16 Şubat 2008 Cumartesi

İMAN ESASLARI VE HAYATIMIZA ETKİSİ

A. İnsan Fıtratındaki İnanma İhtiyacı ve İnsanın Yaradılış Gayesi

İnsanlar yaradılışları itibariyle bir yaratıcıya iman etmeye ihtiyaç duyarlar. İnsan aklı tek başına Allah’ı bulmada yeterli olsa da, O’nun sıfatları konusunda yolunu şaşırmıştır. Çoğunlukla da Yüce Yaratıcıyı gözle görülür, elle tutulur nesnelere indirgemiş, kişileştirmiştir.Kur’an-ı Kerim’in En’am Suresinin 74 – 79. ayet-i kerimelerinde anlatıldığına göre, putlara tapan kavminin ve babasının dalalette olduğunu gören Hz. İbrahim, kavmine bir ders vermek istemiş ve taptıkları şeylerin ilahlık vasıflarının olamayacağını onlara ispat etmiştir.
"İbrahim, babası Azer’e, 'Putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum' demişti. Aynı şekilde bizi, İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu (delillerini) görüp kavrama imkanı veriyoruz ki kesin inananlardan olsun. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. 'Rabbim budur' dedi. Yıldız batınca, 'Batanları sevmem' dedi. Ayı doğarken görünce, 'Rabbim budur' dedi. O da batınca, 'Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış topluluklardan olurum' dedi. Güneşi doğarken görünce de, 'Rabbim budur; zira bu daha büyük' dedi. O da batınca dedi ki: 'Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben, hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.' (En’am Suresi, 6/74 – 79)
Birçok insan topluluğu gibi Hz. İbrahim’in kavminin de aslında Allah’ın varlığına inandıkları, fakat gök cisimlerini ve bunları sembolize eden putları O’na ortak koşmak suretiyle tevhid inancından saptıkları bilinmektedir. Esasen Kur’an’ın hakim tavrı, şirkle mücadeledir. Tevhid inancını yaymaktır. İnsanın bu dünyadaki varoluşu tesadüfî bir olay değildir. İnsan bir gayeye matuf olarak burada bulunmaktadır. Bu gaye de "Ben, insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyet, 51/56/) ayetinde de ifade edilen "Yaratıcıya kulluk" vazifesidir.
İslam dininin iman esaslarının temelinde, insanı bu dünyaya imtihan için gönderen ve ondan kendisine kulluk etmesini bekleyen "Yüce Yaratıcıya İman etmek" yer alır. Allah’a iman, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmeyi de beraberinde getirmelidir. Aksi takdirde iman, kemale ermez ve kuru bir sözden, tasdikten ibaret kalır.

