22 Ekim 2008 Çarşamba

HZ. LOKMAN (a.s.)

HAZRETİ LOKMAN (A.S.)
Yerleri ve gökleri yoktan var eden, yarattıklarına sayısız nimetler veren, onları rızıklandıran, kullarına doğru yolu bulmaları için peygamberler ve hikmetli kullar gönderen Allah’a sonsuz Hamdü senalar, kulu, elçisi, habibi olan hz. Muhammed’e binler salat ve selam olsun.
Kur’ân’ı kerimde bir takım peygamberlerin kıssalarının anlatıldığını daha önceki sohbetlerimiz de anlatmıştık. Kur’ân’da ayrıca adı anılarak kendisine değer verilen, ve örnek bir insan olarak yad edilen ender şahsiyetlerden biri de Lokman (a.s.) dır. O’nun adı kuranın 31. suresine isim olarak verilmiş ve bu surenin 12. ayetinden 19. ayetlerine kadar kendisinin oğluna vermiş olduğu öğütler nakledilmiştir. Hiç şüphesiz bir baba oğluna bütün samimiyeti ile öğüt verir ve hayatı boyunca kazanmış olduğu bütün bilgi ve tecrübelerin ışığı altında elde edip kazandığı, kendisinin de bizzat tatbik etmeye çalıştığı, hayatına yön veren değerleri emanet olarak bırakır. Bunun için önce Lokman (a.s.)’ın rivayetlerle bize ulaşan hayatını öğrenelim ve daha sonra oğluna vermiş olduğu öğütleri açıklamaya çalışalım.
Lokman (a.s.) ın nereli olduğu hususunda farklı rivayetler vardır. Bazıları onun Habeş aslı olduğunu, bazıları Nûbyalı, bazıları mısırlı olduğunu söylemektedirler.
Tarihin hangi döneminde yaşadığı hususunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Hz. Davut zamanında yaşamış olduğunu, ondan ilim aldığını ve O’nun dönemimde kadılık yaptığını söyleyenler vardır. Ayrıca hz isa ile hz. Muhammed arasında bir zamanda yaşadığını söyleyenler de olmuştur[1].
O’nun fiziki özellikleri ise şöyledir: Lokman (a.s.): kısa boylu,yassı ve çökük burunlu,simsiyah tenli, kalın dudaklı, enli ve yarık ayaklı biri idi.[2]
Yüce Allâh tarafından kendisine hikmet verilmiştir. [3] yani her dalda geniş bilgi ve bildiklerini en iyi şekilde uygulama hasleti verilmiştir ve Allâh’ın (c.c) hikmet verdiği kimselere büyük hayırlar verdiği şöyle ifade etmektedir. “O hikmeti dilediği kimseye verir, kime de hikmet vermişse ona pek çok hayır vermiş demektir. Bunu ancak doru akıl sahipleri anlar.”[4] Hiç şüphesiz ki Allâh hikmeti rastgele herkese vermez, o elbette bu ihsana hak kazanmış ve onu kıymetini bilecek olan kimselere verir. Demek ki hz Lokman rabbinin lutfuna layık olmuş seçkin kullardan birisidir.
Kendisi çok düşünen, keskin ve iler görüşlü, çok susan, konuşunca hikmetli sözler söyleyen bir kuldu. O Allâh’ı sevmiş, Allâh da onu sevmişti.[5]
Kendisi hakkında anlatılan olaylar onu ne kadar faziletli bir kişi olduğunu göstermektedir.
Bir gün Lokman (a.s.), yanında toplanan halka hikmetli sözler söylediği bir sırada tanıdığı bir adam bu duruma şaşırarak ona: “sen filan yerde çobanlık etmiş nuhas oğullarından Lokman değil misin? Nihayet sen davar çobanı siyahsın.” Dedi. Lokman (a.s.) da “ evet. Siyah tenliliğim açıktır, peki benim işlerimde seni şaşırtan nedir diye sorunca adam: “halk senin döşeğine oturuyor, senin kapının önünü bürüyor. Senin sözlerini dinleyip kabul ediyor dedi. Lokman (a.s.) “ ey kardeşimin oğlu sana söyleyeceğim şeyleri yaparsan sen de öyle olursun” diyerek şunları ekledi. “ Ben gözümü yumarım, dilimi tutarım, ihtirasımı önlerim, edep yerimi korurum, kıyamımı( namazımı) uzatırım, verdiğim sözü yerine getiririm, konuğumu ağırlarım, malayaniyi bırakırım. İşte bunlar beni gördüğün gibi yaptı.”[6]
Şüphesiz tüm bu hasletler her Müslüman da bulunması gereken hasletlerdir.
Onun hakkında anlatılan bir olay da şu şekildedir:
Bir­gün O’na efendisi: "Şu koyunu bize kes." dedi. Lokman koyunu kesti! Efendisi "Koyundaki en güzel iki et parçasını çıkar." Deyince Lokman, koyunun dilini ve kalbini çıkardı. Sonra aradan Allâh’ın dilediği kadar bir zaman geçti. Tekrar efendisi Lokman'a: "Şu koyunu bizim için kes." dedi. Lokman, onu kesti. Efen­disi ona: "Sen, koyundaki en kötü İki et parçasını çıkar." Deyince Lokman yine di­lini ve kalbini çıkardı. Efendisi ona: "Ben sana, koyundan en güzel iki et parçası çıkar demiştim sen bu iki parçayı çıkarmıştın. Şimdi de sana: "Koyundaki en kötü iki parçayı çıkar." güzel olduğu müddetçe bunlardan daha güzel bir şey yoktur. Bu ikisi kötü olunca da bunlardan daha kötü birşey yoktur."[7]
Lokman (a.s.)’ın hayatı ve kişiliği hakkındaki bu kısa bilgilerden sonra, oğluna vermiş olduğu öğütlerine kulak verelim.
v Birinci Öğüt
“Hani Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrucuğum! Allâh’a ortak koşma çünkü ortak koşmak ( şirk) büyük bir zulümdür.”[8]
Lokman(as)evlatlarına şirkten kaçmalarını Onun büyük bir zulüm olduğunu öğütlemektedir. Tüm Peygamberlerin yolu ümmetine önce “Tevhid” inancını yerleştirmek olmuştur. Çünki “Tevhid” inancı, insanlara tek bir varlığı tanımayı, tek varlığa itaat ve kulluk etmeyi emr etmiş, insanları birlik, beraberlik, huzur ve saadet içinde yaşamaya götüren yola davet etmiştir.
Tevhid in zıddı Şirk tir.İnanç esaslarımızı bozan şirk, az veya fazla olsa da kişiyi Tevhide cemberinden çıkarır.
Peygamber efendimiz (s.a.v) “bir insan şirkten. enaz kolları ayakları bağlanıp büyük bir kayadan, yanmakta olan bir ateşe ateşe atılırken korktuğu kadar korkmalıdır.” Buyurur.
Her akıllı Mü’mine düşen görev, uyanık olup Tevhid inancının merkezi olan kalbimizi, gönlümüzü şirke karşı bütün gücümüzle korumaya gayret etmektir.
Peygamber efendimizin “Ya Rab! Sana zerre miktarı şirk koşmaktan sana sığınırım.bilerek veya bilmeyerek zerre miktarı şirke uğramaktan beni muhafaza eyle” diyerek Allah’ a sığındığı gibi Allah’tan yardım istemeliyiz. Maalesef birçok insan farkında olmadan gizli şirkin içine düşmüşlerdir. Gizli şirkin tezahürlerinden bazıları şöyledir. İnsanlar hakkında güzel konuşsun ve onu övsünler diye malını, servetini veya gücünü hayırlı yollara sarf etmek, şöhreti her yöne yayılsın diye cihada çıkmak, insanların takdirini kazanmak için namazını ağır ağır kılmak, dünyalık elde etmek için Allâh’ın yasaklarını helal saymak. Şüphesiz bunlarını sayısını arttırabiliriz. Her halükarda şirk büyük bir zulümdür, yani haksızlıktır. Çünkü doğrudan doğruya bizzat yüce Allâh’a yapılmıştır. Allâh tan imanımızı kurtarmasını ve tevhidi zedeleyen düşünce ve hallerden bizi uzak kılmasını niyaz ediyoruz.
Lokam (a.s.) ını ikinci öğüdüne geçmeden önce yüce Allâh konu ile alakalı olarak ana-babaya itaatle ilgili önemli hatırlatmalarda bulunmaktadır. Ayette şöyle buyrulmaktadır.
“ biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. ( işte bunu için) önce bana sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi(körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin, bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüş ancak banadır.”[9]
Allâh Tealanın insanları şirkten uzaklaştırıp sağlam bir akideye bağladıktan sonra ana-babaya iyiliği emretmesi dikkat çekici bir husustur. Çocuklara ana-babalar hususundaki tavsiyeler Kuranda çok defa tekrar etmektedir. Ancak ana-babaların evlatlarına şefkat göstermesi hususundaki tavsiyeler pek azdır.
Allâh çocuklara ana-babalara iyilik yapılamasını emretmiştir çünkü müminlerin sosyal hayatta en yakınları ana babalarıdır. Öyleyse Allâh’a imandan sonra ana babaya iyilik etmek zorunludur. Anne ve babalar gerçekten iyiliğe en layık olan kimselerdir. Çünkü onların çocuklarına verdiği emeği Allâh’tan başka hiçbir varlık veremez. Ana baba her hususta fedakarlık etmeye hazırdır. Hatta yeri geldiği zaman çocukları için canını bile verir. Kısaca ebeveynler bütün hayatını çocuklarına vakfederler.
Evlad ana babasına iyi muamele ederse ancak onların yaptıklarının şükrünü eda etmiş olabilirler. Onlara karşı olan borcu ödeyebilmek için onların her türlü hareketlerine karşı sabredilmeli ve “of” dahi denilmemeli, canları sıkılmamalı, neşeleri kaçırılmamalı, güzel sözlerle yumuşak muamele edilmeli ve onları rahmetine ulaştırması için Allâh’a dua edilmelidir. Onlara iyilik sadece hayatlarına mahsus değldir. Onlar için dua ve istiğfarda bulunmak, ahdilerini yerine getirmek ve onların dostlarına ikram etmek suretiyleri ölümlerinden sonra da devam etmelidir. İşte bir evlat bu esaslar dairesinde ana babasına muamele ederse Allah’ın rızasına nail olabilir.
Fakat şu da unutulmamalıdır. Ana babaya yapılan iyilik ve itaat bir noktaya kadardır. Eğer ana-baba evladına şirki emrediyorsa o noktada onlara itaat olmaz. Çünkü akide bağı tüm bağların üstündedir. Onlara bu konuda itaat edilmese bile yine de saygıda kusur etmemek esastır.
Bu hatırlatmalardan sonra Lokman as öğütlerine devam etmektedir.
v İkinci Öğüt
Lokman (a.s.) oğluna seslenerek şöyle demektedir.
“ Yavrum, yaptığın iyi veya kötü bir iş, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa, bir kayanın içinde, veya göklerde, yahut yerin diplerinde saklanmış olsa, Allâh onu mutlaka meydana çıkarır. Zira şüphesizki Allâh her şeyin inceliğini ve gizli tarafını bilir. Her şeyden haberdardır.”[10]
Lokman (a.s.) bu sözleriyle önemli bir prensip olan ahiret inancını hatırlatmakta ve dünya da yapılan en ufak bir iyilik veya kötülüğün asla zayi olmayacağını mutlaka mükafat veya cezasını göreceğini belirtmektedir.
Yaptığı her şeyin karşılığını göreceğin bir günün var olduğunu bilmek ve buna hakkıyla inanmak hiç şüphesiz insanın bu hayatına yön veren önemli bir inançtır. İnsanın iyilik yapmaya teşvik etmektedir. Zira kuranda kötülük yapanların o günkü durumları kehf suresinin 49. ayetinde şöyle tasvir edilmektedir.
“ kitap ortaya konmuştur. Suçluların onda yazılı olandan korkmuş olduğunu görürüsün. “ vay halimize” derler. “ bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş.” Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”
[11]O gün kim zerre miktar hayır yapmışsa onu görür. Kimde zerre miktar şer yapmışsa onu görür.” İşte bu düsturu bilmek kimsenin görmediği yerde dahi kişiyi kötülük yapmaktan alıkoyacak ve iyilik yapmaya teşvik edecektir. Bu da yine Lokman as ilk öğüdünde ki tevhid gereğidir.
v Üçüncü Öğüt
İnançla ilgili bu öğütlerden sonra Lokman (a.s.) oğluna önemli bir göreviyle ilgili öğüt vermektedir.
“ yavrum! Namazını hakkıyla eda et.”[12]
Namaz bütün hak dinlerde yer almış önemli bir ibadettir. Hz. Lokman’ın da oğluna namazı hatırlatması bunu göstermektedir. Bu durum, yüce Allah’ın bu ibadete ne önem verdiğini gösteren açık bir delildir. Hz. Peygamber namazın bir hadisle şu şekilde belirtmiştir. “ kişi ile küfür ve şirk arasında namazın terk edilmesi vardır.”[13]
Kur’ân’da namazla ilgli 100 e yakın ayet vardır. Bu ayetlerden bazılarında namaz kılmanın mü’min kimsenin özelliği olduğu söylenmektedir[14], bir kısmında namazın insanı kötülüklerden alı koyacağı vurgulanmaktadır.[15]
Bunun içindir ki namaz imandan sonra müminin ilk görevidir. Namaz imanın gerçek ölçüsü dışa dönük fiili belgesidir. Kur’ân’da “ sabır ve namaz ile Allâh’tan yardım isteyin. Şüphesiz o ( sabır ve namaz) Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir ibadettir.” [16] bu yüzden müminler namazdan zevk alırlar. İç dünyaları böylece hertürlü kirden temizlenmiş olur.
Tüm bunlardan dolayı hz Lokman oğluna sadece namaz kıl dememiş, namazını hakkıyla eda et demiştir.
v Dördüncü Öğüt
Temel iman esaslarından, en temel ibadetin ardından Lokman (a.s.) öğüdü cemiyet için çok önemli olan bir başka prensiple devam ediyor.
“ iyiliği emret kötülüğe mani ol.”[17]
Çünkü bir cemiyet ancak bu esasla ayakta durabilir. Toplumdaki yapılan kötü fillere karşı herkes vurdumduymaz olursa, iyi ameller teşvik edilmezse, o topluma kötü kişiler hakim olur. Ve cemiyet kendi kötü akıbetini hazırlamış olur. Ve artık kötü akıbeti gelmiş olan bir cemiyette kişinin ibadetlerini yapması da mümkün olmayacaktır. Daha önceki kavimlerde olduğu gibi Allâh’ın helakına müstahak olacaklardır. Ancak iyiliği emreden ve kötülüğe mani olanlar kutulacaktır.
İnsanların hüsranda oluğunu söylenen asr suresinde ancak iman edenlerin, Salih amel işleyenlerin ve hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceği açıkça söylenmektedir.[18] Burada hakkı tavsiye etmek iyiliği emretmek ve kötülüğe mani olmaktır. Hiç şüphesiz bir kimsenin etrafındaki insanları iyi işlere teşvik edip kötü işlere de müdahale edip düzeltmesi her zaman kolay olmayabilir. Hatta bu sırada bir takım sıkıntı ve belalarla karşı karşıya kalabilir. İşte bu sebeple Lokman (a.s.) bundan sonraki öğüdünde oğluna şöyle seslenmektedir.
v Beşinci Öğüt
“ başına gelene sabret. Şüphesiz ki bunlar azmedilmeye değer işlerdir.”
Demek ki insan iyiliğe teşvik, kötülükten sakındırma görevini icra ederken karşılaştığı zorluklara ve musibetlere sabredecek, bunlar karşısında yılmayacak ve mücadelesine devam edecektir. Çünkü bu prensipler azmedilmeye değerdir. Zira yüce Allah’ın rızasına uygun bir topluma ancak bu şekilde vücuda gelip varlığını devam ettirebilir.
Ana prensiplerden birisi olan sabır her hayırlı iş için mutlaka gereklidir. İbadetlerden günlük hayattaki her işte başarılı olmak için daima sabır ve sebatla hareket etmeliyiz.
Yüce Allâh müminlere Allâh’a ve resulüne itaat etmelerini söyledikten sonra “ bir de sabredin. Çünkü Allâh sabredenlerle beraberlerdir.”[19] Buyurmaktadır. Bir ayette de “Yalnız sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.” Buyurarak sabredenleri müjdelemiştir.
Lokman (a.s.) tavsiyelerine devam ederek Allâh yoluna çağırmanın edebini oğluna anlatmaktadır.
v Altıncı Öğüt
“insanları küçümseyip yüz çevirme.” [20]
Ayetin Arapça metininde “ sa’r” ifadesi geçmektedir. Bu develerin boyunlarında olan bir hastalıktır. Bu hastalıktan dolayı develer başlarını yukarı doğru kaldırarak yürürler[21]. Bu hareketle büyüklenenlerin ve başkalarını küçümseyerek boyunlarını herkesten yukarı kaldıranların hali tasvir edilmektedir. İşte Lokman (a.s.) oğlundan, bu hasatlığa tutulmuş bir deve gibi yapmayıp, konuşurken yüzünü insanlara alaka ile çevirmesini ve onlara karşı asla kibirlenmemesini istemektedir. Hiç şüphesiz kibir bir mümine hele bir davetçiye yakışmayan bir hastalıktır.
Duruşundan sonra oğluna yürüyüşü ve ses tonuyla da ilgili öğütler vermektedir.
v Yedinci Öğüt
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allâh kendini beğenip böbürleneni şüphesiz hiç sevmez. Yürüyüşünde tabi ol.” [22]
Böylece Lokman (a.s.) oğluna böbürlenerek yürümememsini öğütlerken ona nasıl yürümesi gerektiğini de göstermiş oluyor. Bu yürüyüş her türlü yapmacıklıktan uzak bir yürüyüştür. Hem her hangi bir kibir ve gösteriş içinde yürümemek hem de acizli, takva ve ya tevazu gösterişi içinde yürümeyecektir. Çünkü suni olan hiçbir şey makbul değildir. Normla hedefi olan bir yürüyüşle, sade ve tabi olarak, eğilip bükülmeden, böbürlenmeden yürümek bir Müslüman ve bir tebliğciğe yakışan en güzel yürüme tarzıdır.
Lokman (a.s.) bu öğüdünde üzerinde durulması gereken bir diğer husus Allâh’ın kibirlenenleri ve övünenleri sevmediğini söylemesidir. Kibir, kendini beğenme, bütün iyilikleri yok eden büyük bir afettir. Nitekim şeytan kibri sebebiyle kafir olmuştur. Kedisinin ateşten âdemin ise topraktan yaratıldığını söyleyerek kendini ademden üstün görmüş, kibirlenmiş bundan dolayı Allâh’ın emrine uymamış ve kafir olmuştur. Yoksa elbette Allâh’ın her şeyi yaratan olduğunu, her şeye gücü yeten olduğunu, mutlak irade ve güç sahibi olduğunu bilmektedir. Ancak kibri onu emre itaatten alıkoymuştur. Ve insanlara da hep kibirleri kullanarak saptırmakta ve yoldan çıkarmaktadır. Kuransa müminleri her zaman tevazu ve olgunluğa davet eder.
“ Rahman’ın kulları ki yeryüzünde mütevazı olarak yürürler.”[23]
Ve kibirlenmeyenleri cennetle müjdeler.
“ bizim ayetlerimize öyle kimseler inanır ki, onlar kendilerine öğüt verildiği zaman secdeye kapanırlar ve rablerini hamd ile tesbih edeler de kibirlenmezler.”[24]
Hz peygamberin “ kalbinde zerre ağırlığınca kibir bulunan kimse cennete girmez.”[25] Hadisi şerifi de kibrin ne kadar büyük bir afet olduğunu tekrar göstermektedir.
Lokman (a.s.) son öğüdü ise insanlarla konuşurken sesini fazla yükseltmemi ile ilgilidir.
v Sekizinci Öğüt
“sesini kıs. Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.”[26]
Sesi kısmak bir edep ver terbiye meselesidir. Konuşmaya güven ve emniyet sağlar. Edepsizlerden başka kimse konuşurken kaba sözle kullanmaz. Bir de sözün değerinden kuşkulanan, şahsının kıymetinden endişe duyan kimseler bu şüpheyi gizlemek için hiddet ve azgınlıkla konuşurlar.[27] Hâlbuki tek Allâh’a iman eden, ibadetlerine devam eden ve insanlara hayra çağıran bir tebliğcide ne güvensizlik ne de kuşku bulunmamaktadır. O yüzden ona yakışan kısık sesle konuşmaktır.
Lokman (a.s.)’ın oğluna öğütleri burada son bulmaktadır. Her bir öğüt bir birinden kıymetlidir ve bir Müslüman da bulunması gereken en temel özelliklerdir. Her biri üzerinde ayrı ayrı detaylı ve uzun bir şekilde durmak gerekir. Ancak biz vaktimiz el verdi ölçüde ve bir birleriyle bağlantılı olarak ele almaya çalıştık. Allâh cümlemize bir babanın samimi bir şekilde verdi bu öğütleri tutmazı nasip etsin.“ bizim ayetlerimize öyle kimseler inanır ki, onlar kendilerine öğüt verildiği zaman secdeye kapanırlar ve rablerini hamd ile tesbih edeler de kibirlenmezler.” Ayeti mucibince kendisini hamd ile tesbih eden kullarından olmayı nasip etsin. Amin
KAYNAKLAR
1. Kur’ân-ı Kerim
2. İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri
3. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi
4. Seyyid Kutub, Fi Zılalil’l-Kuran
5. Mevlüt Güngör, Kur’ânı Kerimde Hz. Lokman
6. Beşir İslamoğlu, Kur’ânda Müminlerin Özellikleri



[1] İbn-i Kesir, hadislerle kuranı kerim tefsiri, c. ,s.6401; Mevlüt Güngör, Kuranı kerimde hz. Lokman Ank. Ünv. İlh. Dergisi c.35, s. 168.
[2] İbn-i Kesir, hadislerle kuranı kerim tefsiri, c. ,s.6401; Asım Köksal, Peygamberler Tarihi,c.2, s.229-230.
[3] Lokman suresi / 2.
[4] Bakara suresi/ 269
[5] Asım Köksal, Peygamberler Tarihi,c.2, s.231
[6]İbn-i Kesir, hadislerle kuranı kerim tefsiri, c. ,s.6402; Asım Köksal, Peygamberler Tarihi,c.2, s.232.
[7] İbn-i Kesir, hadislerle kuranı kerim tefsiri, c. ,s.6401; Asım Köksal, Peygamberler Tarihi,c.2, s.234.
[8] Lokman / 13
[9] Lokman / 14,15.
[10] Lokman / 16
[11] Zilzal/ 7,8.
[12] Lokman/ 17.
[13] Müslim, iman: 134.
[14] Müzzemmil / 20, araf/ 170, müminun/ 2,9, bakara/ 3.
[15] Ankebut/ 45,Hûd/ 87.
[16] Bakara / 45.
[17] Lokman / 17
[18] Asr 1-3.
[19] Enfal/ 46
[20] Lokman/ 18
[21] Seyyid Kutup, Fi Zilali’l-Kuran.
[22] Lokman/ 19
[23] Furkan/ 63.
[24] Secde/ 15
[25] Müslim, imam: 149.
[26] Lokman / 19.
[27] Seyyid Kutup, Fi Zilali’l-Kuran.