15 Nisan 2008 Salı

TOPLUMSAL GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZ

İYİLİKTE YARDIMLAŞMAK

- BİRBİRİMİZİ SEVMEK, SAYMAK VE DİĞERLERİNİN HAKLARINDA SAYGI GÖSTERMEK:
Sevgili Peygamberimiz, Müslümanların yardımlaşmaları, birbirlerini desteklemeleri konusunda, onları, tuğlaları birbirine kenetlenmiş, ayakta durması için bir kısmı diğerini destekleyen binaya benzetmiştir.
Kur’an-ı Kerim ve hadisler de Müslümanların kardeş olduğu belirtilerek onlar arasında güçlü bir sevgi bağı kurulması öngörülmüştür.
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat 49/10)
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona haksızlık etmez, onu düşman eline bırakmaz. Kim Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah’da onun ihtiyacını giderir; kim Müslüman kardeşini bir sıkıntıdan kurtarırsa Allah da onu bir sıkıntıdan kurtarır; kim Müslüman kardeşinin bir kusurunu gizlerse Allahda onun kusurunu gizler, (affeder)”, (Buhari “Mezalim 3, Muslim “Birr”58)
Gerçek anlamda ilk Müslüman toplumun kurulduğu Medine’de, Mekke’den göç edenlere kucak açan Medineli Müslümanların, Kur’an-ı Kerim’de “Ensar” (Yardım edenler) diye anılmaları ve bütün İslam tarihi boyunca sadece bu isimle ebedileşmeleri, İslam ahlâkında sevgi ve onun ürünü olan dayanışmanın önemine işaret eder. Ayrıca Sevgili Peygamberimiz; birbirimizi sevmeyi imanın gereği olarak kabul etmiş ve şöyle buyurmuştur:“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız” (Müslim iman 22, I,74)Bu Hadis-i Şerif de Peygamberimiz insanlar arasında sevgi bağını ancak selamlaşarak kurabileceklerini de bildirmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerimde de “selama daha güzeliyle veya aynıyla karşılık verilmesi emredilmiştir. “Size bir selam verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisa 86)
Hz. Peygamber başka bir Hadis-i Şerifte de sevginin ölçüsünü ve sevgiyle kaynaşmış toplumsal yapıyı şöyle açıklamıştır.
“Müminler birbirini sevmede, birbirlerine acımada ve merhamette bir vücut gibidir. Bir organ rahatsız olduğunda diğer organlar da onunla birlikte ateşlenir, uykusuz kalırlar.” (Buhari, edeb 27, VII, 77 – 78)
İnsanlar arasında esas olan sevgi ve kardeşlik olduğuna göre haklı gerekçeye dayanmadan herhangi bir kimseye karşı düşmanlık duygusu besleyip düşmanca davranmak İslam ahlakı bakımından asla onaylanamayacak bir davranıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim de; yapılan iyiliklerin en köklü düşmanlıkları bile sıcak dostluklara çevirebileceği ifade edilmektedir.
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiş.” (Fussilet 34)
Müslüman; kendisine kötü davranıldığında dahi, din kardeşine güzellikle yaklaşır. Atalarımız “iyiliğe karşı iyilik her kişinin; kötülüğe karşı iyilik ise er kişinin harcıdır.” demiştir. Zira güzel ahlak; mahrum edene vermek, ilgiyi kesene âlâka göstermek, zulmedeni affetmektir.
Sevginin göstergelerinden biri de, sevdiğinizin hakkına saygı duymak, ona zarar verecek söz ve davranışlardan uzak durmaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz “Komşusu zararlarından emin olmayan kimse cennete giremez.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 18, I-68)
İslam dini fert ve toplum haklarına yönelik bütün tecavüz çeşitlerini yasaklamıştır. Kişisel çıkarlar uğruna toplum menfaatlerini çiğnemek, başarılamayacak işlere talip olmak, görevi kötüye kullanmak, rüşvet ve faiz almak, alışveriş ve ticarette hile yapmak, aldatmak, sövmek, dövmek haram kılındığı gibi kalp kırmak, gıybet etmek, iftira atmak, kişilerin şahsiyetlerine ve namuslarına dil uzatmak, yalan söylemek, topluma zarar veren çirkin ve yüz kızartıcı işleri yaparak kötü örnek olmak da haram kılınmıştır. Bütün bunlar kul ve kamu hakkına tecavüzdür. Ahirette bunun hesabını vermek ise çok zordur.
“Kıyamet günü bütün hak sahiplerin hakları iade edilecektir. Hatta boynuzlu koyun boynuzsuz olandan hakkını alacaktır.” anlamındaki hadis bunun delilidir. Bir defasında Sevgili Peygamberimiz kul hakkına dikkat çekmek amacıyla ashabına: “Müflis kimdir?” diye sormuş.
Ashab: Malı mülkü olmayan: şeklinde cevap verince “Ümmetimin gerçek müflisleri şunladır: Kıyamet günü mahşer yerine namaz, oruç, zekat gibi ibadetlerinin sevabıyla gelip, fakat dünyada şuna sövmüş, buna iftira atmış, diğerinin malını yemiş, başkasının kanını akıtmış, dövmüştür. Onun sevabından o zulmettiği kimselere verilir, borcu ödenmeden sevapları tükenir. Bu defa zulmettiklerin günahlarından alınarak onun boynuna yüklenir ve cehenneme atılır.” buyurur. (Müslim, birr vesila, 15,59, III – 1997)
Bu sebeple Allah’a ve Ahiret gününe inanan, kimsenin hakkına tecavüz etmez; eliyle, diliyle ve davranışlarıyla kimseyi rahatsız etmez, kimseye zarar vermez. Çünkü Müslüman uyumlu, uyum sağlanılan ve kendisinden kötülük beklenilmeyen insandır. Nitekim bir gün Hz. Peygamber, oturan bir grup sahabinin yanında durarak, “Size en iyiniz ve en kötünüzü bildireyim mi?” diye sorar. Orada oturanlar susar, cevap vermezler. Hz. Peygamber üç defa tekrar edince, içlerinden biri “Evet ey Allah’ın elçisi bize en iyimizi ve en kötümüzü haber ver” der.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz s.a.v;“Sizin en iyiniz kendisinden iyilik beklenen ve kötülüğünden emin olunandır. Sizin en kötünüzde, kendisinden iyilik beklenmeyen, kötülüğünden de emin olunmayanınızdır.” buyururlar.
Bir hadisinde de, yardımlaşmanın müslümanın bir sorumluluğu olduğuna işaret etmektedir:“Bir müminin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısın giderinin, Allah kıyamet günündeki sıkıntılarından bir sıkıntısını giderenin; darlıkta olana kolaylık gösterene, dünyada ve ahirette kolaylık sağlar; bir müslümanın ayıbını örtenin, dünyada ve ahirette kusurlarını örter; kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah’da ona yardım eder.” (Muslim Zikir ve Dua 11 – III. 2074)
“Allah’ın sana verdiği şeylerde Ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları, sevmez” (Kasas 28/ 77) anlamındaki ayet, insanlara iyilik yapılmasını öngörmektedir. Dolayısıyla Allah’ın rahmetini, yardımını ve rızasını isteyen kişinin, mutlaka ihtiyaç sahiplerin yardım elini uzatması gerekir. Zaten bu aynı zamanda dini bir ödev, toplumsal bir sorumluluktur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de zenginin malında fakirin hakkının bulunduğu bildirilmektedir.
“(Zenginlerin) mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı) mahrum olanlar için bir hak vardır.” (Zariyat 51/19) Başka bir ayette de “Herhangi birinize ölüm gelip de; “Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın” buyrulmaktadır. (Munafıkın 63/10)
Ayetlerde, görülmektedir ki, ihtiyacını giderecek miktarın fakire ödenmesi, zenginlerin üzerine farzdır. Bunun için Allah’u Teala zekat müessesesini getirmiştir.
Allah Teala zengin ve fakir arasındaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi, yani zenginin daha zengin, fakirin de daha fakir olmaması için zekat müessesesini getirmiştir. Böylece zengin-fakir ayrımı ortadan kalkacaktır. Eğer fakirler aç ve susuz kalacak olurlarsa, Allah zenginleri bundan sorumlu tutacaktır.
Hz. Peygamber bir hadisinde “üç defa yemin ederek; “gerçekten iman etmiş olmaz” der. Ashab “Kim ey Allah’ın elçisi?” diye sorunca; “Komşusunun yanı başında aç olduğunu bildiği halde, kendisi tok olarak geceleyen kişi.” diye cevap verir. (Heysemi, Mecma’u’z – zevaid, Birr ve sıla XIV, 4, No: 13554)Fakir ve muhtaçlara yardım elini uzatmak bir ödev olduğu için, ne yardımı alan için bir utanma ne de yardım da bulunan için bir övünme ve başa kakma vardır.
Yüce Allah” “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rableri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de” Bakara 2/262) buyurmaktadır. Daha sonra da başa kakmanın yapılan hayrın boşa gitmesine sebep olacağını haber vermekte, güzel bir söz ve bağışlamanın, peşinden gönül kıran bir sadakadan daha hayırlı olduğunu bildirmektedir. (Bakara 2/263)
Diğer taraftan da bu yardımın kişinin kendisinin beğenmediği veya eskiyip atılacak hale gelen eşyaları olmaması, kendisinin beğendiği, hoşlandığı şeylerden olması gerekir. Nitekim Kur’an da : “Ey iman edenler ! kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, Allah zengindir, övülmeye layık olandır.” (Bakara 2/267)
Yardımlaşma sadece maddi alanda ve ihtiyacın karşılanması yönünde olmaz. Kişinin kötülük yapmasına engel olmak da ona yardım etmektir. Bir hadisin de Peygamber Efendimiz: “Zalim de mazlum da olsa kardeşine yardım et” buyurur. Bunun üzerine “Ya Resulullah, mazlumsa yardım etmeyi anlıyorum fakat zalimse nasıl yardım ederim?” diye sorulunca Sevgili Peygamberimiz “Onu zulümden alıkoyarsan, bu da ona yardımdır.” buyurur. (Buhari Mezalim 4, III, 98)
Hz. Peygamber, insanların toplumsal sorumluluklarına işaret etmek üzere bir gemiyi paylaşan ve bir kısmı üste, bir kısmı altta bulunan insanları örnek vermiştir. Altta bulunanlar, su ihtiyaçlarını karşılamak için gemiyi delmek istediklerinde, üsttekiler buna mani olmazlarsa gemi batar ve hepsi birden boğulurlar; eğer mani olurlarsa hepside kurtulur” demiştir. (Buhari (şirket 6, II- 111))
Bir defasında Allah Resulu:“Ümmetimin arasında isyan ve günahlar çoğaldığında, Allah Teala kendi katından onların hepsini kapsayacak bir azap gönderir” buyurur. Ümmü Seleme “Ya Resulallah, o zaman insanların içinde hiç iyileri olmayacak mı? diye sorunca, Hz. Peygamber “evet olacak” diye cevap verir. Ümmü Seleme onlara ne olacağını sorunca da; “Diğerlerine isabet eden azap onlara da isabet edecek, fakat sonra Allah’ın bağış ve rızasına ulaşacaklardır.” buyurur. (Ahmed VI 304.)

SONUÇ:
Sonuç olarak; Sorumluluk bilinciyle yaratılan insanın, başta Allah olmak üzere, kendisine, ailesine, komşularına ve topluma karşı sorumlulukları vardır. Topluma karşı sorumluluklarının başında Müslümanların birbirini sevmesi ve birbirlerinin haklarına saygı göstermesi gelmektedir.
Sosyal adaletin yerini adaletsizliğin aldığı, fakirin daha fakir zenginin daha zengin olduğu, insanlar arasında sevgi tohumlarının yerine nifak tohumların atıldığı, helal rızıktan kazanmak yerine faizin, hile yapmanın, görevi kötüye kullanmanın, rüşvetin kol gezdiği şu dönemde biz Müslümanlara büyük görevler düşmektedir. İyi bir toplum için, iyi bir birey yetiştirmek gerektiği düsturuyla ortaya çıkan AGD toplumdaki bu bozulmuşluğun ortadan kalkması için birçok çalışmalar yapmaktadır. Özellikle gençliğimizin, bu bozulmuşluğun içinde yok olmaması için, gençleri maddi ve manevi yönden eğitmek suretiyle, Ahlak ve maneviyat düsturu ile yetişen bir genç olarak topluma kazandırmayı hedeflemektedir. İslami terbiye ile yetişmiş insan, seven ve sevilen, merhamet eden, herkesle hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen; kendisiyle ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla, milletiyle ve bütün insanlıkla barışık olandır. Böyle bir Müslüman, maddi ve manevi alanda iyilikte yardımlaşır, muhtaçlara yardım elini uzatırken, dini sorumluluğa sahip olan kişi; kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışır. Harcarken ne israf eder ne de cimrilik yapar. Allah hakkı olarak kabul edilen kamu mallarını korur, haksız yollarla bunları elde etmeye çalışmaz.


IV- Konu İle İlgili Bazı Ayetler

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَم
Şüphesiz Allah katında din İslam’dır[1].

ومَاَ خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım[2].

Konuyla ilgili faydalanılabilecek diğer ayetler şunlardır :

Hucurat, 49/10 ; Hucurat, 49/ 13 ; Enfal, 8/2-4 ; Enfal, 8/24 ; Al-i İmran, 3/103


V. Konu İle İlgili Bazı Hadisler


ﻻ يُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ ﻷخيهِ ما يُحِبَّ لِنَفْسِهِ.

"Sizden biri, kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek imana eremez.[3]"


المسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُؤمِنُ مَنْ أمِنهُ الناسُ على دمائهم وأمْوَالِهِمْ.

"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü'min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.[4] "


مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى

"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."[5]

لا تدخلون الجنة حتى تؤمنوا. ولا تؤمنوا حتى تحابوا. أولا أدلكم على شيء إذا فعلتموه تحاببتم؟ أفشوا السلام بينكم
Rasulullah (S.A.V) şöyle buyurdu

« Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz ; bir birinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.

Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söleyeyim mi ? Aranızda selamı yayınız. »[6]

إن الله يقول يوم القيامة: أين المتحابون بجلالي. اليوم أظلهم في ظلي. يوم لا ظل إلا ظلي

Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu :

Hiç şüphesiz Allah Teala Kıyamet günü : « Nerede benim rıza için birbirlerin sevenler ? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bu gün onları, kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim. » buyurur.[7]


VI. Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar


Konuyla ilgili ayetlerin tefsirlerine bakılabilir. ( Örneğin Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri; D.İ.B. Kuran Yolu)
1. Diyanet İslam İlmihali, S.26-29; 461-511 Ankara-1999
2. İlmihal, T.D.V. 1.cilt S.75; II.cilt S. 485-538 İst.1999
3. T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İman maddesi, 22/212-219; İslam Maddesi,23/1-42;
Ahlak Maddesi, 2/1-14


[1] Ali İmran, 3/19
[2] Zariyat, 51/56
[3] Buhari, İman, 7 (I, 9)
[4] Buhari, İman 4, 5 (I, 8-9); Tirmizi, İman 12, (V, 17) (2629)
[5] Buhari, Edeb, 27, (VII, 77)
[6] Müslim, İman, 22, (I, 74)
[7] Müslim. Birr, 12, (III,1988)