22 Ekim 2008 Çarşamba

MEKKE'NİN FETHİ

MEKKE’NİN FETHİ

Arapçada “Açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma” anlamlarında olup meşru görülen savaşlarda alınan toprakların günümüzde de görülen sömürü ve istila savaşlarından ayırmak için “Fetih” kelimesi kullanılır. Fetih kelimesi kalbi ve aklı İslam gerçeğine açmak, İslam tebliğinin önündeki engelleri kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak anlamında çokça kullanılır.
Peygamberimiz(s.a.v.) “Ülkeler ve şehirler zorla alınır. Medine ise Kur’an ile fethedilmiştir.” buyurur. (Belazuri, I, 6) İslam inancı nereye ulaşmışsa o topraklar çeşitli ırk, din ve mezheplerin korunma imkânı bulduğu bir sığınak olmuştur. Böylece Müslümanlar belirli bir prensip ve amaç uğruna gittikleri yerlere barış, adalet ve fazilet getirmişlerdir. Adalet ve esitliğe dayanan bir anlayışla fethettikleri yerlerde tevhid anlayışını ve iman huzurunu taşıyarak “Yeni bir dünya” düzeninin müjdesini vermişlerdir. Fetihlerle Müslümanların hâkimiyetine geçen ülkelerin halkı asla İslam dinini seçme konusunda zorlanmamıştır. “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara sr. 2/256; Yunus sr. 10/99; Keyf sr. 18/29) ayetlerinde açıkça belirtilmektedir. Fethedilen yerlerde cizye ödemek şartıyla kendi dinlerinde kalma hürriyetine ve bu cizyenin karşılığı İslam devletinin hâkimiyeti ve himayesi altında girme hakkına sahip olmuşlardır. Bu esas peygamberimizin(s.a.v.) Tevbe suresi 29. ayetine dayanarak Tebük Gazvesi’nde uyguladığı cizye usulü ele alınmak suretiyle ilk fetihlerden itibaren değişmeyen bir prensip olarak uygulanmıştır. “Din ve Vicdan” hürriyeti sağlanarak mabetlerine dokunulmadığı gibi ibadetlerine de karışılmamıştır.
İslam fetihlerinin asıl gayesi; ila-yi Kelimatullah’tır. Nitekim peygamber efendimize “Allah yolunda olan kimdir? Ganimet kazanmak için harp eden mi? Cesaretiyle şöhret kazama amacında olan mı? Yoksa kabilesiyle dayanışma halinde bulunduğunu göstermek isteyen mi? “ diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir; “Hiçbirisi değildir. Sadece Allah’ın adını yüceltmek için savaşan kimse Allah yolundadır.” (Buhari, İlim,45;Cihad 15, Müslim, ‘İmare’, 149,151)
Fetihler sonuncunda İslam devletlerinin himayesi altına alınan insanlar, hem islamiyet’in safiyet ve yüceliğini görme; hem de tevhit sancağında temizlenmiş sevgi, saygı, merhamet, insaf ve iman sahibi olmuş Müslümanları tanımışlardır. Bunun sonucu, doğrunun yanlıştan, adaletin zulümden, güzelin çirkinden, Tevhit’in şirkten farkını görmüşlerdir. Müslümanların müsamahakâr, adil, insaflı, insan ve hak haysiyetine saygılı idareciler olduğunu bizzat yaşamışlardır. Böylece inananlar Allah’ın rızası yolunda “Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din de tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin. Eğer vazgeçerlerse onları bırakın. Şüphesiz ki Allah ne yapacaklarını hakkıyla görücüdür.”(Enfal sr. 8/39; Bakara sr. 2/193) ayetinin gereğini yaparak kulluk vazifelerini gerçekleştirmişlerdir.