B. İMAN KAVRAMI
"İman'ın" sözlük anlamı; tasdik etmek, bir şeyin doğru olduğunu söylemek, bir şeye güvenmek, inanmaktır.Dinî terim olarak iman; Allah’a ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu kalp ile tasdik etmek, dil ile ikrar etmek demektir. "Küfür" kelimesinin zıddıdır..
Hz. Ömer anlatıyor: "Bir gün Hz. Peygamberin yanında idik. Yanımıza beyaz elbiseli, siyah saçlı bir adam geldi. Üzerinde yolculuk alameti yoktu, kendisini kimse tanımıyordu. Peygamberin dizinin dibine çöküp oturdu, dizlerini onun dizlerine dayadı ve ellerini peygamberin dizlerinin üstüne koydu:
- Ey Muhammed! İslam nedir? Bana bildir, dedi.
Hz. Peygamber:İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kabe’yi ziyaret etmen (Hac yapman)dır.
O adam:Doğru söyledin, dedi. Onun hem sorup hem de verilen cevabı tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam, Hz. Peygamber’e tekrar:
- Şimdi de bana imanı anlat, dedi.
Hz. Peygamber de:
- İman, Allah’a, Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe iman etmendir. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir, diye cevap verdi, Adam tekrar: "Doğru söyledin" dedi ve "Peki İhsan nedir, onu da anlat" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):
- İhsan, Allah’a 'O’nu görüyormuş gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor' diye cevap verdi. O adam "Doğru söyledin." dedi.
Hz. Ömer, bu adamın peygamberimize kıyametin ne zaman kopacağını sorduğunu, peygamberimizin kendisine cevap vermesinden sonra sessizce çekip gittiğini, Hz. Peygamberin kendisine bu soruları soran kişinin kim olduğunu bilip bilmediğini sorduğunu, kendisinin de bilmediğini söylediğini, bunun üzerine peygamberimizin "O Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi." dediğini anlatmıştı. (Müslim, İman 1, s, I, 37, 40)Peygamber Efendimiz bu hadiste iman esaslarını altı olarak saymıştır. Bunlar; Allah’a, Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere iman etmektir.
Taklidî İman – Tahkikî İman
Delillere dayalı olmaksızın, çevrenin telkini ile meydana gelen ve adeta kişinin İslam toplumunda büyümüş olmasının tabiî sonucu olan imana taklidî iman denir. Ehl-i sünnet bilginlerinin çoğuna göre bu tür iman geçerli olmakla birlikte, kişi imanını aklî ve dinî delillerle güçlendirmediğinden dolayı sorumludur. Taklidî iman, inkarcı ve sapık kimselerin ileri süreceği itirazlarla sarsıntıya uğrayabilir. Bunun için imanı, delillerle güçlendirmek gerekir. Çünkü deliller, ileri sürülecek şüphe ve itirazlara karşı imanı korur. Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana ise tahkikî iman denir. Aslolan her müslümanın tahkiki imana sahip olması; neye, niçin ve nasıl inandığının bilincini taşımasıdır[1]. İman ile amel arasındaki sıkı bağı göz önüne alırsak diyebiliriz ki, tahkikî iman sahibi olmak, Yüce Yaratıcı’ya gönülden, hûşû içerisinde ibadet etmemize vesile olacaktır. O halde yapmanız gereken şey, amellerimize devam etmek ve zaman içerisinde imanda kemale ererek, Rabbimizin istediği gibi O’na kulluk etmeye çalışmaktır.
C. İMAN ESASLARI
1. Allah’a İman
Allah’a iman; Allah’ın varlığına, birliğine, yaratan, yaşatan, rızık veren, besleyip büyütenin yalnız Allah olduğuna, O’ndan başka ibadete layık ilah ve mabud bulunmadığına inanmaktır. Yine, Allah’a iman etmek demek, O’nun varlığı hakkında zorunlu olan sıfatları bilip öylece inanmak; O’nun zatını noksan sıfatlardan yüce ve uzak tutmak demektir.İman edebilmek için Allah’ı tanımamız gerekir. Biz Allah’ın zatını ve mahiyetini bilemediğimiz, kavrayamadığımız için O’nu ancak isim ve sıfatlarıyla tanıyabiliriz.
"Onu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, herşeyden haberdar olandır." (En’am 6/103)
Allah’ın beş çeşit sıfatı vardır;
1. Zatî Sıfatları: Vücut, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Muhalefetün li’l – Havadis, Kıyam bi Nefsihi
2. Subûtî Sıfatları: Hayat, İlim, Semi, Basar, İrade, Kudret, Kelam, Tekvin
3. Selbî Sıfatları: Örneğin kullarına zulmedici olmaması, hiçbir ortağının olmaması, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmaması, doğmaması, doğurulmaması gibi.
4. Haberî Sıfatları: Ayet ve hadislerde bildirilen ancak mahiyetini insanların tam olarak kavrayamadığı sıfatlardır. Allah’ın yüzü, eli, gelmesi, dünya semasına inmesi, arşı istiva etmesi gibi nitelikleri bu tür sıfalardır.
5. Fiilî Sıfatlar: Rızık vermesi, canlıların hayatlarına son vermesi gibi sıfatlar bu tür sıfatlardır. Kelam alimleri Allah’ın fiilî sıfatlarını "Subûtî sıfatlarındaki "Tekvin (yaratma)" sıfatı ile ifade etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerimde ’’Allah’a iman edin.’’(Teğabun,64\8), ’’Allah’a itaat edin,’’(Al-i İmran,3\132), ’’Rabbinize ibadet edin.’’ buyurulmaktadır.Allah inancı insanda fıtri olduğu için, normal şartlarda çevreden olumsuz bir şekilde etkilenmemiş bir kişinin Allah’ın varlığını ve birliğini kabullenmesi gerekir.Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala ile ilgili ayetlerin çoğu tevhid inancı üzerinde durmuş, Allah’ın ortağı ve benzeri olmadığı ısrarla vurgulanmıştır. Mekke’de nazil olan ayetlerin birçoğu doğrudan tevhidi telkin etmekte, bir kısmı da şirki reddetmektedir. Allah’ı tek ilah ve otorite olarak tanımak, birliğini ikrar etmek, her çeşit ortaktan uzak olduğuna inanmak anlamına gelen tevhid, İslam dininin en önemli özelliğidir. İslam bu özelliğiyle hem Cahiliye putperestliğinden, hem Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi sonradan bozulmuş dinlerden, hem de Mecusilikten ayrılır.
2. Meleklere İman
Melekler şu özelliklere sahip varlıklardır;
a. Nurdan yaratılmış, latif ve ruhanî varlıklardır. Onlarda; yemek, içmek, erkeklik, dişilik, evlenmek, uyumak, gençlik ve ihtiyarlık gibi insanlara ait özelliklerden hiçbiri yoktur.
b. Allah’a isyan etmezler. Hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Daimî olarak Allah’a ibadet ve itaat ederler."Kuşkusuz Rabb'in katındakiler O’na kulluk etmekten asla kibirlenmezler. O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler." (A’raf, 7/206)
c. Allah’ın emriyle farklı şekillere girebilirler.
d. Melekler, bir anda yerleri ve gökleri dolaşacak, bir mekandan başka bir mekana gidecek kabiliyette yaratılmışlardır. Çok az zamanda çok uzak yerlere gidebilirler.
e. Gözle görülmezler. Gözle görülmeyişleri onların yok olduklarından değil, gözlerimizin o kabiliyette yaratılmamış olmasındandır.
Büyük melekler; Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail
Bilinen diğer melekler de şunlardır; Münker – Nekir, Kiramen Katibin, Hamele-i Arş, Hazin, Zebani, Malik, Rıdvan.[2]Meleklere inanmamak, dolaylı olarak vahyi, peygamberi, peygamberin getirdiği kitabı ve tebliğ ettiği dini de inkar etmek anlamına gelir. Çünkü dini hükümler, peygamberlere melek aracılığıyla bildirilmiştir.İslamiyet hayat dinidir.Fiiliyata dökülmeyen salt iman insana yarar sağlamaz.İnanç eğer ona uygun ameli de beraberinde getirirse değer kazanır.Kur’an’da iman ile birlikte sık sık salih amelin (iyi ve hayırlı işler) zikredilmesinin hikmetlerinden biri de budur.
Melekler inanan insanın vicdanına hitap eden ruhani varlıklardır. Onu doğru yola yönlendirirler, ona yardım ederler. İman sahibi kimseler, bütün insanların özellikle ‚’’Kiramen Katibin’’ denilen meleklerin gözetiminde olduklarını bilirler.İyi ve kötü her davranışının onlar tarafından kaydedildiğini ve bu kayıtlara göre de ahirette sorguya çekileceğini bilen kimse, davranışlarında daha dikkatli olur.
3. Kitaplara İman
Allah, ilk insan, Adem (as)’den itibaren her topluma bir peygamber göndermiş ve onlara kitap vermiştir."Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve onlarla beraber kitap indirdik...." (Hadid, 57/25)
Kitap verilen peygamler şunlardır;Adem (as)’a 10 sayfa, Şit (as)'a 50 sayfa, İdris (as)'a 30 sayfa, İbrahim (as)’a 10 sayfa, Musa (as)’a Tevrat, Davud (as)’a Zebur, İsa (as)’a İncil, Hz. Muhammed (sav)’e Kur’an verilmiştir. Kur’an’ın dışındaki diğer kitapların asılları korunamamıştır."Şüphesiz ki Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik. O’nun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr, 15/9)
Kuran-ı Kerimdeki bu ayet açıkça göstermektedir ki Kuran-ı Kerim Allah’ın koruması altındadır ve kıyamete kadar da aslını muhafaza edecektir.Kuran-ı Kerim, Cebrail aracılığıyla Hz. Muhammed’e 23 senede indirilmiştir.Kuran ayetleri peygamberimize inince, peygamberimiz onları yanında bulunan sahabelere okurdu,onlar da bu ayetleri ezberlerlerdi.Ayetler ayrıca vahiy katipleri tarafından yazılırdı.Kuran-ı Kerim peygamberimiz zamanında tamamiyle yazılmış ve ezberlenmiştir.Hz. Ebu Bekir zamanında diğer sahabelerde bulunan Kuran-ı Kerim nüshaları biraraya toplanarak tek cilt haline getirildi. Hz. Osman zamanında da çoğaltılarak dünyanın değişik yerlerine gönderildi. Kuran-ı Kerim her fırsatta manası ile birlikte okunmalıdır.Okunduğu kadar da amel edilmeli, yaşanmalıdır.
4. Peygamberlere İman
Yüce Allah, Adem (as)’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar her topluma bir peygamber göndermiştir. "Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın." (Fatır, 35/24)
Peygamberlerin görevleri Allah’ın emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, hüküm ve tavsiyelerini insanlara ulaştırmak (tebliğ), din kurallarını sözlü ve uygulamalı olarak insanlara öğretmektir. Peygamber; özü, sözü ve davranışları dosdoğru (sadık), güvenilir (emin), akıllı ve günahsız insanlardır. Peygamber sayısında ihtilaf olmakla birlikte bazı kaynaklarda 224 bin olduğu bildirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de 25 peygamberin ismi geçmektedir. Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn’in peygamber mi, veli mi olduğu ihtilaflıdır.Bizim peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) en son peygamberdir ve peygamberliği kıyamete kadar sürecektir.Bütün insanların ve cinlerin peygamberidir.
‚’’Biz seni bütün alemlere rahmet olarak gönderdik.’’ (Enbiya suresi,107)
‚’’ Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.’’(Sebe suresi,28)
5. Ahiret Gününe İman
Kur’an ve hadislere göre insanlar ölünce ruhları "berzah alemi’nde yaşar. Birinci defa sûra üfürülünce bütün canlılar ölür, kıyamet kopar. İkinci defa sura üfürülünce, bütün insanlar Allah’ın emriyle dirilirler. Mahşer yerinde toplanırlar. Dünya’da yaptıklarından hesaba çekilirler. Neticede her insan iman ve ameline göre cennet ya da cehenneme gider. Kâfir, müşrik ve münafıklar cehennemde ebedî kalacaklardır. Günahkâr müminler, Allah affetmezse cezalarını çektikten sonra, imanlarının mükafatını görmek üzere cennete gireceklerdir.Müslüman dünya ve ahiret arasında denge kurmalıdır. Dünya imtihan yeri, ahiret netice alma yeridir.Ahirete iman davranışlarımızı ve başkalarıyla olan ilişkilerimizi olumlu yönde etkiler. Yaptıklarından hesaba çekileceğini bilen kimse Allah’ın emirlerine uyar ve insanlarla iyi geçinir.Bilir ki dünya hayatı geçicidir. Ahiret inancı insanların zor durumlara katlanmasını sağlar,onları ölüm korkusundan kurtarır.
6. Kaza ve Kadere İman
Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak şeylerin zaman ve mekanını, nitelik ve özelliklerini (ne zaman ve nasıl olacaklarını) ezelde (daha bunlar yokken) bilip takdir etmesine "Kader"; ezelde takdir ve irade buyurduğu şeylerin zaman gelince, ezeldeki ilim, irade ve takdirine uygun olarak yaratmasına ise "Kaza" denir."Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış (ezeli bilgide tespit edilmiş) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık)..." (Hadid, 57/22 – 23)
İnsanlar kaderi bahane ederek sormluluktan kurtulamazlar.Bir insan ‚’’Ne yapayım , Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş.’’ Diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Allah her şeyi bir takım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah ta o sebeplerin sonucunu yaratacaktır.
Kadere inanan insan, kainatta her şeyin Allah’ın takdiri ve yaratmasıyla meydana geldiğini ancak kendisine de bir seçme hürriyeti ve iş yapma gücü verildiğini bilir. Bu inanca sahip olan kişi başarılı olmak için var gücüyle çalışır. Başarılı olamadığı durumlarda karamsarlığa kapılmaz.
D. İMAN ESASLARININ HAYATIMIZA ETKİSİ
Kur’an-ı Kerimin birçok ayetinde iman ile salih amel yan yana zikredilmiş, müminlerin salih amel işleyerek, maddi – manevi gelişmelerini sağlamalar ısrarla istenmiştir."İman edenler ve salih amel işleyenler, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler." (Bakara 2/277)

"İman edip, salih amel işleyenlere gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir." (Yunus, 10/9)
Düşünce ve kalp düzeyinden eylem ve hareket düzeyine çıkamamış olan iman meyvesiz bir ağaca benzer. Kalpte mevcut olan iman ışığının hiç sönmeden parlaması, giderek gücünü arttırması salih amellerle mümkün olabilir. Ayrıca imanın olgunluğa erişmesi, üstün bir dereceye gelmesi ve sonunda da iman edenin Allah’ın vaat ettiği sonsuz nimetlere kavuşması için de amel gereklidir.
Ehl-i sünnet alimlerince iman eseslarını kalpten benimsemiş; fakat tembellik, gaflet gibi sebeplerle Yüce Allah’ın buyruklarını yerine getirmeyen veya yasaklarını istemeyerek çiğneyen kişi, işlediği günahı helal saymadığı, sürece mümin sayılır fakat günahkar olur.
Amel imanı güçlendirir. İnsan sadece inanması gereken şeyleri tasdik eder (taklidî iman); ibadet etmeyi umursamaz, Allah’ın emirlerine uymaz, yasaklarından kaçınmazsa, Allah’a ve Peygamberine olan bağlılığı giderek azalır.Yüce Allah insanı boş yere yaratmadığı gibi başıboş da bırakmamıştır. Onu birtakım ibadetlerle yükümlü kılmıştır. Hayatı ve ölümü bir imtihan olarak yaratmıştır. İnsanın bu imtihanda başarılı olabilmesi; iman ile birlikte salih amel işlemesi, Allah’a karşı kulluk vazifesi olan ibadetlerini yerine getirmesine bağlıdır.Allah’a gönülden iman eden ve O’nu seven her mümin, O’nun tüm emirlerini zevkle ve kayıtsız şartsız yerine getirir. Bir insan Allah’ı ne kadar severse o kadar O’nun rızasını gözetir ve Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkar.Yüce Allah, imanın sadece dil ile söylenen bir söz olmadığını, imanın birtakım yükümlülükleri olduğunu ve kötülük yapanların, yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağını, iman eden ve beraberinde salih amel işleyenlerin ise günahlarının affedileceğini şöyle ifade etmektedir.
"İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece 'iman ettik' demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Yoksa kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü hüküm veriyorlar! Her kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir. Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir. İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz." (Ankebut, 29/1 – 7)
Peygamberimizin (sav) hadislerine baktığımız zaman "ahlak" kavramının, müminin imanın gereği olarak söz ve eylem şeklinde yansıttığı davranışları ifade ettiğini görüyoruz.Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları ahlakı en güzel onlarıdır."Kişideki iman ve teslimiyetin mükemmelliği ahlakının mükemmel olmasıyla değerlendirilmiştir.Mümin olmak ibadet etmeyi, güzel ahlak sahibi olmayı, kötülükleri terk etmeyi gerektirmektedir. Yoksa iman kuru bir felsefi inançtan ibaret kalır. İman ve İslam bir aksiyondur. İmanımız; onu ibadetlerimizle, ahlakımızla, amel-i salihimizle, allah yolunda hizmet etmemizle hakkın yanında olup iyinin, güzelin, ve adil olanın faydalının yanında olmamızla asıl anlamını kazanacaktır.


IV. Konu İle İlgili Bazı Ayetler

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّين حَنِيفاً فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَالإ تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ َ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لإ يَعْلَمُونَ

“Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[3]

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَم
Şüphesiz Allah katında din İslam’dır.[4]

Konuyla ilgili faydalanılabilecek diğer ayetler şunlardır: Zariyat, 51/56; A’raf, 7/172; Kıyame, 75/36; Bakara, 2/285; Bakara, 2/277; Hucurat, 49/10.

V. Konu İle İlgili Bazı Hadisler


ﻻ يُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ ﻷخيهِ ما يُحِبَّ لِنَفْسِهِ.
"Sizden biri, kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek imana eremez."[5]

المسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُؤمِنُ مَنْ أمِنهُ الناسُ على دمائهم وأمْوَالِهِمْ.

"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü'min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir." [6]

مَامِنْ مولودٍ إّﻻ يولدُ علَى الفطرةِ ثم يقولُ اقرؤا »فِطرَةَ اللّهِ التى فطَرَ النّاسَ علَيْهَا« فأبَواهُ يُهَوِّدَانِهِ أوْ يُنَصِّرَانِهِ أوْ يُمجّسَانِهِ .

"Her çocuk fıtrat üzerine doğar" buyurdu ve sonra da "Şu ayeti okuyun" dedi: "Allah'ın yaratılışta verdiği fıtrat..." (Rum, 30). Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözünü şöyle tamamladı: "Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir….”[7]

مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.

"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."[8]

قال: قلت: يا رسول الله! قل لي في الإسلام قولا، لا أسأل عنه أحدا بعدك (وفي حديث أبي أسامة غيرك
قال " قل آمنت بالله فاستقم".

Süfyan b. Abdullah (R.A.) şöyle dedi : « Ya Resulallah, bana İslam’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim », dedim.

Resulullah (S.A.V.) :« Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol . »[9] buyurdu.


VI. Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar :
Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, C.1/477-488 ; 1/499-5/06 ; 2/23-26 ; 7/20-22 ; 8/517-522 ; 9/64-67 ; 10/181-182
D.İ.B. Kur’an Yolu, 1/299-312 ; 1/320-322 ; 1/377-382 ; 4/285-294; 5/80-84; 5/435-436;
T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İman Maddesi, 22/212-219 ;
T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İslam, Maddesi, 23/ 1-42 Allah Maddesi, 2/47
[1] TDV Yayınları, İlmihal, I, s. 71 - 72
[2] DİB, Kürsüden Öğütler, s. 41
[3] Rum, 30/30
[4]Al-i İmran, 3/19
[5] Buhârî, İman 7, (I, 9)
[6] Buhârî, İmân, 4, 5, (I, 8-9);
[7] Buhârî, Cenâiz 80, (II, 98);
[8] Buhârî, Edeb 27, (VII; 77)
[9] Müslim, İman, 13, (I, 65)

Hiç yorum yok: