13 Nisan 2008 Pazar

İLİM

İslâm’da ilim ve ilme verilen önem, İlim öğrenmenin kazandırdıkları
Türkçe’ de “ilim” bilme, bilgi, bilim gibi kelimelerle karşılık bulur. Kuran-ı Kerim’de 725 yerde “ilim ve türevleri” olan kelimeler geçmektedir. Ayrıca akıl, fikir, nazar, ibret gibi ilimle yakından alakalı birçok kelimede yüce Kitabımızda çokça yer alır. K.Kerim’de bu kavramların bu kadar çok geçmesi İslam’ ın ilme verdiği değeri gösterir.
“Allah, kendinden başka ilah olmadığına şahittir. Meleklerle ilim sahipleri de hak ve adalet üzere durarak şahittirler. Ondan başka hiçbir ilah yoktur, aziz ve hâkimdir. (Ali-İmran suresi 18)
“Allah içinizde iman edenleri yüceltir; bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanların kat kat derecelerle yükseltir.(Mücadele suresi 11)
“(Habibibim) de ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?(Zümer suresi 9)
İlim Allah’ın insanlara vermiş olduğu akıl nimetinin vazgeçilmez ihtiyacıdır. Çünkü insanın onuru ile bağdaşmayan her türlü eksiklik, yanlışlık ve çirkinliklerden korunmasının en güvenilir yolu ilim sahibi olmasıdır. Bütün İslam bilgin ve düşünürleri; “İnsanın kendi kişiliğine karşı ilk görevlerinden birisi de ilimle bezenmesidir.” derler

Peygamberimiz (s.a.v) “Alimlerin Abid’e üstünlüğü, dolunay gecesindeki ayın yıldızlara üstünlüğü gibidir..” (Ebu Davud-ilim 12), “İlim öğrenmek her Müslüman farzdır.” (İbni Mace-İmam Ahmed)

Öğrenilmesi gereken ilim iki kısımdır. Farz-ı ayn ve Farz-ı kifaye olan ilimler;
Her müslümanın içinde bulunduğu halle ilgili ilimleri öğrenmesi farz-ı ayn’dır. İslam’ın temeli olan kelime-i şehadet,namaz, oruç, (malı varsa) zekat ve hac farz olduğu için, her müslümanın bu ibadetlerin farz hükümlerini bilmesi farz, vaciplerini bilmesi vaciptir.
Ticaretle uğraşan kişilerin alış-verişle ilgili hükümleri bilmesi farz-ı ayn’dır. Ayrıca her müminin Allah’a yönelme, tevekkül, Allah’tan hakkıyla korkma, hükmüne razı olma gibi kalbi bilgileri öğrenmesi’ de farzdır. İnsanın günlük yaşamını devam ettirmesi için gerekli ilimleri öğrenmesi farzdır. Meslek erbabının da kendi mesleği ile ilgili bilgileri öğrenmesi farzdır.
Farz-ı kifaye ilimler ise, Müslümanların bir kısmının öğrenmesinin yeterli olduğu ilimlerdir. Mesela tıp ilmi farz-ı kifayedir. Toplumda bazı insanlar öğrenirse yeterlidir. Bununla beraber bir doktorun kendi mesleğini iyi öğrenmesi farz-ı ayın olur.
İlmin yaşı ve yeri yoktur. “Onlardan bir kısmı din ve şeriat ilimlerini öğrenmek için geri kalsın…..” (Tevbe 122) ayeti Kerimesinde savaş sırasında bile ilim korunmuş. İnsanlar cahil kalmasınlar diye ilim ehlinden bir kısmının savaşa gitmemesi, insanları irşad etmesi emr olunmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v) “Beşikten mezara ilim talep ediniz.” Buyurmuştur. Her müslümanın vakit geçirmeden ilme başlamasını, tamamlayamasa’ da mükâfatını göreceğini ifade etmişlerdir. Rivayete göre; İmam-ı Azam’ın talebesi Hasan b.Ziyaf 80 yaşında iken fıkıh ilminin tahsil etmeye başlamış, bundan sonra 40 sene fıkıh öğrenmiş, 40 sene fetva vermiş ve 160 yaşında vefat etmiştir.
İbni Mes’ud ve İbn’i Abbas (r.a) “İlim, Çin’de bile olsa öğreniniz” (Taberani) “İlim yitik mal gibidir, arayıp bulmalıdır”. Atasözümüzün ve en önemlisi Ayet ve Hadislerin ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, her insan yaşı, cinsiyeti, medeniyeti ne olursa olsun her yerde doğru ilmin peşinde koşmalıdır. Bize Allah’ı bulduran ve ulaştıran, her ilim insana gereklidir. Evet, İlmin kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. Kuran- Kerim’in ilk inen ayetlerinin “Oku, Allah’ın adıyla oku! Oku; Rabbin en büyük Kerem sahibidir. O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti.”(Alak suresi 1–5) olması; bize ilim öğrenmenin insana ne büyük bir şeref nimet ve lütuf olduğunu açıkça göstermektedir.
İlim Allah’ın sıfatlarındandır. Allah kullarında cehaleti değil, ilmi görmek ister. Peygamberlerde yeryüzüne cehaletle savaşmak, hakkı hâkim kılmak, böylece tüm insanların hayır ve saadete ulaşmalarını sağlamak için gönderilmişlerdir.
Peygamberimiz (s.a.v) “Âlimler Peygamberlerin varisleridir” buyurmuşlardır.
Hasan-ı Basri (r.a) diyor ki; “Âlimler olmasa insanların diğer canlılardan farkı kalmazdı. İlimle insanlar insanlık seviyesine ulaşmışlardır. İlmin üstünlüğü apaçık ortadadır. İlim tüm kâinatta sadece insana mahsustur. Cesaret, atılganlık, kuvvet, cömertlik, fedakârlık, şefkat gibi sıfatlar hayvanlarla insanlar arasında ortaktır. Hatta tek bir vasfı ele alıp yarışa girsek hayvanlar o sahada bizi geçer. Mesela; kimyager uğraşır, uğraşır bir arıyla yarışamaz. Bir ipek böceği yaprakları çiğner ipek meydana gelir. İnsan tüm teknolojiyi kullanarak fabrikalar kursa da aynı kalitede ipek üretemez. Ama Allah; insana akıl ile bilme ve bilerek yapma yetisini vermiştir. İnsanoğlu’ da tüm sahalarda başarılı olma kabiliyeti vardır. Allah (c.c) bu şeref ve üstünlüğü insana akıl ve ilimle vermiştir. Allah (c.c.) bu kabiliyeti sebebiyle Âdem(a.s)ın meleklerden üstünlüğünü ortaya çıkarmıştır.
İnsanoğlunun yaratılış sebebini kavrayamayan Meleklere
“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip eğer siz sözümüzde sadık iseniz şunların isimlerini bana bildirin” dedi.
“Melekler Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.
“Bunun üzerine Ey Âdem! Eşyanın isimlerini onlara haber verdi.” Ayeti Kerimesin’ de geçen “Esma-e külleha” kelimesi dikkat çekicidir.
Esma Âlemi: Bir plan-program âlemidir. Zannedildiği gibi Allah-u Teala Âdem (a.s) sadece varlıkların isimlerini; bu ay, bu güneş, bu çiçek, bu şu veya bu budur diye öğretmemiştir. Bilakis esma insanlığın yeryüzüne geldiği andan itibaren kıyamet sabahına kadar yeryüzünde olup bitecek; gelip-geçecek her türlü sanat ve mesleklerin bütününü insanoğlunun kabiliyetine yerleştirmesidir. Böylece Esma (isimler): bir varlığı (keşfettiğimiz veya edemediğimiz yönleriyle olduğu gibi tanıtan şey demektir.)
Hikmet ve sırları bulma kabiliyetini taşıyan tek canlı insandır. Bu sayede insan meleklerden üstün olabilmiştir. Bu kabiliyetlerin ortaya çıkarılabileceği tek yer dünyadır. İnsan akıl ve ilmini doğru ve faydalı olan için mi kullandı, Yoksa yanlış ve zararlı olan için mi? kullandı. Bu imtihanı yaşayacaktır. Ve bu gereklidir. Her üstünlük ve nimetin bir bedeli ve sınavı vardır.
“Onlar, O’nun ilminden, O’nun dilediğinden başka hiçbir şeyi kavrayamaz” (Bakara 255)
Hangi çağda, neye ihtiyacımız varsa Allah insana o kadarını buldurur. Uçağa ihtiyacın var onu buldurur. İlaca ihtiyacın var onu buldurur. Bu Allah’ın insana bir lütuftur.
“Yemin olsun! Biz âdemoğullarını üstün yarattık, onları karada ve denizde vasıtalarla taşıdık, hoş nimetlerle besledik ve onları yarattıklarımızdan çoğununa üstün kıldık…” (isra 70)
Allah-ı Teala kâinatı yaratmış, anahtarını ilim yapmış. İlim anahtarını da bizim elimize vermiştir. Herkes bulunduğu alanda kendisini geliştirmeli ve uzmanlaşmalıdır. Bu konuda en büyük görev annelere düşmektedir. Çünkü toplumu meydana getiren, bilgili, ahlaklı ve en önemlisi ihlaslı evlatları, anneler yetiştirmektedir. Darlıktan, sıkıntılardan, başka ülkelere muhtaç olmaktan kurtulmak için ilim sahibi olmalı ve çok çalışılmalıdır.
Tabiî ki ilim akılla bir araya gelmelidir. Birbirine zıt olmamalıdır. Akıl kâinat defterine bakıp yaratıcısını bulurken, ilmimiz bize bunun zıddını bulduramaz? İlmimiz bizi aklımızın bulduğu doğru yola götürdüğü müddetçe faydalıdır. Peygamberimiz (s.a.v) Cabir (r.a)den rivayetle “Faydasız ilimden Allaha sığınırım.” buyurmaktadır. (ibni mace ebu davud vitir 32) Bugün fen ilimleri ne kadar ilerlesede hep Kuran-ın gerisinde kalmıştır. İnsanlık ne kadar ilerlesede kıyamete kadar Kuran hep ilmen de önde olacaktır. Çünkü tüm ilimlerin kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. En son gönderilen ve en mükemmel kitaptır. Buna sahibiz elhamdülillah…
Bugün geri kalmış gibi görünen tüm Müslümanlar Kuran-ı Kerime sarılarak, anlayarak ve yaşayarak tekrar Asrı Saadet-Osmanlı ve Endülüs dönemlerine ulaşacak ve daha da ilerleyecektir. Tekrar İbn Haldunlar, Biruniler, İbn Heysemler ve İbn Sinalar yetişecektir.
Atalarımız “İlminiz kadar yükselir, cehaletiniz kadar batarsınız” demişlerdir. Hz. Ali (r.a) buyuruyor ki; “Ey genç ilim öğren. Cehalet ar’dır (utançtır). Ona merkepten başkası razı olmaz.”
İlim amel edilirse değer kazanır. Peygamberimiz (s.a.v) “Dört kişiden ol. Beşinci olma yoksa helak olursun. Buyuruyor. Kimdir? Ya Rasulullah o dört kişi? Ya Öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol ya da bunları seven ol.” buyuruyor.
Peygamberimiz (s.a.v) “İnsanlar helak oldu, ancak Âlimler kurtuldu. Âlimler helak oldu. Ancak ilmiyle amel edenler kurtuldu” buyurmuşlardır.


Peygamberimiz (s.a.v) “insanların en kötüsü ilmiyle amel etmeyendir” (Darimi-mukaddime 29) Yine Efendimiz (s.a.v.)in hadislerinden öğrendiğimize göre, insanlar dört kısımdır.
1-Okur, amel eder. Turunca benzer. Tadı da, kokusu da güzeldir.
2-Okumaz, amel eder. Hurmaya benzer. Kokusu yok, tadı var.
3-Okur, amel etmez. Reyhana benzer, kokusu var, tadı yok.
4-Okumaz, amel etmez. Ebu Cehil karpuzuna benzer. Kokusu’ da yok, tadı da acıdır.

İlim insana hem dünyada hem ahirette faydalıdır. “Her kim Allah için ilim talep ederse Allah onun rızkına hiç ummadığı yerden kefil olur(Suyuti). “Kim din ilmi talep ederse, bu onun geçmiş günahlarına kefaret olur. (Tirmizi, İlim, 2).
“Kişi öldüğünde amellerinin sevabı kesilir. Ancak üç amelin sevabı devam eder. Bıraktığı sadaka-i cariye, kendisiyle faydalanılan ilim, arkasından dua eden Salih evlat.” (Müslim, Vasiyet, 14)
İlmi öğretmek de Allah katında çok kıymetli bir iştir. “Ümmetime ulaştırmak için sünnetimden kırk hadis ezberleyene kıyamet günü şahit ve şefaatçi olurum. (ihya-ı ulumiddin)
Efendimiz (s.a.v.)“Ümmetimden iki sınıf düzelirse bütün insanlar düzelmiş olur. Bozuldukları vakit bütün insanlar da bozulur. Bunlar, amirler ve âlimlerdir.” Buyurarak ilim öğretenlerin topluma karşı ne kadar vebal altında olduklarını belirtmiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, İlimden asıl maksat Allah’ı bilmek suretiyle ahlak ve adalete dayalı birey ve toplum oluşturmaktır. İlim tek başına bilmekten ibaret kalmayıp uygulamaya dönüşürse, maddi olduğu kadar manevi üstünlük sebebi de olur. Bu takdirde, o kimse, Allah katında üstün bir rütbeye sahip olmuş demektir.
İslâm’da ilim ve ilmi araştırmalar her zaman teşvik edilmiş, hatta bu konuda Müslümanların diğer milletlerle yarışması ve onlardan ileri durumda olması, bir mesuliyet olarak Müslümanlara yüklenmiştir.
IV- Konu İle İlgili Bazı Âyetler
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.”[1]
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
“De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” [2]

Konuyla İlgili diğer Âyet-i kerimeler:
Hucurât, 49/6; Mücâdele, 58/11.
V- Konu İle İlgili Bazı Hadisler
وعن أبي الدرداء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّه صلى الله عليه وسلم يَقُولَ: مَنْ سَلَكَ طَرِيقاً يَطْلُبُ فيهِ عِلْماً سَلَكَ اللّهُ بِهِ طَرِيقاً مِنْ طُرُقِ الْجَنَّةِ. وَإنَّ الملاََئِكَةَ لَتَضَعُ أجْنِحَتَهَا رِضىً لِطَالِبِ الْعِلْمِ، وَإنَّ الْعَالِمَ لَيَسْتَغْفِرُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَواتِ وَمَنْ في الارْضِ وَالْحِيتَانُ فِي جَوْفِ المَاءِ، وَإنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ عَلى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ، وَإنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ ا‘نْبِيَاءِ، وَإنَّ الانْبِيَاءَ لَمْ يُورِّثُوا دِينَاراً وََلا دِرْهَماً وَلكِنْ وُرِّثُوا الْعِلْمَ فَمَنْ أخَذَهُ أخَذَهُ بِحَظِّ وَافِرٍ.
Ebu'd-Derda (ra)’dan Resûlullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Kim ilim öğrenmek için bir yol tutarsa, Allah da onu cennete giden yollardan birine dahil eder. Melekler, ilim öğrenmesinden hoşnut olarak o kimseyi korurlar. İlim öğrenen için göklerde ve yerde olanlar, hatta denizdeki canlılar bile istiğfar ederler. Âlimin ibadet edene üstünlüğü, dolunaylı gecede ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne de dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim ilme sahip çıkarsa, büyük bir nasip elde etmiş olur.”[3]
عن حميد بن عبدالرحمن قال: سمعت معاوية رَضِيَ اللّهُ عَنْه يقول: سمعت رسول اللّه صلى الله عليه وسلم يقول: مَنْ يُرِدِ اللّهُ بهِ خَيْراً يُفَقِّهْهُ فِي الدِّينِ.
Humeyd İbni Abdirrahmân'dan rivayet edildiğine göre o, Hz. Muâviye’nin Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu işittiğini söylüyor: “Allah hakkında hayır dilediği kimseyi dinde fakih kılar.”[4]
عن أبي أمامة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ذُكِرَ لِرَسُولِ اللّهِ صلى الله عليه وسلم رَجَُل عَابِدٌ وَعَالِمٌ. فقَالَ: فَضْلُ الْعَالِمِ عَلى الْعَابِدِ كَفَضْلِي عَلى أدْنَاكُمْ .
Ebu Ümâme (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav)'a biri âbid diğeri âlim iki kişiden bahsedilmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir” buyurdu.[5]
وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قَالَ رَسُولِ اللّهِ صلى الله عليه وسلم: مَنْ خَرَجَ فِي طَلَبَ العِلْم فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللّهِ حَتّى يَرْجِعَ.
Enes (ra)’dan Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu rivayet ediliyor: “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”[6]
و عن سخبرة مرفوعاً: مَنْ طَلَبَ العِلْمَ كَانَ كَفَّارَةً لِمَا مَضى.
Sahbere (ra)'dan merfu olarak rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim ilim öğrenmeği talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur.”[7]
عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قَالَ رسولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم: الْكَلِمَةُ الْحِكْمَةُ ضَالَّةُ الْمُؤْمِنِ فَحَيْثُ وَجَدَهَا فَهُوَ أحَقُّ بِهَا.
Ebu Hüreyre (ra) “Resûlullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Hikmet, mü'minin yitiğidir. Mümin hikmeti nerde bulursa onu sahiplenir.”[8]
عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم: إنَّ اللّهَ لا يَقْبِضُ الْعِلْمَ اِنْتِزَاعاً يَنْتَزِعُهُ مِنَ النَّاسِ وَلكِنْ يَقْبِضُ الْعِلْمَ بِقَبْضِ الْعُلَمَاء حتَّى إذَا لَمْ يُبْقِ عَالِماً اتَّخَذَ النَّاسُ رُؤُساً جُهَّاًلا، فَسُئِلُوا فَأفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ فَضَلُّوا وَأضَلُّوا.
İbn Amr İbni'l-Âs’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, ilmi insanlardan söküp almak suretiyle yok etmez. Fakat ilim, alimlerin ölümüyle yok olur. Öyle ki, tek bir âlim kalmaz, halk da cahilleri (alim sanarak ilimde) önder edinir. Bunlar kendilerine sorulan meselelere bilgisizce fetva verirler. Hem kendilerini hem de başkalarını yanıltırlar.”[9]
VI-Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar

1-Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “İlim” maddesi, c. 22, s. 109-114.
2-Nasr, Seyyid Hüseyin, İslam ve İlim, çeviren, İlhan Kutluer, İnsan yayınları, 1989.
3-Bilgiz, Musa, Kur’anda Bilgi, İnsan yayınları, 2003.
4-Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, çeviren, Mehmet Yazgan, İstanbul, 2004, c. 2, s. 626-669.
5- Afzalur Rahman, Sîret Ansiklopedisi, İstanbul 1996, c. 4, s. 135-309; c. 5, s. 289-350.
6-Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1982, c. 2, s. 1439; c. 3, s. 1885; c. 4, s. 2513; c. 7, s. 4794; c. 9, s. 6184.





[1] İsra,17/36.
[2] Zümer, 39/9.
[3] Ebû Davûd, İlim 1(3641); Tirmizî, İlim, 19.
[4] Buhari, Farzu'l Humus 7; İlim, 13; İ'tisam 10; Müslim, İmâre 98; Zekât 98, 100.
[5] Tirmizî, İlim 19 (2688)
[6] Tirmizî, İlim 2 (2649), İbnu Mâce, Mukaddime 17, (227).
[7] Tirmizî, İlim 2 (2650)
[8] Tirmizî, İlim 19 (2688)
[9] Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim 13 (2573)