet Aylık Dergi, 2003, sy.147, s. 25 Riyazüs Salihin, Kalplerin Keşfi, İslam Ansiklopedisi



2 İsrâ,17/23,24
3 Yâsin,36/68
4 Rûm,30/ 54
5 Müslim, Birr,45/ 9, (III, 1978)
6 Buharî, Rikak, 81/5, (VII,172)
7 Tirmizi, Birr,25/15, (IV,322)
8 Tirmizi, Birr, 25/75, (IV, 372)
9 Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, (185)
10 Tirmizi, Cihad, 21/24, (IV,206)
11 Tirmizi, Birr, 25/16, (IV,323-324)
12 İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Kahire 1955, II, 405-406; A.H.Berki, O. Keskioğlu, Hz. Muhammed ve Hayatı, D.İ.B. Yayını, Ankara 1972, Sh. 330
Resmi Büyütmek İçin Tıklayınız

Hiç yorum yok: