16 Şubat 2008 Cumartesi

İMAN – AMEL – AHLAK İLİŞKİSİ

Anahatlarıyla İman Kavramı
İman:
Hz. Peygamber’i, Allah’ın getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerde tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul edip bunların gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir. İmanın hakikatı ve özü, kalbin tasdikidir. Kalbin tasdiki, imanın değişmeyen asli unsurudur. İmanla bilgi arasında çok yakın bir ilişki söz konusudur. Her inanan kişi, neye inandığını bilir. Fakat her bilgi, inanmayı gerektirmez. İnanılacak esaslarla ilgili bilgiye iman denilebilmesi için, kişinin gönlünde ve kalbinde hür iradeye dayalı bir teslimiyetin ve tasdikin bulunması gerekir.
"Ey Peygamber, kalpleri iman etmediği halde, ağızlarıyla inandık diyenlerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin..." (Maide 5/41)
İmanın esası, inanılacak şeyleri kalbin tasdik etmesidir. Bir kimse diliyle inandığını söylese bile kalbiyle tasdik etmezse mümin olamaz.Asli unsur kalbin tasdiki olmakla birlikte, kalpte neyin gizli olduğunu insanlar bilemediği için, kalpteki inancın dil ile söylenip açığa vurulması, o kişinin de dünyada bu söz ve ikrarına göre bir işleme tabi tutulması gereklidir. Bu sebeple "dil ile ikrar" sadece imanın bir parçası değil, adeta onun dünyevi şartıdır.
İman, inanılacak hususlar açısından icmalî ve tafsilî iman etmek üzere ikiye ayrılır.
İcmalî İman; inanılacak şeylere kısaca ve toptan inanmak demektir. İcmalî iman, tevhid ve şehadet kelimelerinde özetlenmiştir. İmanın ilk derecesi ve İslam’ın ilk temel direği budur.
Şehadet: Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed (sav)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.
Tafsilî İman; inanılacak şeylerin her birine, açık ve geniş bir şekilde, ayrıntılı olarak inanmaya denilir. Allah’a, Hz. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna ve ahiret gününe inanmaktır. Ayrıca Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra tekrar dirilmeye, cennet ve cehennemin, sevap ve azabın varlığına, kaza ve kadere inanmaktır. Hz. Muhammed’in Allah katından getirdiği, bize kadar da tevatür yoluyla ulaştırılan bütün haberleri ve hükümleri tasdik etmektir.
Müslüman olmayan bir kimse, icmalî iman ile İslam dairesine girmiş olur. Bu iman üzere ölürse cennete gider. Fakat tafsili iman ile Müslümanın imanı yücelir, olgunlaşır, sağlam temeller üzerine oturur. Bir insanın Allah’ı ve O’ndan geleni gönülden tasdik ettikten sonra, Hz. Peygamberin açıkladığı buyruk ve yasakları bütünüyle, farzı farz, haramı haram bilerek öğrenmesi, kabullenmesi ve uygulaması gerekir. Tafsilî iman zarurât-ı diniyye denilen ve inanılması zorunlu bulunan bütün inanç, ibadet, muamelât ve ahlak hükümlerine inanmayı içermektedir.
İmanın Geçerli Olmasının Şartları
1. İmanın dünyada hür iradeye dayalı bir tercih olması, baskı, tehdit vs. durumunda gerçekleşmemiş bulunması gerekir. Daha önce mümin olmayan bir kimsenin, hayattan ümidini kestiği son nefesinde uğrayacağı azabı fark edip "iman ettim" demesi halinde, onun bu imanı geçerli olmaz.
2. Mümin, iman esaslarından birini inkar anlamına gelen tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır. Mesela farz veya haram olduğu kesin olarak bilinen bir hükmü (örneğin namazın farz, içki içmenin haram olduğu hükmünü) kendi hür iradesiyle inkar eden yahut alaya alan bir kimseye "mümin" denemez.
3. Mümin, Allah’ın rahmetinden ne ümitsiz ne de emin olmalıdır. Korku ile ümit arasında bulunmalıdır.
– "Doğrusu kafirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez." (Yusuf Suresi 12/87)
– "Fakat büyük zararı göze alanlar topluluğundan başkası Allah’ın azabından (azabın olmayacağından) emin olamaz." (Araf Suresi 7/99)
Anahatlarıyla Amel Kavramı
Amel; iradeye, dayalı iş, eylem demektir.
Salih amel; niyete ve iradeye bağlı olarak yapılan bilinçli fiil ve hayırlı iş demektir. Yapıldığı zaman sevap kazanılan, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uygun her amel salih ameldir. Bir amelin salih olabilmesi için,
1. Salih ameli yapan kişinin müslüman olması,
2. Salih ameli imanın gereği olarak yapması
3. Kuran ve Sünnete uygun olması, İslamî prensiplerle çatışmaması
4. Tam bir ihlas ve iyi bir niyetle yapılması, şirk ve gösterişten uzak olması gerekir.
Namaz, oruç, zekat, hac gibi temel ibadetlerin yapılması "salih amel" olduğu gibi, iyiliği emretmek, kötülükten men etmek, sosyal yardımlaşma gibi Kur’an ve Sünnete uygun olan her türlü iş ve davranış salih ameldir.
Ahlak Kavramı
Ahlâk; din, karakter, huy, tabiat anlamına gelen "hulk" kelimesinin çoğuludur.
"Ahlak", Hz. Muhammed (sav)’e peygamberlik verilmesi ve Kur’an’ın indirilmesiyle kullanılmaya başlayan İslâmî bir kavramdır. Ahlak; insandaki iyi ve kötü huyları, fazilet ve reziletleri ifade eder. Ahlak "iyi ahlak" ve "kötü ahlak" olmak üzere ikiye ayrılır:
1. İyi Ahlak; Kur’an’a, Sünnet’e ve akl-ı selime uygun olan söz ve davranışlardır.
2. Kötü Ahlak; Kur’an’a, Sünnet’e ve akl-ı selime uygun olmayan söz ve davranışlardır
İslam Ahlakı; Kur’an ve Sünnet temeline dayanır. Kur’an-ı Kerim’de peygamberimizin büyük bir ahlak üzere olduğu bildirilmektedir.
"(Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlak üzeresin." (Kalem, 68/4)
Peygaberimizin (sav) bir hadis-i şeriflerinde;"Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." demiştir. (Ahmed, II, 381, Malik, Hüsnü’l – Huluk, 8, II. 904)
İman – Amel İlişkisi
Kur’an-ı Kerimin birçok ayetinde iman ile salih amel yan yana zikredilmiş, müminlerin salih amelleri işleyerek maddî manevî gelişmelerini sağlamaları ısrarla istenmiştir.[1] Çünkü düşünce ve kalp düzeyinden eylem ve hareket düzeyine çıkmamış olan iman, meyvesiz bir ağaca benzer. İmanın olgunluğa ermesi, üstün bir dereceye gelmesi ve böyle iman sahiplerinin Allah’ın vaat ettiği sonsuz nimetlere kavuşması için de amel gereklidir.
Salih amel insanı besler.[2]
Yüce Allah, insanı boş yere yaratmadığı gibi başıboş da bırakmamıştır. Onu bir takım ibadetlerle yükümlü kılmıştır. Hayatı ve ölümü bir imtihan olarak yaratmıştır. İnsanın bu imtihanda başarılı olabilmesi, iman ile birlikte salih ameller işlemesine bağlıdır. İmanın korunması ve kalpte kökleşmesi için amel gereklidir. Salih ameller, imanımızın güçlenmesini ve ahlaken olgunlaşmamızı sağlar. İbadetler ile beslenen iman ağacının meyvesi güzel ahlaktır. Birtakım kimselerin "Önemli olan kalp temizliğidir, ibadetler önemli değildir." demeleri, İslamî bir yaklaşım değildir. Allah’a gönülden iman eden ve O’nu seven her mümin, O’nun tüm emirlerini zevkle ve kayıtsız şartsız yerine getirir. Salih amelleri işlemek, kişinin kalbindeki Allah sevgisinin büyüklüğüne bağlıdır. Çünkü bir insan Allah’ı ne kadar severse o kadar O’nun rızasını gözetir ve Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkar.Yüce Allah, imanın, sırf dille söylenen bir söz olmadığını, imanın birtakım yükümlülükleri olduğunu ve kötülükleri yapanların yaptıklarının cezasını çekeceklerini, iman eden ve beraberinde salih amel işleyenlerin ise günahlarının affedileceğini şöyle ifade etmektedir; "İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Yoksa kötlükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü hüküm veriyorlar! Her kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir. Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir. İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz." (Ankebut, 29/1-7)
Peygamber Efendimiz (sav) de birçok hadisinde, imanın salih amel işlemeyi gerektirdiğine dikkat çekmiş ve imanın durağan, kalpte yerleşip kalan bir inanç olmadığını birçok sözünde vurgulamıştır.
"İman, yetmiş küsür şubedir. En yükseği, ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ demek; en aşağısı ise, yoldan, eziyet veren şeyleri gidermektir. Utanmak da imanın bir şubesidir."
İmanın gereği olarak yapılan, Kur’an ve Sünnete, Allah ve peygamberin rızasına uygun olan ve bilinçli olarak yapılan her amel, salih ameldir. İslam’ın bütün emirlerine uymak ve bütün yasaklarından kaçınmak da salih amel kapsamına girer.
Salih ameller; kalbimizdeki iman ve iyi niyetle yapılırsa Yüce Rabbimiz’in katına ulaşır ve bizim aklımızın asla eremeyeceği güzellikteki cennete girmemize vesile olur.
İman – Ahlak – Amel İlişkisi
Peygamberimizin (sav) hadislerine baktığımız zaman "ahlak" kavramının müminin imanının gereği olarak söz ve eylem şeklinde yansıttığı davranışları ifade ettiğini görüyoruz.
"Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları, ahlakı en güzel olanlarıdır." (Ebu Davud, Sünnet, 15, V, 60)
İnsanların yaradılış gayesi, Allah’a ibadet etmektir. İnsan bu görevini ya namaz, oruç, zekat, hac gibi belirli bir zamanda, belirli bir mekanda, belirli kurallara uyarak yapar; ya da herhangi bir zaman, mekan şekille kayıtlı omaksızın yerine getirir. Allah’ı zikretmek, Ana – babaya iyilik etmek, şahitlik, tartı ve ölçüyü dosdoğru yapmak, cihad gibi emirlere uyarak yerine getirilen ibadetlerdir bunlar. Birinci tür ibadetlerin temel amaçlarından biri, ikinci tür ibadetlerin insan hayatında uygulanır hale gelmesini sağlamaktır.Mesela oruç tutan ve namaz kılan insan; yalan, yalan şahitlik, gıybet, iftira, hile, aldatma, kötü söz ve benzeri davranışlardan uzak; iş ve işlemlerinde, söz ve sözleşmelerinde, alım ve satımlarında dürüst ve doğru olmak zorundadır. Gerçek anlamdaki iman ve yapılan ibadetler, kötü söz ve davranışlara engel olur; kişiyi edep dışı davranışlardan alıkoyar.
İnsanı ahlak sahibi yapan, Allah sevgisi, Allah korkusu, Allah tarafından sürekli gözlem altında bulunma, ahirette bütün söz ve davranışlardan sorguya çekilme, iman ve isyanına göre cennet ve cehenneme gitme inancıdır.

IV. Konuyla İlgili Bazı Ayetler

وَالْعَصْر إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْابا بِالصَّبْرِ
« Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.
Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda değillerdir)”[3] anlamındaki bu ayet, amel-iman ve ahlak ilişkisini açıklamak bakımından en güzel bir örnektir.
Yüce Allah'ın cennette yüksek derecelere nail olmayı imanla beraber salih amele bağlamış ve bu konuda şöyle buyurmuştur: وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ الدَّرَجَاتُ الْعُلَ
“Kim de O’na salih ameller işlemiş bir mümin olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır.”[4] Yine aynı şekilde;
َبشرَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ و “ İnanan ve salih amelleri işleyenleri, altlarından nehirler akan cennetlerle müjdele.” [5] buyurarak bu müjde yalnızca imana değil, salih amele de bağlanmıştır.
Bir başka ayette Yüce Allah, dünya nimetleri içerisinde insanın en çok değer verdiği iki nimete dikkat çekmekte ve bu nimetlerin hayatın süsü, zineti olduğunu, bu iki nimetin de dünya ile birlikte sonuçta yok olacağını ve ahirete gidecek olanın yalnızca imanla birlikte salih amel olacağını belirtilmiştir.
و انك لعلى خلق عظيم Peygamberimiz en yüksek bir imana sahip olduğu gibi, bu imanın gereği olarak ta ahlakan en yüksek bir derecede olduğu vurgulanarak: “ (Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlak üzeresin”.[6] diye belirtilmektedir. Konu ile ilgili faydalanılacak diğer ayetler ise: ( Kehf, 18/46, Sebe,34/11, Rum,30/44, Maide, 5/5, İbrahim,14/18, Fussılet, 41/34; Nisa, 4/57)
V. Konuyla İlgili Bazı Hadisler
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bir çok hadislerinde imanın salih ameller işlemeyi gerektirdiğine dikkat çekmiştir. İman kalbin amelidir. Şu hadis bu hususu açıkça ifade etmektedirُ ": سُئِلَ أَىُّ الْعَمَلِ أَفْضَل "Amellerin en üsütünü hangisidir" diye soruldu. ِHz. Peygamber, إِيمَانٌ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ "Allah ve Rasûlüne iman etmektir" buyurdu"[7]

Peygamberimiz, iman ile amelin birbiriyle olan bağlantısını şöyle ifade etmiştir.
« ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا ، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إِلاَّ لِلَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِى الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِى النَّارِ » " Üç haslet vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resulünü, Allah ve Resülünden başka her şeyden fazla sevmek, Sevdiğin! Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmektir.”[8] Peygamberimiz (a.s.), iman ve ahlak ilişkisine şöyle dikkatlerimizi çekmektedir:

الإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الإِيمَان" İman yetmiş (veya altmış) küsur şu'be ) dir. En yükseği, "Allah'tan başka ilah yoktur" demek; en aşağısı ise, yoldan, eziyet veren şeyleri gidermektir. Utanmak da imanın bir şubesidir."[9]

Sevgili Peygamberimiz salih amellerin bizimle birlikte ölüm ötesine de gideceğini, kabirden içeri yalnız iman ile birlikte salih amellerimizin gireceğini şöyle vurgulamaktadır:

يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلاَثَةٌ ، فَيَرْجِعُ اثْنَانِ وَيَبْقَى مَعَهُ وَاحِدٌ ، يَتْبَعُهُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَعَمَلُهُ ، فَيَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ ، وَيَبْقعَمَلُهَُ

“Ölüyü kabre kadar üç şey takip eder; ikisi geri döner ve biri onunla daima beraber olur. Ailesi, malı ve ameli onu kabre kadar takip eder, ailesi ve malı geri döner, geriye yalnızca onunla birlikte ameli kalır”[10]

Peygamberimiz (a.s.), en güzel ahlaka sahip idi. Onun tebliğ ettiği hak din kemale erdiği gibi güzel ahlak da onunla kemale ermiştir. O şöyle buyurmuştur:
انما بُعِثْتُ ُِتَمِّمَ مَكَارِمَ اﻻﺧْﻼَقِ“Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”[11]

Peygamberimiz (s.a.v.) ahlaka çok önem vermiş;
اللهم كما احسنت خلقي فاحسن خلقي
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakı mı da güzel yap.”[12]

اللَّهُمَّ اهْدِنِى ﻻحْسَنِ اﻻعْمَالِ وَأحْسَنِ اﻻخَْقِ، َﻻ يَهْدِى ﻻحْسَنِهَا إَّﻻ أنْتَ، وَقِنِى سَىِّئَ اﻻعْمَالِ، وَسَيِّئَ اﻻخَْقِ َﻻ يَقِى سَيِّئَهَا إَّ ﻻأنْتَ.
“…Allah’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlakın en iyisine ilet. Amel ve ahlakın en iyisine ancak sen hidâyet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlakın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlakın kötüsünden ancak sen koruyabilirsin.”[13]
اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنَ الشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ وَسُوء اﻻﺧْﻼَقِ
“Allah’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve ahlakın kötüsünden sana sığınırım.”[14] diye dua etmiştir. İnsanları ahlaklı olmaya çağırmış ve;


إنَّ مِنْ أحَبِّكُمْ إلىَّ وَأقْربِكُمْ مِنِّى مَجْلِساً يَوْمَ القِيَامَةِ أحَاسِنُكُمْ أْﺧْﻼقاً
“Sizin bana en sevimli olanınız ve kıyamet gününde bana en yakın olanınız ahlakı en güzel olanınızdır”[15]


َّّ مِنْ أَخْيَرِكُمْ أَحْسَنَكُمْ خُلُقًانّ إنَّ “Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.”[16].

مَا مِنْ شئ أثْقَلُ في مِيزَانِ المُؤمِنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ خُلُقٍ حَسَنٍ

“Kıyamet gününde müminin mizanında güzel ahlaktan daha ağır hiç bir şey yoktur…”[17]

Yararlanabilecek Bazı Kaynaklar
Razi , Fahruddîn, et-Tefsiru’l Kebir, XIV,34. Tahran, tarihsiz ayrıca bkz.
Ömer Dumlu, Kur’an’da Salah Meselesi, s.44 vd. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1992.
Geniş bilgi için bkz. İsmail Karagöz, "Kur’an’da Salih Amel Kavramı, Salih ve Muslih İnsanların Özellikleri” Diyanet İlmi Dergi, s.60. XXXII, I/2. Ankara, 1997
İsmail Karagöz, Kur'an'a Göre İnsana Verilen Görev ve Değer, s. 218. Çelik Yay. İst. 1996. bk. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, III, 1740. Eser neşriyat, İstanbul,1971.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Ahlak maddesi : 2/1-4Türkiye diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Amel maddesi : 3/13-20
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi İman maddesi : 22/212-214
* Not : Bu vaaz Projesi Din İşleri yüksek Kurulu Uzmanı Ömer ÖNEN tarafından hazırlanmıştır.

[1] Asr Suresi; 103/1 – 3; Ankebut, 29 (1-7) Bakara, 20/25; Nisa, 4/57
[2] Kürsüden öğütler, DİB, S.125
[3] Asr, 103/1-4
[4] Taha, 20/75
[5] Bakara, 20/25
[6] Kalem, 68/4
[7] Buhari, İman, 18, ( I,12)
[8] Buharî, İman, 15. ( I,66 )
[9] Müslim, İman, 58 , ( I, 63)
[10] Buhari, Rikak, 42, ( III, 193)
[11] Ahmed, VI,z (68,155), Malik, Husnü'l-Huluk, 8, (II, 904)
[12]Ahmed, 68, (VI, 155), ( I, 403),
[13]Nesai, İftitah, 16,(II,129),
[14] Nesai,İstiaze, 21, (8,264),
[15] Tirmizi, Birr,71, (IV,370)
[16]Buhari, Edeb,38. (VI1,181), Müslim, Fedail, 68, (II,1810); Tirmizi, Birr, 47 (IV,349)
[17]Tirmizî, Birr, 62, (IV, 362)

Hiç yorum yok: