16 Şubat 2008 Cumartesi

HZ. YUSUF A.S.

Hamd-ü sena, bizi ve her şeyi yaratan, bitmez tükenmez nimetleri içinde yaşatan yüce Allah’a; salât ve selâm sevgili peygamberimiz, dünya ve ahrette en büyük rehberimiz ve önderimiz Hz. Muhammed Efendimize, O’nun âl, ashabına ve kendisinden önce gelmiş geçmiş cümle peygamberlerin üzerine olsun.
Bir ayet-i kerime de insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delili[1] olarak nitelendirilen Kur’ân-ı Kerim, müminler için hidayet rehberidir. Kur’ân’ı kerimde bir takım peygamberlerin kıssaları anlatılmaktadır. Bu kıssalarda peygamberlerin ümmetleriyle olan konuşmalarından, onlara yaptıkları nasihatlerden, peygambere uyanların selamete çıktığı ve uymayanların ise felakete sürüklendiklerinden bahsedilmektedir. Yine bir ayeti kerimede “ Peygamberlerin haberlerinde senin kalbini teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir”[2] buyrularak peygamber kıssalarından öğüt almamız istenmiştir.
Yûsuf (a.s.)’ın hayatı da Kur’ân’da Yûsuf suresinde anlatılmaktadır. Surenin 3.ayetinde “Sana bu Kur’ân’ı vahyetmekle biz en güzel kıssayı anlatıyoruz.” Buyrularak Yusuf’ kıssasının en güzel kıssa olduğu ve en güzel Kur’ân’da anlatıldığı ifade edilmiştir[3]. Yine Yusuf suresinin 7. ayetinde “Yûsuf ve kardeşlerinde inanalar için ibretler vardır.” Buyrulmaktadır. Dolayısıyla biz de bu gün Hz. Yûsuf’ (a.s.)’ın kıssasını Kur’ân’ın bize anlattığı şekliyle öğrenmeye ve kıssadan öğütler almaya çalışacağız.
Öncelikle Hz. Yûsuf’ nasıl bir hayat yaşamış onu öğrenelim.
Yûsuf’ (a.s.) ,Ya’kûb (a.s.) ın on iki oğlundan biridir. Ya’kûb(a.s.) ise İshak(a.s.)’ın, O da Hz. İbrahimi oğludur. Yûsuf (a.s.) ın Bünyamin adında bir tane anne bir kardeşi vardır. Hz.. Ya’kûb un Hz. Yûsuf’a karşı çok özel bir sevgisi vardır. Diğer kardeşleri de babalarının bu sevgisini hep kıskanmaktadır. Bu sevginin nedeni, kendi de bir peygamber olan Hz. Ya’kûb’un Onda nübüvvet nurunu görmüş olmasıdır. Kardeşleri ise hasetlerinden dolayı bu ilahi nuru görememişlerdir[4].
Yûsuf (a.s.) bir gün babasına “ babacığım ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm dedi”[5]. Bu rüya, rabbinin Yûsuf’u seçeceğine, ona peygamberlik vereceğine, ve büyük alemleri ona boyun eğdireceğine işaretti[6]. Bu durumdan dolayı kardeşlerinin ona olan husumetinin artacağını bilen Hz.. Ya’kûb, Yûsuf as “yavrucuğum rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan apaçık bir düşmandır.”[7] Diyerek onu uyardı. Ancak kardeşleri durumdan haberdar oldular, kıskançlıkları son dereceye ulaştı ve Yûsuf’tan kurtulmanın çarelerini düşünmeye başladılar. Aralarından biri “ Yûsuf’u öldürün veya onu uzak bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın”[8] dedi. En sonunda bir diğeri “ Yûsuf’u öldürmeyin eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alıp götürsün.”[9] Dedi. Böylece babalarının sevgisi sadece kendilerine kalmış olacaktı. Ve kendilerince bu kötülüğü yaptıktan sonra tevbe edip salih kimseler oluruz diye düşünüyorlardı. Ve planlarını uygulamaya koyuldular. Yanından Yûsuf’u bir an bile ayırmaya Hz. Ya’kûb’dan yalvararak Yûsuf’u kendileriyle oyun oynamaya kırlara götürmeleri için izin vermesini istediler. Hz. Ya’kûb (a.s.) da gönlü razı olmasa da onlarla beraber Yûsuf’u gönderdi. Kardeşleri Yûsuf’u planladıkları gibi kuyu attılar, Yûsuf’un gömleğini de kestikleri bir hayvanın kanına buladılar. Akşam olunca ağlaya ağlaya babalarının yanına geldiler ve “ ey babamız biz yarışmak üzere uzaklaşmıştık; Yûsuf’u eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş. Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın.”[10]Dediler. Ya’kûb (a.s.) söylenenlere inanmadı, çünkü O Yûsufu bekleyen istikbali biliyordu ve “ bana düşen hakkıyla sabretmektir”[11] diyerek belaya sabır gösterdi.
Üç gün sonra bir kervan gelip Yûsuf’u kuyudan çıkardı.[12] O’nu Mısır’a götürüp köle olarak sattılar. Mısır maliye bakanı Aziz O’nu satın aldı. Genç ve güzel karısı Züleyha’nın hizmetine verdi. Yıllar sonra Yûsuf genç ve güzel bir delikanlı olunca Züleyha O’na aşık oldu. “O’nun nefsinden murat almak istedi. Kapıları iyice kapattı ve “ haydi gel” dedi. Yûsuf da (haşa) Allah’a sığınırım zira kocanız benim velinimetimdir. Bana güzel davrandı. Zalimler iflah olmaz”[13] diyerek bu ahlaksız teklifi reddetti. Ancak “eğer rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi Yûsuf da kadına (Züleyha’ya) meyletmişti.”[14] Yani Yûsuf’un Züleyha’yı reddetmesinin nedeni erkeklik his ve kuvvetinin eksikliğinden değil, iffetinin büyüklüğünden, günahsızlığından ve haramın çirkinliğini bilmesindendi[15]. Bu yüzden Yûsuf “Rabbim zindan bana bunların davet ettikleri işlerden daha sevimlidir.”[16] Dedi. Neticede Aziz, karsının haksız, Yûsuf’un ise haklı olduğunu bildiği halde halkın dedikodularını kesmek için Yûsuf’u zindana attırdı.
Yûsuf (a.s.)’la birlikte hapse iki kişi daha girmişti. Onlar Yûsuf (a.s.)’dan gördükleri rüyaları tabir etmesini istediler. Rüyalarını yorumlamadan önce onlara hak dini ve peygamberliğini bildirdi. Bu Yûsuf (a.s.)’ın ilk davetiydi. “Yûsuf (a.s.) söyle dedi: size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size yaparım. Bu rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir. … ey zindan arkadaşlarım çeşitli tanrılar mı daha iyi yoksa gücüne karşı durulmaz olan bir tek Allah mı? Allah’ı bırakıp da taptıklarınız sizin ve atalarınız taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez.”[17] Böylece Yûsuf onların bu durumundan istifade ederek onlara hak dini tebliğ etmiş oldu. Sonra da geçlerin rüyalarını yorumladı. Birinin asılacağını birinin de kurtulacağını söyledi.
Kurtulacağını bildiği kimseye efendisinin yanında kendisini anmasını söyledi ancak şeytan kendisine bunu unutturdu[18] ve Yûsuf zindanda 12 yıl kaldı. Yûsuf zindan günlerinde halvet, riyazet, meşakkat ve mücadele ile kemale etmişti. Eğer Hz. Yûsuf babasını yanında kalmış olsaydı, bunları gerçekleştiremeyecekti. Ya’kûb (a.s.)’ın Yûsuf kuyuya atıldığında O’nun ölmediğini bildiği halde peşine düşmemesinin hikmeti de işte buydu.
Bir zaman sonra kral rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördü.[19] Yorumcular rüyayı yorumlayamayınca, zindan arkadaşının aklına Yûsuf (a.s.) geldi, ondan rüyayı tabir etmesini istedi. Yûsuf söyle dedi: “yedi sene adetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç biçtiklerinizi başaklarınızda bırakınız. Sonra bunun ardından (tohumluk) saklayacaklarınızdan hariç o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi yıl kıtlık gelecek.”[20]
Hükümdar Yûsuf’un yaptığı yorumu beğendi ve “O’nu bana getirin”[21] diye elçilere emir verdi. Ancak elçiler Yûsuf’un yanına gelince O zindandan hemen çıkmadı. Çünkü haksız yere zindana girmişti ve şimdi bu haksızlığın herkes tarafında bilinmesi gerekiyordu. Kamuoyunda günahsızlığının anlaşılması için bir zaman daha sebat etti. Kralın yaptığı araştırma sonucunda Zülayha suçunu itiraf etti, günahından dolayı tövbe etti. Böylece Yûsuf (a.s.)’ın zindandaki çile dolu günleri de sona erdi.
Yûsuf, kendisini yanına vezir olarak almak isteyen krala “beni memleketin hazinelerine memur et çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim”dedi.[22] İstediği verildi ve Yûsuf as Mısır’da maliye bakanı oldu. Yûsuf as tarıma önem verdi. Üretimi artırdı. İhtiyaç fazlası olan ürünleri stok etti. Nihayet kıtlık yılları gelince stok edilen ürünleri yemeğe ve ihraç etmeye başladılar. Her taraftan insanlar gelerek mısır’dan erzak satın aldılar. Ya’kûb as da Bünyamin hariç diğer oğullarını erzak almak için Mısır’a gönderdi.
“Yûsuf’un kardeşleri O’nun huzuruna girdiler, Yûsuf onları tanıdı onlar Yûsuf’u tanıyamadılar”[23]Yûsuf onları en güzel şekilde ağırladı, bir dahaki sefere geldiklerinde Kenan’da bıraktıkları kardeşlerini de getirmelerini, aksi takdirde bir ölçek dahi erzak alamayacaklarını söyledi. Giderken getirmiş oldukları sermayelerini de tekrar yüklerinin içine konulmasını istedi.[24] Böylece geri gelememek için paralarının olmaması gibi bir bahaneleri olmayacak aksine ellerindeki sermayeyle kardeşlerini alıp gelmek için acele edeceklerdi. Yûsuf da önce kardeşi Bünyamin’e sonra da babasına kavuşacaktı.[25]
Daha önce Yûsuf’u kardeşlerine emanet ettiğinde çok acı şeyler yaşayan Ya’kûb şimdi haklı olarak Bünyamini onlara emanet etmek istemiyordu. “ daha önce kardeşi hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim (yani ben O’nu sadece Allah’a emanet ediyorum.) Allah en hayırlı koruyucudur, o acıyanların en merhametlisidir.”[26] Diyerek ve onu geri getireceklerine dair onlardan söz alarak tüm çocuklarını Mısır’a gönderdi. 11 erkek kardeşin hep beraber Mısıra girmesi insanlarda haset uyandırır endişesiyle Ya’kûb oğullarına “ hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin” uyarısında bulundu. Bu bir tedbir olsa da biliyordu ki “ hüküm Allah’tan başkasını değildi.” Ve O’ndan gelecek hiç bir şeyi engelleyemezdi.[27] Ancak kula düşen tedbir almaktı. Çocukları da babalarının uyarılarını dikkate aldılar ve öylece Mısır’a girdiler.
Yûsuf kardeşleri yanına gelince gizlice kendini Bünyamin’e tanıttı. Onun yanında kalması için bir şeyler yapması gerekiyordu. O da su kabını kardeşinin çantasına onun da rızasını alarak gizlice koydu. Çünkü o zaman hırsızlığın cezası çalan kişinin malını çaldığı kişinin kölesi olmasıydı.[28] Kervan hareket ettiğinde Yûsuf’un adamları arkalarından “siz hırsızsınız diye bağırdı.”[29] Eşyaları aranınca gerçekten de su kabı Bünyaminin çantasından çıktı. Bu Yûsuf’a öğretilen bir tedbirdi, yoksa kardeşi, kralın kanunlarına göre yanında kalamayacaktı.[30] Kardeşleri hemen “ eğer o çaldıysa daha önce kardeşi de çalmıştı.” Dediler Yûsuf onların bu sözünden çok üzüldü ancak bunu içinde sakladı. Böyle söylemelerinin nedeni Yûsuf’un küçükken yaşadığı bir olaydı. Yûsuf küçükken halasının yanında kalıyordu. Onu çok seven halası geri vermek istemediği için o da öyle bir hileye başvurmuştu. Kendi kuşağını Yûsuf’un beline bağlamış sonra da çalındığını iddia etmişti. Böylece Yûsuf halası ölene kadar onun yanında kalmıştı. Ancak unutulmamalıdır ki her işin arkasında gizli olan şeyleri bilen Allahtır. Bu sözleriyle Yûsuf’u ve Bünyamin’i inciten kardeşleri Yûsuf’u Ya’kûb’tan çalmışlardı.
Bünyamin’i geri getireceklerine dair söz veren kardeşler sözlerinde duramadılar. Kenan iline dönüp olanları babalarına anlattılar, ancak Ya’kûb onlara inanmadı. çünkü daha önce de yalan söylemişlerdi. Ya’kûb “onlardan yüz çevirdi “ ah Yûsuf’um ah” diye sızlandı ve kederini içine gömmesi yüzünden gözleri görmez oldu.”[31] Ya’kûb bir peygamber olması dolayısıyla onların bilmediği şeyleri biliyordu. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” diyerek oğullarını tekrar Mısıra kardeşlerini araştırmaya gönderdi.
Mısır’a üçüncü gelişlerinde Yûsuf kendisini kardeşlerine tanıttı. Onlar sonunda Allah’ın Yûsuf’u kendilerine üstün kıldığını kabul ettiler, pişman oldular, tevbe ettiler. Yûsuf as da onları bağışladı. Tüm ailesini mısıra getirmek için bir kervan yola çıktı. Yûsuf’un gömleğini de kanlı gömleği babasına götürerek onu kedere boğan yehuda isimli kardeşi yalın ayak başı açık bir halde babasına götürdü[32]. Ya’kûb bu gömleği yüzüne koyar koymaz görmeye başladı.[33]
Tüm aile Mısır’a gelince “Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yûsuf) dedi ki: «Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”[34]

Hayatını bu şekilde özetlemeye çalıştığımız Hz.. Yûsuf as’ın kıssasında şüphesiz sayısız hikmetler ve ibretler vardır. Bizim sizlerle paylaşmak istediklerimizi 13 maddede özetleyerek anlatmaya çalışalım.
1-Haset, insan fıtratında olan huyların en kötülerindendir.. Yûsuf as kardeşleri O’na her zaman kıskanmışlardı. Bütün kötülükleri de hep bu yüzden yapmışlardı. Bu haslet terbiye edilip gıpta haline dönüştürülmelidir. Aksi takdir de çevresini yakar. Unutulmamalıdır ki Şeytanı da cennetten haset ve kibir çıkarmıştır.
2- Nefis levvame daima kötülüğü emreder. Züleyha’ya yaptıklarını yaptıran şey nefsidir. Ayrca Nefis öyle tehlikeli bir düşmandır ki, en kötü bir fiili bile insana meşru gösterebilir. Şeytanla işbirliği halindeki nefis, insana aldatıcı çıkış yolları da gösterir. Nitekim Hz.. Yûsuf’’un kardeşleri hem Hz.. Yûsuf’’u öldürmeye karar verdiler, hem de “Onu öldürdükten sonra tevbe eder, yeniden Salih insanlar oluruz” dediler. Günümüzde de pek çok insan, “Biraz masiyet işleyim de şu yaştan sonra ibadete yönelirim” diyor. Bu, nefsin ve şeytanın büyük bir hilesidir.
3- Her daim Allah’ın dediği ve dilediği olur. Hiç bir insanın hiç bir planı bunu değiştiremeyeceği gibi, dahası Allah’ın ilâhî plânına hizmet ederler. Kardeşleri Hz.. Yûsuf’’u kuyuya atarak güya onu Ya’kûb as dan uzaklaştırmışlar; Aziz’in karısı da Hz.. Yûsuf’’u zindana koyarak intikam almayı hedeflemişti. Ama kuyuya atılması Hz.. Yûsuf’’a Mısır yolunu açarken, zindana konulması da Mısır hakimiyetinin yolunu açtı.
4- Bizim hayır gördüklerimizde şer, şer gördüklerimizde hayır olabilir. Sebeplere fazla takılıp da ilâhî takdiri göz ardı edenler bu hususu iyi düşünmeliler.Hz.. Yûsuf’’a rüya yoluyla ilerideki makamı müjdelenmişti. Bu müjde bela gibi görünen hadiselerle tecelli etti. Bizlere de İslâm’ın hakimiyeti vadediliyor. Bu vaad bizim şer olarak gördüğümüz hadiselerle tecelli edebilir. Bize düşen her hususta Allah’ın takdirine boyun eğmek ve rıza göstermektir.
5- Ahlâken temiz, kişiliği sağlam, Allah’ı hakkıyla bilen ittika sahibi bir kişiye hiç bir bela zarar veremez. Her imtihandan başarıyla çıkar bu insan.Hz.. Yûsuf as, çok çekici bir teklifi hemen şiddetle reddetmişti. Züleyha’nın Ondan istediği şey Allah’ın kesinlikle uzak durulmasını istediği bir günahtı, en büyük belaydı. Ancak Yûsuf üstün ahlakıyla ve iffetiyle bu beladan kurtuldu.
6- Sıkıntı ve mihnet, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi işlemekten daha iyidir. Hz.. Yûsuf as “Rabbim zindan bana bunların davet ettikleri işlerden daha sevimlidir.” Diyerek, kadınların ahlâksız tekliflerinden ve tehlikeli hilelerinden korunmak için zindanı istemiştir. Buradan sadece kadınların değil erkeklerin de son derece iffetli olmaları gerektiğini anlıyoruz. Hz. Yusuf bunun en güzel örneğidir.
İslâmî hizmetten çeşitli mazeretlerle kaçınanlar, sistemin ahlâksız tekliflerini, sürgün yeme, memuriyetten atılma, okuldan uzaklaştırılma, diploma alamama, zindana düşme gibi tehditler yüzünden kabul edenler bu hususu iyi düşünmek zorundadırlar.
7- Tebliğ etmek, İslâm’ı anlatmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için hiç bir fırsat kaçırılmadığı gibi özel zamanlara ayrıca dikkat etmek gerekir. Hz.. Yûsuf’, zindan arkadaşlarından ikisinin rüyalarının tabir edilme isteğini cevaplarken hemen rüyanın yorumlanmasına geçmemiş, önce onlara anlayacakları bir lisanla Hak dini tebliğ etmiş, sonra da rüyalarını tabir etmiştir.
8- Rüya tabiri ilmi, vehbî bir ilimdir. Allahu Teala, bunu kullarından dilediğine verir. Bundan dolayı peygamberlerden başkasının rüyası ve yorumu genellikle kesinlik ifade etmez. Rüyaların bir kısmı içinde mesaj veya müjde taşıyan ilâhî rüyalardır. Bu rüyalar Allahu Teala’nın kullarına lütfudur.
9- Kötü ahlâk, kolayca kurtulunan bir şey değildir. Yıllarca eğitimi gerekir. Hz.. Ya’kûb’un oğulları Hz.. Yûsuf’’u kuyuya attıktan sonra salih insanlar olmaya söz verdikleri ve yıllarca bir Peygamberin terbiyesi altında bulundukları halde, su kabı Bünyamin’in yükünden çıkınca hemen Hz.. Yûsuf’’a bir iftira daha atarak “Eğer o (Bünyamin) çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı” demişler, böylece Bünyamin’in aslında ana-baba bir kardeşleri olmadığını ve kendilerinde böyle bir şey olamayacağını söylemek istemişlerdi. Ama kendilerinin Hz. Yûsuf’’u, Hz.. Ya’kûb’tan çaldıklarını unutuyorlardı.
10- Güven insan ilişkilerinde çok önemlidir. Güven tesis etmek çok zordur ancak yıkılması çok kolaydır. Bir tek yalan herkesin bize olan güvenini sarsar. Nitekim kardeşleri Bünyaminin başına gelenleri dosdoğru anlattıkları halde babaları onlara inanmadı; çünkü onlara olan güveni yıllar önce sarsılmıştı. Doğru söyleseler de artık faydası yoktu. Efendimizin de El-Emin oluğunu düşünerek bu konuya hassasiyet göstermeliyiz.
11- Allah’ın rahmetinden hiçbir zaman ümit kesmemeliyiz. Ya’kûbun oğullarına dediği gibi ancak kafirler Allah’ın rahmetinden ümitlerini keser. Unutmamalıyız ki Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.
12-Allahu Teala, dilediğini yükseltir ve dilediğini alçaltır. Köleyi hükümdar, hükümdarı köle yapar. Hiç kimse bulunduğu makamla ne yerinmeli ne de övünmeli, bulunduğu yerde İslâm’a hizmet etmeye çalışmalıdır.
13- Bir mü’min, gerçek İslâmî niteliklerle bezenir ve hikmetle donanırsa, sırf bu niteliklerin gücüyle tüm bir beldeyi fethedebilir. Hz. Yûsuf, saf ve yüksek karakterli bir kimsenin en olumsuz şartlarda bile başarılı olacağını gösteren zirve bir örnektir. Hz. Yûsuf’, Mısır’a gittiği zaman, sadece 15-16 yaşında bir delikanlıydı, yalnız ve garipti. Ayrıca hiçbir tedariki olmadığı gibi, bir köle olarak satılmıştı. (Bu dönem kölelerin çok ağır şartlar içinde bulunduğunu tarihten öğreniyoruz.) Dahası bir iftiraya uğrayıp süresiz zindana atılmıştı. Fakat bu zorlu dönemi boyunca bir kez olsun, ahlâkî ve imanî özelliklerinden asla vazgeçmedi, vazgeçmeyi düşünmedi.“Bu kadar sıkıntı çekiyorum ne olacak biraz da onların dediğine uyayım.” demedi. Sonunda Mısır’a en üst düzeyde yönetici oldu. Bize de düşen makamlarımızı, rahatımızı korumak değil, iman ve ahlâkımızı korumaktır.
Rabbim hepimize Hz.. Yûsuf’un kokusunu duyursun. Kokusunu alıp onun ahlakıyla ahlaklaşmayı nasip etsin. Sohbetimize O’nun duasıyla son verelim
فَاطِرَالسَّموَاتِ وَالاَ رْضِ اَنْتَ وَلِيِّ فِى الدُّنيَا وَالآخَرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَ اَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِيِنَ

“ Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahiret’ de de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat.”[35]


KAYNAKLAR
1) Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali, Komisyon, T.D.V.Yayınlar,Ankara 2007
2) Hak Dîni Kur’ân Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Birleşik Yayıncılık, Ankara 2003
3) Peygamberler Tarihi, Asım Köksal, T.D.V. Yayıncılık, Ankara 2004
4) Peygamberler Tarihi, M. Fikret Bilge, Ankara 1989
5) Peygamberler Tarihi, N. Mehmet Solmaz, Dr. İsmail Lütfi Çakın, Ensar Neşriyat, İstanbul 1988
6) Akif Dursun, “Bir kişi bir ülkeyi fetheder”, İlkadım Dergisi, Kasım 2001,160. sayı.



[1] Bakara 184
[2] Hûd 120
[3] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, c.4, s.462
[4] M. Fikret Bilge, Peygemberler Tarihi, c.4, s.55.
[5] Yûsuf 4
[6] Elmalılı Hamdi Yazır, c.4, s.465
[7] Yûsuf 5
[8] Yûsuf 9
[9] Yûsuf 10
[10] Yûsuf 17
[11] Yûsuf 18
[12] Asım Köksal, peygamberler tarihi, c.1, s.278.
[13] Yûsuf 23
[14] Yûsuf 24
[15] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an Dili, c.4, s.475; M. Fikret Bilge, Peygamberler Tarihi, c.4, s.57.
[16] Yûsuf 33
[17] Yûsuf 37-40
[18] Yûsuf 42
[19] Yûsuf 43
[20] Yûsuf 47-48
[21] Yûsuf 50
[22] Yûsuf 55
[23] Yûsuf 58
[24] Yûsuf 59-62
[25] Elmalılı Hamdi yazır, c.4, s.493
[26] Yûsuf 64
[27] Yûsuf 67
[28] Elmalılı Hamdi Yazır, c.4, s.503
[29] Yûsuf 70
[30] Yûsuf 76
[31] Yûsuf 84
[32] Elmalılı Hamdi Yazır, c.4, s.515.
[33] Yûsuf 96
[34] Yûsuf 100
[35] Yûsuf 101

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzeldi elinize sağlık... Teşekkürler