Bütün bu manaları üzerinde toplayan en büyük fetih Mekke’nin fethidir. Bugüne kadar Mekke’nin fethi hakkında çok şey yazılıp söylenmiştir. Bizce Mekke’nin fethi basit bir tarihi olay gibi görülmemelidir. Bu yüzden efendimiz (s.a.v.)’in hayatındaki ve İslam Tarihindeki bu en önemli fethi, değerlendirmesi ile birlikte sunmaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerimde iki yerde Mekke’nin fethine işaret vardır. Birisi Fetih suresinin ilk ayetleridir. “Sana açıkça bir fetih verdik. Geçmiş ve gelecek günahlar bağışlansın diye, üzerindeki nimet tamamlansın diye…“ yani İslam’ın temel hedeflerinden biri olan Kabe’nin putlarından temizlenmesi gerçekleşsindiye… “Ona sıratı müstakim gösterilecek ( yani fethin, zaferin yolları)” Diğeri ise Nasr suresidir. (Bu sureler ve manası okunabilir.)
Efendimiz (sav) Mekke’ye 21 Ramazan 8. H. 14 Aralık 629 Çarşamba günü girdi. Efendimiz (sav)i ve müminleri Fetih gününe getiren fethin, zaferin yolunu açan çok önemli dört unsur vardır:
a) Efendimiz (s.a.v.)in ve müminlerin İmanı
b) Sahip olduğu İlim
c) Eşsiz siyasi ve askeri dehası
d) Ashabının ona olan sadakatleri, ona sonsuz bağlılıklarıdır.

İMAN, sarsılamadıkça sabırla, huzurla yola devam edebilirsin. İman olmadıkça basit bir dünya imtihanını kazanmak mümkün değildir. Kaldı ki ahiret kazanılsın. O iman ki insana sebat verir, sabır verir, güç verir. Efendimiz (sav) ve müminler yıkılmadı, yılmadı, her türlü eziyet ve hakarete katlandı. Öyle zamanlar oldu ki “Allah’ın yardımı ne zaman Ya Resulullah” diye geldi mü’minler. Efendimiz (sav) onlara vahiyle cevap verdi. “Sizden öncekiler gibi sizin de imanınız sınanmadan cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?” İmanla aştılar her engeli. O iman sayesinde hicret ettiler. Anadan yardan, evlattan geçtiler. O iman sayesinde cihad ettiler. O iman sayesinde zafer nasip oldu onlara. Sonsuz bir güven, tevekkül ve sabır nasip oldu. Fetih nasip oldu.
İlim, peygamberine Allah tarafından verilmiştir. Onun muhatabının durumunu, düşmanının zayıf ve güçlü yönlerini tayin etmekle veya izlenecek strateji ile ilgili ilmi kesin başarıyı sağlayan unsurlardan biridir.
Peygamber Efendimiz(sav) eşsiz bir siyasi ve askeri dehaya sahipti. O hem peygamber, hem devlet başkanı, komutan hem de bir toplum ferdi idi. Efendimiz (sav) , ileri görüşlü yani ferasetli bir insandı. Son derece ismetli yani, zeki bir insandı. Peygamberdi, vahiyle destekleniyordu. Onun siyasetini bugün dünyada batılılar uyguluyor. Ve batıl düzenlerini dünyaya kabul ettiriyor. Bizler uygulayamıyoruz ve muhtaç duruma geliyoruz. Efendimiz (sav) in Mekke’yi fethetmesi öyle çabucak olmadı. Hicretin 8. yılıydı. Nübüvvetin ise 21. yılı. Bu kadar yıl önce sabırla sonra hicretle, sonra cihadla sonra uzun vadede fayda verecek olan siyasi girişimlerle fethin alt yapısı hazırlandı.
Efendimiz (sav) in genel siyaseti, prensibi, düşmanını yok etmek değil onu sadece yenmek, ve kazanmaktır. Bu üç şekilde olabilirdi:
a) Kureyş’i ekonomik baskı altına almak ve yalnız bırakmak, zayıflatmak
b) Uzun vadeli politikalarla askeri ve ekonomik gücünü arttırmak
c) İyi bir propaganda
Mekkeliler hayatını ticaretle, yaz ve kış yapılan ticaret yolculuklarıyla kazanır. Kureyş suresinde onların yaz ve kış yolculuklarından bahsedilir.

Efendimiz (sav), hicretten henüz 4 ay sonra kuzeyde Medine’den geçip Suriye ve Mısır’a uzanan kervan yolunu ticarete kapattı. Batıda Yenbu’nun komşusu olan kabilelerle ittifak anlaşmaları yaptı. Kureyşin Necd üzerinden geçen Irak yolunu da kapattı. Mekke üzerinden geçen Avrupa –Hindistan yolu da doğal olarak başka tarafa kaydı ve Mekkeliler bu kervanlardan elde ettiklerini büyük gelirlerinden mahrum oldular. Zaman zaman Efendimiz (sav) Mekke’nin güneye, Yemen’e doğru giden yollarına “Seriyyeler” (küçük birlikler) gönderip baskınlar yaptı.
Hendek savaşından sonra Müslüman Medine devletinin yarımadada itibarı iyice artınca Efendimiz (sav) Yamame bölgesinin reisi Sumame b. Usal ile bir anlaşma yaptı. Mekkelilerin hububat ihracı böylece durduruldu. Ve Mekke’de büyük bir kıtlık başladı. Bu kıtlık yıllarında Efendimiz (sav), 500 altın dinar meblağında bir tutarı Mekke’nin yoksulları arasında dağıttırdı. Böylece halkın arasında sempatizanları iyice arttı. İslamın lehine bir propaganda yapıldı.
6 Hicri 628 Miladi tarihinde yapılan Hudeybiye anlaşması ise kuvvet kullanılmaksızın Mekkelileri yenmenin en güzel yoluydu. Görünüşte müminlerin aleyhine gibi görünen bu anlaşma aslında gerçek bir fetih , Mekke Fethinin de habercisiydi. Çok güzel bir siyaset örneği idi. Hudeybiye anlaşması yeryüzünde çok az lidere nasip olmuş büyük zaferlerden biridir.
Muhammed İzzet Derveze “ Kur’anı Kerimden Tasvirlerle Hz. Muhammed (sav) Hayatı” adlı eserinde konuyla ilgili şöyle der: ( c.2, s 292 -293) “ Şüphesiz Kur’anın büyük bir fetih olarak nitelediği Hudeybiye Musalahası bu vasfa tam olarak müstehaktır. Hatta Hz. Peygamber (sav) in hayatında vuku bulan en büyük hadiselerden biri olarak görmek gerekir. Çünkü;
Kureyşliler bu anlaşmayla, Hz. Peygamber (sav) ve müminlerin varlığını kabul ettiler, tanıdılar, kendilerine denk kabul ettiler. Bu da civar kabileler üzerinde İslam’a karşı olumlu tesir meydana getirdi.
Bu ayeti kerime ile Allah (cc) Hz. Peygamber (sav)’in yaptığı işi teyit etmiş ve maddi manevi büyük zaferler müjdelemiştir.
Medine’de münafıkların sesi kısılmış ve önemsizleşmiştir.
Civar kabilelere davet için elçiler ve mektuplar gönderilmiş, insanlar bölük bölük gelip İslam’a girmişlerdir.
Şam yolu üzerine dizilmiş olan Yahudi merkezleri bir bir ele geçirilmiş, Hayber gibi önemli bir Yahudi kalesi fethedilmiş ve Yahudiler tamamen bölgeden temizlenmişlerdir. (daha önceleri ise Mekke’li müşriklerle uğraşmaktan bunlarla ilgilenmeye vakit olmuyordu.)
Ebu Basir harekatı sayesinde Mekke’liler iyice ekonomik yönden çaresiz kalmışlar, bu da onların itibarını düşüren iyi bir propaganda olmuştur.
Böylece kesin sonuç, İslamın gelişinin amacı olan büyük fetih, Mekke’nin fethi gerçekleşmiştir. İnsanlar bölük bölük Allahın dinine girmişlerdir.

Efendimiz (sav)’in eşsiz askeri dehasını Mekke zaferinin hazırlıkları esnasında da izliyoruz. Onbin kişilik bir ordu hazırlayıp da bunu gizlemek kolay değildir. Efendimiz (sav) askeri hazırlıklara başladı ama niyetini, nereye gideceğini gizledi. Hz. Ebu Bekir bile, kızı Aişe validemize nereye gidileceğini soruyor, fakat cevap alamıyordu. Medine’den bütün çıkışlar durduruldu. Sıkı bir istihbarat çalışması yapıldı.
Saf bir Müslüman olan Hatib S. Ebi Beltaa’nın mektubu yolda gönderdiği kadınla yakalandı. Mektup alındı ve kadın Mekke’ye gönderildi. Böylece Mekke’de bir takım spekülasyonların oluşması sağlandı.
Bunun yanı sıra “Harp hiledir.” düsturunca Efendimiz (sav), Medine’nin tam kuzeyinde “idam” denilen yere Ebu Katade komutasında bir keşif kolu gönderdi. Bu da etrafda duyuruldu. Böylece sanki başka tarafa gidileceği imajı verildi.
Efendimiz (sav) ayrıca ordunun gücünü de göstermek istiyordu. Bunun için müttefik kabilelere hazırlıkların tamamlanıp beklemelerini emretti. Ancak Efendimiz (sav), Medine’den yola çıkınca onlar yolda İslam ordusuna katılacaklardı. Amaç Mekkelileri gafil yakalamak daha savaşmadan teslim olmalarını sağlamaktı.
Bu arada Müminlerin gücünü gösterecek taraftar toplayacak propagandaya da önem verildi. Mekke civarındaki dağlarda orduyu gece konuşlandırıp on bin ateş yaktırmak harika bir propaganda olmuştur. Mekkeliler hemen Ebu Süfyan, Efendimiz (sav)’e yolladılar. Müthiş cesaretleri kırıldı. Asla savaşamayız diye düşündüler.
Efendimiz (sav) o anda Ebu Süfyan’ın evine girenler , Kabe’ye girenler evlerine kapananlar eman altında, yani güvencede olacaklar, şeklinde haberciler salması da olumlu tesir yapan bir propagandadır. Günümüzün silahları olan bilgi ( siyaset ve askeri sahada bir insan psikolojisi alanında ekonomik ve psikolojik çökertme kendi gücünü artırma propagandası) ve medya insanların kalbini kazanır. Gördüğümüz gibi burada çok iyi kullanılmıştır. Efendimiz (sav) bize çok iyi örnek olacak şekilde savaşsız, kansız bu büyük fethi gerçekleştirmiştir.
Efendimiz (sav)’in şehri ele geçirdikten sonra yaptığı düzenlemeler halka hutbe ile duyurulmuş, bağışlama, merhamet ve şefkat göstermesiyle gönüller fethedilmiş, Mekke halkı Müslüman olmuştu. Tam bir teslimiyet gerçekleşti.
Sadakat: Müminlerin Efendimiz (sav) sonsuz bağlılıkları ve itaatleri de fethin gerçekleşmesinde çok etkilidir. Onlar ilk günden itibaren her sıkıntıya katlandılar, eziyet ve işkencelere sabrettiler. Onunla hicret ettiler ve Ensar onları bağrına bastı. Hicret fethin ilk şartıydı. Eğer canana ulaşmak istiyorsa insan candan geçmeliydi. Her insanın hayatında imanın sınandığı sabır dönemi, Hicret ve Medine dönemi ve Fetih yaşanır. İnsan bunların idrakinde olursa Müminlerin Efendimize (sav) sonsuz bağlılıklarını itaatlerini ve müminlerin kardeşliklerini safların sıklığını örnek alırsa kazananlardan olacaklardır. Fetih müyesser olacaktır. Mekke’yi fethetmeye giden ordu namazlarda saf durmakla teslim etmiş öylesine nizamlıydı ki gören düşman onları yenilmez, yıkılmaz buluyor ve dehşete düşüyordu.
Mekke’nin fethinin hazırlık dönemi kadar sonucu da önemli derslerle doludur. Efendimiz (sav) Mekke’ye 21 Ramazan 8. H. 14 Aralık 629 Çarşamba günü girdi. Mekke’nin fethi sonuçları itibariyle de birçok ibretlerle doludur.
1. Şehre Giriş;
Efendimiz (sav) doğduğu, büyüdüğü sonra sürülüp çıkarıldığı şehre muhteşem bir orduyla girerken üzerinde kibirli, azametli bir hükümdar edası değil, şükür dolu bir kul edası vardı. Başı devesinin üzerine secde ediyor, Subhanallah, elhamdülillah diyerek zikrediyor.
İşte bu nübüvvet farkı idi. Ebu Süfyan dar bir geçitte bütün ordunun geçişi ona
seyrettirilirken Abbas (ra) ‘a “Kardeşinin oğlu ne büyük bir saltanata kavuşmuş” dedi. O da “ hayır Ebu Süfyan farkı anlamıyorsun bu saltanat değil, nübüvvet “ diyordu.
O bir savaş peygamberi, aynı zamanda savaşta bile rahmet peygamberiydi. Efendimiz (sav) e Sad. B. Ubade’nin “bugün destan günü , bugün Kabe’nin helal olduğu gün” dediği haber verildi. Efendimiz (sav) “hayır” dedi. Aksine bugün rahmet günü , Alla’hın Kabe’nin şerefini yücelttiği gündür. Sonra sancağı, Sad B. Ubade’den alıp, Hz. Ali’ye verdi.Sonra emir verdi. Bugün kesinlikle savaşılmayacak, kan dökülmeyecekti. Karşı duranlar müstesna. Halid b. Velid’e karşı bir gurup saldırdı. Küçük bir çatışma oldu bunun dışında kan dökülmedi. Ona sonsuz bir bağlılıkla bağlı olan muhacir ve ensar da Allah’a şükrediyordu. Bugün bir zamanlar Mekke sokaklarında boynunda halatlarla dolaştırılan Bilal Kabenin damına ulaşmış Allahu Ekber nidalarıyla ezan okuyordu. Bu müthiş bir manzaraydı.
2. Putlar Kırıldı
Efendimiz (sav) Kabe’yi tavaf etti, cemaatle namazı kıldırdı, ve Kabe’nin içindeki
bütün putları kırdırdı . Şimdi sıra gönül putlarının kırılmasındadır. Putlara asasıyla dokunuyor ve “Hak geldi Batıl zail oldu” ayetini okuyordu. Burada efendimiz (s.a.v.) “Ümmetimin tekrar dönüp putlara tapmalarından korkmuyorum, ama onların gizli şirke düşmelerinden korkuyorum. O da riyadır.” Buyurmuştur.
3. Genel Af ve Hutbe
Hz. Peygamber (sav) ertesi gün düzen sağlanınca cemaatle öğle namazını kıldırdı. Ve
bir hutbe irad ettiler. Hutbede dikkati çeken üç önemli husus vardır:
1. Irk, soy, sop farklılıklarının cahiliye adetlerinin kaldırılması,
2. Bu fetih gününden sonra Kabe’yi ebediyen haram, yani hürmetli ve yüce kılması,
3. Genel af.
4. İnsanlar bölük bölük geçip İslama girdiler.
Genel af herkesi çok etkilemişti. Hind yüzü örtülü olarak geldi. Vahşi Efendimiz (sav) in yanına utançtan giremedi. Müslüman olup affedilince de hep Efendimiz (sav) in görmeyeceği köşelerde namaz kıldı. Bilal ezan okurken “ babam da bu durumu görseydi , kahrından ölürdü” diyen Attab b. Esid biraz sonra genel af ilan edildiğini duyunca öne atıldı ve ilk defa Müslüman oldu. Efendimiz (sav) de onu Mekke’ye vali yatin etti. Hakkında ölüm emri çıkarılan 14 kişi afdileyip Müslüman olunca onlar da affedildi. Efendimiz (sav) orada asker bırakmadı. Mekke halkına son derece cömert ve yumuşak davrandı.
5. Mekke’nin Fethiyle Müslümanların gücüne güç katıldı.
Ve Mekkelilerin de katılmasıyla hala, İslamı kabul etmeyen Taif ve Hevazin üzerine gidildi. Çok kısa bir süre sonra bütün Arabistan yarımadası Müslüman olmuştur. İki yıl geçmeden artık dünyada misyonu sona eren ama mesajı kıyamete kadar yaşayacak olan Efendimiz (sav), Rabbine kavuştu. Allah (cc) bize de Efendimiz (sav) ve onun kutlu ashabını örnek almasını, onlar gibi yaşamayı nasip etsin. Hem ferd, hem de camia olarak bize fetih nasip eylesin.

Kaynaklar:

Asım Köksal, İslam Tarihi
Said Ramazan el-Buti, Fıkhu’s-Siyre
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili