15 Nisan 2008 Salı

AİLE REİSİ OLARAK HZ. MUHAMMED (A.S)

İslam dini, aileyi yaratılıştan itibaren varolan, insanlığın en eski ve en köklü kurumu olarak kabul etmiş; bütün insanlığın, bu saygın kurum sayesinde neşv-u nema bulunduğunu bildirmiştir. Bu birlikteliğe bütün insanlık tarihinde rastlanmış olup, aile bugün dahi , önemini korumaktadır.
Kuran-ı Kerim aile hayatını, karşılıklı anlayış, saygı, sevgi ve olgunlukla yürütülebilecek insani bir müessese saydığından, aile fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için, aile bireylerinde temel insani ve ahlaki erdemlerin oluşmasını, kişilerin Allah’tan çekinir,kuldan utanır bir sorumluluk bilincine ulaşmasını, aile müessesesinin sağlam kurulması ve iyi işlemesi için vazgeçilmez bir ön şart olarak belirlemiştir.
Hz. Peygamber yirmi beş yaşına kadar, hemşehrileri arasında iffetli, şerefli ve namuslu bir şahsiyet olarak tanınıyordu. Yirmi beş yaşında iken, kendisinden yaşça büyük ve iki defa evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş; onunla uzun yıllar mutlu bir hayat geçirmiştir. Hz. Peygamber’in Hz. Hatice ile beraberliğinde göze çarpan en önemli husus, sıcak bir dostluk ve arkadaşlıktır. Hz. Peygamber, Allah’tan aldığı vahyi, gelip ilk defa O’na anlatmış ve O’nunla paylaşmıştır. Hz. Hatice de kendisini anlayış ve olgunlukla karşılamıştır. Hz. Hatice’nin vefat ettiği yıl, Resul-i Ekrem’in en çok üzüldüğü yıl olarak “ hüzün yılı” tabiriyle anılmıştır. Hz. Peygamber, onun sağlığında başka bir kadınla evlenmemiştir. Halbuki, o dönemin örf ve adetleri, çok kadınla evliliğe müsaitti. Hz. Hatice’nin vefatından sonra, O’nun aziz hatırasına saygı duyarak, yaklaşık iki buçuk yıl yalnız ve bekar olarak yaşadıktan sonra Sevde bint-i Zema ile evlenmiştir.
Hz. Peygamber, Hz. Hatice’ye olan saygısını, onun sağlığında olduğu gibi, vefatından sonra da unutmamış, her fırsatta onu sevgi ve saygı ile anmıştır. Yine onun hatırasını andığı bir günde ; Hz. Aişe
“o yaşlı kadını ne diye anıp duruyorsun? Allah onun yerine sana daha iyisini verdi” deyince; Peygamberimiz buna tepki göndermiş ve:
“Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. O, hiç kimsenin kabul etmediği bir zamanada bana iman etti, herkesi beni yalanladığı bir zamanda o beni tasdik etti, kimsenin bana bir şey vermediği esna da ; O malını benim için harcadı ve kimsenin çocuk vermediği bir dönem de O bana, çocuk verdi” diye cevap vermiştir.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.) birçok hadislerinde, ailenin önemine işaret etmiş ve ailenin bir huzur yeri olduğunu belirtmiştir. O, aile reisi olarak bir müslümanın aile fertlerine nasıl davranması gerektiğini emir ve tavsiyeleriyle ifade ettiği gibi, bizzat kendi uygulamaları ile de örnek olmuştur.
O’nun iman , ahlak ve aile fertlerine yumuşak davranma arasında kurduğu bağlantıyı dile getiren şu sözü çok manidardır: Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanı, onarlın ahlak bakımından en güzel olanıdır., onların en hayırlıları da aile fertlerine karşı hayırla muamelede bulunanlarıdır.
İnsanın üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin sevincini ve üzüntüsünü ilk önce paylaştığı kimseler aile fertleridir.
Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı.
Hz. Peygamber (a.s.) aile hayatı ve aile içindeki davranışları, taşıdığı özellikler nedeniyle, maddi alanda olduğu kadar, manevi alanda da örnek konumdadır. O’nun aile hayatında uyguladığı prensipler, her dönemde önemini kaybetmeden varlığını sürdürmüştür. Toplumların en küçük ünitesi olan ailenin mutlu ve huzurlu olmasının, toplumun huzurunu sağlayacağı gerçeğini, en güzel örnekleriyle Hz. Peygamber’in aile hayatında görmek mümkündür.
IV. Konu İle İlgili Bazı Ayetler
“Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah2a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”
Kuran-ı Kerim’de Hz. Peygamber’in hanımları ve aile hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Eşleri ile aralarında geçen tartışmalarda hem Peygambere hem de hanımlarına öğütlerde bulunmakta ve yol gösterilmektedir. Bunun yanı sıra Hz. Peygamberin eşlerinin müminlerin anneleri oldukları bildirilmekte ve müminlerin ondan sonra, O’nun eşleriyle asla evlenmeyecekleri belirtilmektedir.
“ Peygamber, müminlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de müminlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın kitabına göre (miras konusunda ) birbirleri için diğer müminlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu kitap’ta yazılıdır.”
“Ey peygamber! Hanımlarına deki, “eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım. Eğer Allah’ı resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükafat hazırlamıştır.
Aile hayatı, evlenme ile başlar. Evlilik eşlerin evlenerek cinsel ihtiyaçlarını karşılamasına, böylece neslin devam ettirilmesine, hem de eşlerin birbirlerine maddi ve manevi destek olarak hayat arkadaşlığı kurmasına vesile olduğundan çok yönlü yarar ve hikmetler taşır.
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun ( varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
V.Konu İle İlgili Bazı Hadisler
Hz. Peygamber, kadınları erkeklerin şiddetinden korumak için gerekli uyarılarda bulunmuş ve daima onlara hayırla muamelede bulunmayı tavsiye buyurmuşlardır.
“En hayırlılarınız hanımlarına karşı iyi davrananlarınızdır.”
Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları bulunduğunu söylemiştir. Kadınlar hakkın da Allah’tan korkulmasını, onlara haksızlık yapılmamasını istemiştir. Kocasını şikayet için kendisine gelen kadınların sayısı artınca, kadınlara kötü davranışta bulunanların iyi kimseler olmadıklarını söylemiştir.
Peygamberimiz karı – kocaya karşılıklı sorumluluklar yüklemiştir:
Abdullah b. Amr, Resulullah (s.a.s)’i şöyle söylerken işittiğini söylüyor:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur. İmam çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve aile etrafından sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve ondan sorumludur. Hizmetçi efendisinin malının çobanıdır ve onu korumaktan sorumludur.”
Bu hadis, aynı zamanda aile içerisinde edep, ahlak, fazilet ve bilgi açısından eğitime de işaret etmektedir. Peygamberimizde tasvip ettiği veya etmediği durumları açıklamak suretiyle, aile içi eğitimin en güzel örneklerini vermiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, çocuklarını İslami terbiye altında yetiştirmiş, evliliklerinden sonra da onlarla ilgilenmeye devam etmiştir. Bu ilgi, onların bir takım maddi ihtiyaçları yanında, manevi ihtiyaçlarını da kapsamaktadır. Bu konuda kendi çocukları ile daha sonra evlendiği hanımların önceki evliliklerinden olan çocukları arasında bir farkta gözetmemiştir. Onlara da aynı sevgi ve şefkati göstermiş, zaman zaman da gerekli uyarılarla onları eğitmiştir. Bir defasında Hz. Peygamber,Ümmü Seleme’nin önceki eşi Ebu Seleme’den olan oğlu Ömer’in yemek yerken tabağın her tarafından tediğini görünce onu:
“Oğul besmele çek, sağ elinle ye ve hep önünden ye. ( Ömer diyor ki:) Bundan sonra bu benim huyum olmuştur.”
Medine döneminde kızı Fatıma ile damadı Ali’nin evlerine, her gün sabah namazına kalktığı zaman , uğrayıp onları namaza kaldırması, o’nun çocuklarının evliliklerinden sonra bile eğitimlerine verdiği önemi göstermesi açısından son derece önemlidir.
Hz. Peygambere Medine hayatı boyunca on yıl hizmet eden ve onun aile hayatını en iyi bilenlerden biri olan Enes b. Malik şöyle der: “Çoluk- çocuğuna aile fertlerine karşı Hz. Peygamberden daha şefkatli olan bir kimse görmedim.”
Hz. Peygamber, evinde bulunan hizmetçi ve işçilere son derece şefkat ve merhametle muamele eder, hiçbir zaman onları incitecek söz ve davranışta bulunmazlardı. Hz. Enesbu konuda şöyle der:
“Resul-i Ekreme’e on yıl hizmet ettim. Allah’a yemin ederim ki bana hiçbir zaman öff demedi. Herhangi bir şey içinde bana: “Bunu niçin böyle yaptın? Şöyle yapsaydın ya” dememiştir.
Hz. Peygamber bir baba olarak, çocuklarının sevinçleriyle sevinmiş, üzüntüleriyle üzülmüştür. Büyük kız Zeyneb’in kocası Ebul – As,bedir harbinde müşrikler safında savaşa katılmış ve Müslümanlara esir düşmüştü. Fidye karşılığında esirlerin serbest bırakılması esnasında Ebul- as hanımının bir gerdanlığını vermek suretiyle serbest kalmak istemişti . Hz. Peygamber, Hz. Hatice’nin evlilik hediyesi olarak kızına verdiği bu gerdanlığı görünce çok üzülmüş ve ashabına: “İsterseniz bunu alır, isterseniz geri verirsiniz “ demişti. Peygamberimizin çok üzüldüğünü gören ashabı da bu gerdanlığı hemen kendisine iade etmişlerdi. Daha sonra Hz . Peygamber, Ebul- As’dan kızını Medine ye getirmesini istemiş, o da verdiği söz üzerine Zeyneb’i Resulüllah’a getirmişti. Kızının kendi yanına gelmesine sevinen Hz. Peygamber bu konuda Ebu’l –As’ takdir etmiştir. Aynı şekilde kızı Rukiyeye, kocası ile Habeşistana hicret ettikten sonra Peygamberimiz uzun süre ondan haber alamaması nedeniyle üzülmüş bir kadının onları gördüğünü ve iyi olduklarını haber vermesi üzerine de sevimmiştir. Yine diğer kız Ümmü Gülsümün kabri başında göz yaşı dökmüştür. Diğer kızı Fatıma, damadı Ali ile torunları Hasan ve Hüseyin’in hakkında buna benzer bir çok örneği tarih ve hadis kaynaklarında görmek mümkündür.