15 Nisan 2008 Salı

PEYGAMBER SEVGİSİ

EFENDİMİZ (SAV) -O’NU TANIMAK
Allah’ın beşere lutfettiği en büyük mucizesi, tek örnek, son peygamber, Nur kaynağı Hz. Muhammed (sav) Mustafa (sav)’dir.
O mukaddes bir anahtardır. Bütün kainatın ve onun özü olan insanın varlık sırrını çözen, her zemin ve zamanda, insan cemiyetine ideal huzuru bahşeden nizamı açıklayan ilahi kitabın mana hazinesine o anahtarla girilir.
O bir kitaptır da; Allah’a kul, halka makbul olmak isteyenler, o kitabın hayat sayfalarından gözlerini ayırmamak borcundadırlar. İnsan aşk denen eşsiz iksiri yaşayabilen tek mahluktur. En kamil manasıyla aşka layık tek insan odur. (sav)
O’nu tanıyamamak Allah’ın en büyük nimetine kufran manası taşır…
O’nu tanıyanın mesut olmadığı tek an ya irfanın ya da aşkının eksik oluşundandır. (Hayrettin Karaman ,Resulü Ekrem’in Örnek Ahlakı ve Kahramanlığı, Abdullah Azam’ın tercümesinin önsözü)
O’nu tanımak için atacağımız adımları Rabbim başarıya ulaştırsın. Niyetlerimizi amele, amellerimizi onunla tanışmaya vesile kılsın.

Niçin Tanımalıyız O İslam Peygamberini?
Allah insanı en şerefli, en mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır. Onun içinden bir elçi seçmiş o ise kemalin, şerefin en üstün noktasındadır. Allah katında, insanlar arasında hatta düşmanları arasında dahi üstün vasıfları ahlaki, kemali inkar edinemeyen tek bir kişi vardır. O ‘da Hz. Muhammed (sav)dir.
Bir Müslüman için “Niçin Tanımalıyız”ın cevabı çok basittir : O islamın Peygamberi, müminlerin önderi, rehberidir: Muhammed Hamidullah İslam peygamberi adlı eserinin “giriş”inde bu soruya şöyle cevap veriyor.
Efendimiz (sav)in ve getirdiği dinin üstünlüğü açısından; o en şerefli dinin peygamberidir.
1. O’nun öğretisi bizzat kendisinin nezaretinde kaleme alınmıştır. Vahiy katipleri ayetleri anında yazmış hatta ashaba dağıtılmak üzere çoğaltmışlardır. Böylece ilk günkü şekliyle Kur’an ve sahih hadisler bize ulaşmıştır. Hiçbir peygamberin hayatı onun ki kadar dikkatle tespit edilememiştir. Bu müminlerin ona sonsuz bağlılığından ve sevgisinden ileri geliyor.
2. Bu onun hak dinin peygamberi olduğunun kanıtıdır. Efendimiz (sav) hiçbir zaman peygamberliğin kendisine mahsus olduğunu söylememiş, aksine kendisinin bir elçi olduğunu, daha önce de kendisine benzer elçiler geldiğini vurgulamış. Kendinde beşer üstü bir kuvvet asla görmemiş, aksine kendisinin bir insan olduğunu, sadece ona vahiy geldiğini, bildirdiklerinin de Allah’tan gelen vahiy olduğunu açıkça beyan etmiştir. Böylece örnek alınacak bir şahsiyet.
3. Efendimiz (sav) tebliğine başladığı ilk günden itibaren bütün insanlığı davet etmiştir. İnsanların mutlak eşitliğini savunmuştur. “Üstünlük takvadadır” buyurur.
4. “Mutlak iyi insan” insanlık tarihinde ender görülmüştür. Efendimiz (sav) tebliğini yalnız iyilere değil, vasat durumda her insana yöneltmiştir. İnsan iyi ve kötü vasıfları aynı anda taşır ve “ İnsan iyilik ve güzellik peşinde koşarak” kıymet kazanır.
5. İnsanlık tarihinde gelip geçen büyük hükümdarlar, alimler, veliler olmuş, ancak onlar sadece bir alanda kendi sahalarında değer sahibi olmuşlardır. Bütün çeşitli vasıfların bir arada toplandığı tek şahsiyet Hz. Peygamber (sav) dir.
6. Efendimiz (sav) bir reformcu, sosyal bir teşkilatçı bir Fatih, bir aile reisi, bir dost, bir mütevazi insan, sağlığında kısa bir zamanda bütün bir Arap yarımadası ve ölümünden otuz yıl gibi kısa bir süre sonra Asya, Avrupa’nın bir bölümü, Kuzey Afrika, İslam toprakları içine girmiştir.
7. Efendimiz (sav) kendini asla insanların üstünde görmemiş, emrettiği şeylerin hepsini fazlasıyla tatbik etmiş, yaşamış ve yasakladığı şeylerden öncelikle kendisi kaçınmıştır.
8. O’nun öğretisi insan hayatının bütün yönleriyle ilgilidir. Maddi-manevi alan dünyevi, uhrevi alan ferdî- toplumsal alan insan dinini nasıl yaşayacağını hayatında dinin nasıl yer alacağını ancak peygamber efendimiz (sav) den öğrenin. İşte getirdiği din açısından ve yüksek şahsiyeti açısından düşünürsek; tanımaya, sevmeye en layık kişi O’dur.

“ Efendimiz (sav) niçin tanımalıyız?”a bir de kendimiz açısından bakacak olursak; dinin hayattan uzaklaştığı, ahlaki değerlerin çöktüğü, zor bir zamanda yaşıyoruz. Böyle bir zamanda nasıl yaşamalı ve nasıl bir insan olmalıyız ki hem bu kötü çağın hastalıklarından uzak kalalım hem de insanlığa ışık tutalım. İşte bu açıdan bakınca Efendimiz (s.a.v.)’in yakıcı bir şekilde çağdaşımız olduğunu görüyoruz.”(Yusuf Kaplan)
Onun yaşadığı toplum da temel problemlerle günümüz toplumlarının temel meseleleri aynıdır.(Felsefi,siyasi,toplumsal ve ekonomik açıdan) ilk olarak o dönem de günümüzde de tanrı tasavvurunda bir sakatlık vardır. Çok tanrılı dinler Hıristiyanlık ve Musevilikte saptırılmış bir tanrı inancı; hayatta kargaşa ve kaosa sebep oluyor. Sekülerizm ( dünyevilik) ve ben merkezci yaşayışlar seksin ve benliğin putlaştırılması İslam tevhid inancını, hayatın her alanına tesir edecek şekilde getirince, güçlü şahsiyetler ve ideal bir toplum ortaya çıkar.
O dönemde siyasi toplumsal, iktisadi düzen baskıcı adalet ve hakkaniyet duygusundan yoksun yoksulları, zayıfları perişan eden bir sistem bugün de devam ediyor. İslam getirdiği hakikat düzeniyle adaleti ve hakkaniyeti tesis ediyor. Her türlü şirki, baskıcılığı zulmü ortadan kaldırıyor.
Efendimiz (s.a.v.)’in her şey den önce yaşadığı toplum içinde bir misyonu var.
Yaşadığı toplum içinde iyi bir gözlemcidir. Problemleri iyi tesbit eder, insanlara yaklaşımı son derece profesyoneldir Kabe’ye Hacer’ül Evsedin konulmasında hakemlik yaptığını hatırlayalım. Hz. Peygamber bizzat yaşadığı olayların öznesidir, eylemcidir.
Problemlere kayıtsız kalmaz, müdahale eder. Bunu için en verişli meslek olan ticaretle iştigal etmektedir. Ruhban hayatı yaşamaz. İyiliklere öncüdür.”Hıl’ful- fudul” cemiyeti öncü rolünün en güzel örneğidir.
Efendimiz (s.a.v.) öncülüğü “elçi” rolüyle doruğa ulaşmıştır. Hem yaşamış hem örnek olmuş, hem problem çözmüştür. Onu çağdaşımız olarak anlamak durumundayız ki çağın sorunlarına nasıl çözüm bulacağımızı anlayalım. Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki ”Sizden biriniz bir kötülük gördüğün de eliyle engellesin gücü yetmese diliyle, gücü yetmese buğzetsiné
Allah (c.c) katında Hz. Peygamber kıyameti de onu tanımak için önemli bir sebeptir.
“Sen olmasaydın (Habibim) felekleri yaratmazdım” manasındaki söz, onun kıymetini anlatmak için söylenmiştir.
Allah (c.c) kimseye göstermediği bir makamı arşı alayı ona gösterdi. Onunla sohbet etti, Mirac gecesi ona habibullah dedi. Allah (c.c.) hiçbir peygamberine nasip etmediği bir ümmet çokluğunu ona nasib etti. Bütün insanlar ve cinler; kıyamette kadar… Ve ona Rabbimiz şefaat etme hakkı verdi. Rabbim nail eylesin.
Allah (c.c.) sevdi, Resulullah Efendimiz (s.a.v.) ‘in ruhunu yarattı , cemalini böylece gösterdi. Ona sevgisinden bütün insanlığı yarattı. Şair diyor ya;

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl
Muhammetsiz Muhabbetten ne hasıl
Efendimiz (sav)’i bize en güzel Kur’an-ı Kerim anlatır. En sade olduğu gibi, nasıl ki o da Kur’an-ı bize öğretmiştir. Kur’an da onu öğretir. Bir defa Hz. Aişe’ye Resulullah (sav) in ahlakı sorulmuştu. O: Hiç Kur’an okumuyor musunuz? Buyurmuştu. Bilhassa peygamber kimdir?, kim değildir? Sorusuna cevap verir Kur’an ayetleri.
Öyleyse biz de Resulullah (sav)i Kur’an’dan okuyalım.
Kur’an’da Hz. Peygamber
1. “ Nitekim içinizde sizden bir Resul gönderdik, size ayetlerimizi okuyor, sizi tezkiye ediyor, size kitap, öğretiyor, size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor. 2/ 151
Bu ayette Efendimiz (sav) in misyonu bildirilmiştir. Kur’anı insanlara okumak, açıklamak, nefisleri tezkiye ( günahlardan temizlenmek) ve hikmetle yaşamak.
2. “Ve Allah’a izni ile bir davet edici ve aydınlatıcı kandil olarak gönderdik. Efendimiz (sav)e Kur’anın verdiği isimler: Nur (ışık), burhan, nezir (uyarıcı), beşir (müjdeleyici), resul (yol gösterici kitap getirmiş peygamber), nebi (peygamber) …
3. Seni alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya 107)
4. “Ey İnsanlar! Muhakkak size Rabbinizden bir delil geldi ve sizlere bir apaçık nur indirdik. (4 /174)
5. “ Şüphe yok ki seni Hak ile müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik” (35-24)
6. “ İşte bunlar Allahu Teala’nın ayetleridir. Bunları sana hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilmiş olan peygamberlerdensin.(2/152)
7. “ De ki : ben size demiyorum ki; benim yanımda Allahu Teala’nın hazineleri vardır. Ve ben gaybı da bilmem. Size demiyorum ki, ben hakikaten meleğim, ben bana vahy olunandan başkasına tabi olmam. Görmeyen kişi ile gören kimse aynı olur mu? Hiç düşünmez misiniz? (6/50)
8. “ Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölürse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbet Allahu Teala’ya hiçbir zarar vermiş olamaz. Ve Allahu Teala şükredenlere mükafat verecektir.
9. “ De ki: ben Ancak sizin gibi beşerim, bana vahyolunuyor ki, sizin ilahınız ancak
bir ilahtır. Artık hanginiz Rabbinin manevi huzuruna ermek niyazında bulunur oldu ise iyi amel işlesin ve Rabbine kullukta ibadetine hiç kimseyi ortak edinmesin. (18/110)
Hz. Muhammed (sav) bir peygamberdir. Daha önce de peygamberler gelmiştir. Peygamberlerin görevi insanları aydınlatmak, onlara Kur’an’ı öğretmek, hikmetle davranmayı nefis tezkiyesini (günahlardan arınmayı) yani Allah’ın razı olacağı şekilde yaşamayı öğretmektir. İnsanları hakka davet etmek, onları hesap günü hakkında uyarmak, inananlara cennet müjdesi vermek onun görevidir.
Peygamber bir insandır. Onun farkı vahy alması ve tebliğ görevidir. O bir melek yahut gaybı bilen kahin veya Allah ( cc) hazinelerini dilediği gibi kullanabilen bir mâlik (hükümdar) değildir. Bunu iyi anlamalıdır. Bu ayet günümüzde Efendimiz (s.a.v.) i melek derecesine çıkaran anlayışlara aşırı yüceltmek suretiyle onu hayatımızdan uzaklaştıran anlayışlara güzel bir cevaptır.. O bir insandır. Dolayısıyla her insan onun yaptığı gibi dinini yaşayabilir. Din insanların yaşaması içindir. Seyretmesi için değil. Hz. Peygamber (s.a.v.) örnek alınmalıdır , seyredilmeli, değil.
Hz. Muhammed (s.a.v.) ölebilir, insandır. Ama misyonu ölmemiştir. Tebliğ, uyarma, sakındırma, müjdeleme ve dini yaşatma misyonu Müslümanlar tarafından devam ettirilmelidir. Eğer Müslümanlar aşırı yüceltmeci yaklaşımlarla onu insan üstü görür, hayattan uzaklaştırırlarsa o zaman misyonu da ölür ki bu bir felakettir. “ O ölürse siz gerisin geri dönümü vereceksiniz.” O ölmüş ve bir tarih olmuş değildir. Misyonu yaşamaya devam edecektir “Kim geriye dönerse Allah’a bir zarar vermiş olamaz.” ( Bu açıklamaları geniş bir şekilde Mustafa İslamoğlu –Üç Muhammed kitabında bulabilirsiniz.)
10.” Sana güzellikten her ne şey nasib olursa şüphesiz Allah Teala’dandır. Ve sana kötülük isabet ederse kendi nefsindedir. Ve seni insanlara peygamber olarak gönderdik, Allah Teala şahid olmaya kafidir”.
Elbette Resullah (s.a.v.) Kur’an ayetleriyle birlikte anlaşılmalıdır. O bir hata yapabilir evet. Fakat onu Allah (c.c.) düzeltir. Çünkü ondaki bütün güzellik Allah katındandır. Yani o asla Tanrılık mertebesine çıkarılmalıdır. Hz. İsa’ya yapıldığı gibi , Tanrı ile kıyaslanmamalıdır. Hz. Peygamber bir insandı ve tebliğle görevlidir.
Necip Fazıl Tasavvuf Bahçeleri kitabın da der ki” Veli bir önder insandır. Onu sevmek Hz. Peygamber mertebesine çıkarmadan Peygamber bir önder insandır onu sevmek Allah (c.c.) mertebesine çıkarmadan… Allah (c.c) yaratıcıdır kıyas kabul etmez” Güzel bir ölçü!
Hz. Peygamberle- ümmeti arasındaki bağ ne olmalıdır ? Bu da Kuran’da bildiriliyor:
11.”O kimseler ki, Resule, ümmi Peygambere tabi olurlar. O Peygamber ki, onu yanlarında ki Tevrat İncil’de yazılmış bulurlar. Onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten men eder ve onlara temiz olan şeyleri helal kılar, onların üzerine pis şeyleri de haram kılar. Ve onlardan ağır yüklerini ve üzerinde bulunan bağlan kaldırır, artık o kimseler ki ona iman ederler ve ona saygı gösterir ve yardım da bulunanlar ve beraber indirilmiş olan nur’a tabi oluverirler, işte kurtuluşa erenler onlardan ibarettir.”
Hz. Peygamber Ümmidir, okuma yazması yoktur. O halde açıktır ki ayetleri Allah (c.c.) dan almıştır. O neyi emrederse ona tabi olan müminler ona tabi olmalı neyi yasaklarsa ondan
kaçmalıdırlar.
12”. Muhammed- Aleyhisselâm – Allah’ın Peygamberidir. Onunla beraber bulunanlar , kafirlere karşı pek şiddetli kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Onları rükü ediciler, secde ediciler olarak görürüsün. Allah Teaala’dan nimet ve rıza dilerler, yüzlerindeki nişaneleri , secdelerinin eserindendir. Bu sıfat onların tevratta ki vasıflarıdır. İncildeki meselleri- vasıfları – ise bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra da kalınlaşmış sonra da gövdesi üzerine yükselmiş – istikamet almış- ekincilerin hoşlarına gidiyor. Onlar ile kafirleri öfkelendirmektedir. Allahu Teala, onlardan iman edip salih salih amellerde bulunmuşlar için bir mağrifet ve pek büyük bir mükafat vaat buyurmuştur.”
Hz. Muhammed (sav)’ in ümmeti kıyamet günü en hayırlı ümmet olacaktır. Bu ayette onun ümmetinin vasıfları bildirilir. Onlar hem dünyada çoğalırlar hem de ahirette amellerinin karşılığını sayısız alır.
Bu haber Tevrat ve İncil’de bildirildiği için Yahudi ve Hristiyanlar Müslümanların çoğalmasından şiddetle korkarlar. Bu yüzden de soykırım uygularlar, savaş, şiddet baskı uygularlar, aile planlaması uygularlar, kültür sömürgeciliği ve misyonerlik faaliyetleri ile gençlerimizi bağlarından koparmaya çalışırlar vb…
13.“Resulullah (sav) de sizin için güzel bir örnek vardır.” (Onu örnek alanlar da ) Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umarlar ve Allah’ı (cc) çokça zikrederler.(hatırlarlar)” Ahzab-21
Hz. Peygamber’in (sav) ümmeti O’nu örnek almalıdır. O ne Hz. İsa gibi göklerdedir, , ne tanrıdır, ne melektir. O insan peygamber, önder, rehber, yol gösterici, bize yol göstermiş, hayatıyla da örnek olmuştur. O ne de tarihte yaşayıp ölmüş birisi değildir. (Yahudi anlayışında olduğu gibi) misyonu yaşamakta, sünneti yaşamakta ve bize örnek olmaya devam etmektedir.
14.” Her kim peygambere itaat ederse muhakkak Allahu Teala’ya itaat etmiş olur. Ve her kim de yüz çevirirse –aldırma- çünkü seni onların üzerine muhafız göndermedik.” (80)

Hz. Peygamber (sav)’e itaat farzdır
Allah Kur’an’da peygambere itaat etmeyi kesin olarak emretmiştir.
15.“ Allah (cc) itaat edesiniz diye size bir peygamber gönderdi” ( Nisa 64)
16. “Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamet olunasınız” (Ahzab 71-72)
Resulullah (sav) de hadislerinde bu konuya işaret etmiştir. Buyururlar ki;
-“ Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur.” (Buhari 2, 233 )
-“ Ümmetimden herkes cennete girecektir. Bunlardan kaçanlar müstesna. Kim bana itaat ederse cennete girer. Kim de isyan ederse cennetten kaçmış olur” (Buhari 2 /233 )
Hz. Peygamber (sav) ‘e itaat günümüzde son derece zayıflamıştır. Hz. Peygamberin sünnetine uymayı fazla görenler, “Kur’an bize yeter” diyenler, türemiştir. İşte bütün bunlar insanı dinden uzaklaştıracak yanlış ve sakat anlayışlardır.
Efendimiz (sav) ‘in az önce bildirdiğimiz gibi hadisinde, “ Bana uymayan cennetten kaçmış olur” buyurması manidardır. Peygamber Efendimiz (sav) sanki bu günleri görmüş gibi şöyle buyurur:
“ Benim emrettiğim veya nehyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde sizden biriniz koltuğuna yaslanıp da “biz bunu bilmeyiz Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız” derken görmeyeyim” (Ebu Davud, sünnet,5;Tirmizi,ilim,10İbn. Mace, Mukaddime 2) buyurmuştur.
Sünnet ; İslam kültürü demektir. Özgündür, kendisine hastır. Sünnete uymak imanımızı korur. Sünnetlerin terki yavaş yavaş, ibadetlerin de terkini getirir. Peşinden de Allah korusun imansız gitmeye sebep olur.Tıpkı halatın liflerinin yavaş yavaş kopup sonunda en içtekinin de kopuşu gibi…
Peygamber Efendimiz (sav) sünnetine uyulması hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ben sizi bel bağınızdan tutmuş, ateşe düşmekten kurtarmaya çalışıyorum, siz ise elimden kurtulup ateşe girmeye çalışıyorsunuz” ( Buhari;İtisam2
Yine Efendimiz (sav)’in Veda hutbesindeki şu sözü bilhassa günümüzde bize önemli bir tavsiyedir:
“ Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça şaşırmazsınız. Onlar Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir.”
O’nu Sevmek
Resulullah (sav)’e itaat farz olduğu gibi onu sevmek ve saymak da imanın bir gereğidir.
Allah buyuruyor:;
Allah ve melekleri peygambere çokça salat ederler. Ey iman edenler siz de peygambere salatü selam getirin. (Ahzab 56 )
Salatü selam Efendimiz (sav)’ e hem duadır. Hem tazimdir, saygımızı sunmaktır. Efendimiz (sav) in adı anıldığında salatü selam getirmek müstehabtır, sevaptır. O’nu herhangi biri gibi adıyla anıvermek doğru olmaz. Allah (cc) ve melekler bile ona salatü selam ederler.
Salavat getirmek Efendimiz (sav) in şefaatine sebep olur. Salavatları yazan ayrı melekler vardır. O bunları doğrudan Peygamber Efendimiz (sav)’e bildirir.
Bir başka ayeti kerimede;
“Peygamberi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın.”(Nur 63) buyurulmuştur.
O’na seslenirken “efendim” gibi “Ya Resulullah” gibi hürmetle seslenilmelidir. Adı her anıldığında salavat getirmeli, her yazdığında yanına (sav) eklemelidir.
Efendimiz (sav) bir hadislerinde;
“ Kimde üç şey bulunursa imanın tadını almış olur. Allah ve Resulünü herkesten ve her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi Allah için sevmek, Allah onu küfürden kurtulduktan sonra tekrar küfüre dönmekten ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak”
İmanın tadını almak için sevmek gerekir. Zaten bilinir ki sevdiğin kimseye inanır, güvenirsin. Sevdiğinin yoluna başını verirsin. Sevdiğinin gazabına uğramaktan, uzaklaşmaktan korkarsın. Allah ve Resulünün sevgisi de böyledir.
Birgün Hz. Ömer, Efendimiz (sav)’e gelir, elini tutar ve der ki;
- Ya Resulullah seni her şeyden çok seviyorum. Ancak canımdan değil; dedi. Efendimiz (sav);
- “Hayır, öyle söyleme Ömer, ben sana canından daha sevgili olmadıkça imanım kemale ermez ”buyurdu. Hz. Öer kalbini yokladı, tefekkür etti ve;
- “Öyleyse Ya Resulullah seni canımdan çok seviyorum” dedi. Efendimiz (sav)’de;
- Şimdi oldu ya Ömer (imanın kemale erdi) dedi. Efendimiz (sav) başka bir hadisinde de şöyle buyuruyor:
“ Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki bir kimse seni çocuğundan ve ana babasından daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz” ( Buhari, İman,8; Müslim ,16)
Peki sevgimizi nasıl göstermeliyiz? Zira kalbte olan bir şeyi anlamak mümkün değildir. Onu göstermek gerekir.
Efendimiz (sav)e sordular.Resulullah’ı sevmek nasıl olur? Diye:
- Onun yoluna uyduğun zaman, onun yolundan gittiğin zaman, bir de onun sünnetini işlediğin vakit. Onun sevgisiyle dolmak, onun sevdiklerini sevmek, buğz ettiklerine buğz etmek, Onun velileriyle dost olmak ve düşmanlarına da düşmanlık etmek. İşte o zaman Allah’ın Resulünü sevmiş olursun.
Mehmet Zahit Koktu (ra) diyor ki:
“Bu kadar mühim bir sevgiyi biz, onun kabrini ziyaret etmekle oldu bittiye getirerek övünmek ve sevinmek isteriz. Biraz da salavatı şerife okuduk mu işte bek seviyoruz diye kendimizi aldatırız. Halbuki asıl mühim olan onun yoluna gitmek, sünnet-i seniyyesini tamamıyla icra etmek bir de onun sevdiklerini sevmek, dostunu dost, düşmanını düşman bilmek. Bu olmadıkça sevgiler laftan ibarettir.”
Sahabe-i Kiram onun yoluna başvermiştir. Anam babam sana feda olsun Ya Resulullah diye feryat etmişlerdir.
Mevlana kendi varlığından geçmiş Efendimiz (sav)e sevgisini şöyle dile getirmiştir:

Men bende-i Kur’anem eğer can darem
Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem
Eğer nakil küned cüzin ez guftârem
Biyzarem ezû ve zân sühun bizarem

Ben sağ olduğum müddetçe Kur’anın kölesi, bendesiyim
Ben Muhammed Muhtar (sav) ‘in yolunun tozuyum
Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse
Ben ondan uzağım, o sözlerden de uzağım

Bizim edebiyatımız Hz. Muhammed Mustafa (sav) in sevgisi üzerine kurulmuştur. Bütün bir İslam medeniyeti onun sevgisiyle yoğrulmuştur. Mevlidler, naatler, gazeller yazılmıştır yıllar boyu. İlahiler onun için söylenmiş, mersiyeler düşülmüştür.
Ruhum sana, varlık sana hayrandır efendim,
Bir ben değil alem sana kurbandır efendim
Ecram ü felek levhü kalem mest-i negahım
Didarına aşık ulu Yezdandır Efendim
Mahşerde nebiler bile senden medet ister
Rahmet diyen âlemlere, Rahmandır efendim
Ali Ulvi KURUCU
Yunus Feryad eder;
“Gül yüzünü rüyamızda görelim Ya Rasullullah
Gül bahçene dünyamızda girelim Ya Resulullah
Peygamber Efendimiz (sav)’in remzi “gül”dür. Gül bahçeleri onu hatırlatır bize. Edebiyatımız gülle aşkla doludur. Bunun örneklerini vermeye gücümüz yetmez. Doğum günü de Mevlid Kandili olarak kutlanmıştır. Onun doğumuna mevlidler yazılmıştır.

Birgün ben şahımı gördüm
Çeşmi cemali güldür, gül
Oturmuş postun üstüne
Postu destarı güldür, gül.

Kimileri arar ömür boyu. Onun aşkından dolanır durur.
“Arayı arayı bulsam izini Mevlam
İzinin tozuna sürsem yünümü
Hak nasib eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni”

Raşid Küçük – Sevgi Medeniyeti kitabını okumayı tavsiye ediyorum. “Bütün bir tasavvuf ilmi Resulullah (sav) sevgisi üzerine kuruludur.” der. Gerçek sevgi, M. Z. Efendi (ks) dediği gibi ;
Ona itaatle olur, emirlerine uymak,
Yasaklarından kaçmak, ona bende olmak, tam bir teslimiyet, kapısında kul olmakla olur. Rabbim onu seven onun şefaat ettiği ümmetinden eylesin.
Amin
I. Konu İle İlgili Bazı Ayetler

“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez” Tevbe 9/24

“De ki; eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır çok merhamet edendir.” Al-i İmran 3/31

Peygamber sevgisi ile ilgili başvurulabilecek bazı ayetler:

Nur,24/62-63, Şuara,26/3,215, Al-i İmran,3/128, Tevbe, 9/129, Al-i İmran, 3/164, Kefh,18/6, Ahzab, 33/57, Haşr, 59/7, Ahzab,33/56, Nisa,4/69.

II. Konu İle İlgili Bazı Hadisler

Hz. Peygamberi herşeyden fazla sevmek imanın gereğidir. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır;
“ Sizden biriniz beni annesinden- babasından, çoluk çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz” Buhari,Sahih,İman, 2/28 (1;9)

Allah ve Peygamber sevgisi imandandır. Belki imanın ta kendisidir. Nitekim Hz. Ömer;
- Ey Allah’ın Resulü! Ben sizi canımdan başka herşeyden çok severim.”dedi. Peygamberimiz :
- Ey Ömer!, canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki beni canından daha çok sevmedikçe olgun mümin olamazsın buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Ömer:
- Ey Allah’ın Resulü vallahi ben sizi şimdi canımdan da daha çok seviyorum, deyince Peygamberimiz:
- İşte Ya Ömer şimdi olgun mümin oldun, buyurdular. ( Ayni Umdetü’l- Kari, 1/144)

İmanın tadı Allah’ı ve Peygamberi sevmekle alınır.

“Peygamber (sav) şöyle buyurdu. “Üç özellik vardır, bunlar kimde bulunursa o imanın tadını tadar. Allah ve Resulünü ( Allah ve Resulünü) bu ikisinden başka herkesten fazla sevmek . Sevdiğini Allah için sevmek . Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek” Buhari,Sahih,İman,2/9; (1;9)

Cennette Hz. Peygamberle beraber olabilmek için sevmek gerekir
“Bir Bedevi Resulullah (sav)’e “Kıyamet ne zaman kopacak” diye sordu. Efendimiz “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. Allah ve Resulünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “O halde sen sevdiğinle berabersin” buyurdu. Müslim,Sahih,Birr ve Sıla,45/50 (III;2032)

Hz. Peygamberin sünnetini yaşatmak sevginin göstergesidir.

“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur”
Tirmizi, Sünen, İlim,,39/16 (V;46)

Peygamberimize salatü selam getirmek sevginin gereğidir:
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salatü selam getirmeyen kimsedir.” Ahmed b. Hambel, Müsned,1,201

III. Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar
1. İslam Peygamberi, Muhammed Hamidullah, trc. Salih Tuğ, M. Said Mutlu. ,İstanbul İrfan Yayınevi, 2002
2. Hayatüs-sahabe: Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar, Muhammed Yusuf Kahdelevi,trc. Sıtkı Gülle , İstanbul: Divan Yayınları, 1990
3. Hazreti Peygamberin Hayatı: Siyer-i Nebi/ Osman Keskioğlu Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı ,1974
4. Riyazussalihin, Nevevi Tercüme ve Şerheden M. Yaşar Kandemir; İsmail L. Çakan, Raşit Küçük. İstanbul Erkam Yayınları,2001.