15 Nisan 2008 Salı

ZAMANI ZİKİR İLE DİRİ TUTMAK

ZAMANI ZİKİR İLE DİRİ TUTMAK
1. Zamanı iyi kullanmak
Zaman Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimetlerden biridir. Önemli olan bu nimetin kadrini bilmek suretiyle değerlendirmektir. Çünkü zaman, bir imtihan vesilesidir. İnsan zamanını nasıl geçirdiğinden sorulacaktır.
Cenabı Allah Asr suresinde zamanı boşa geçirenleri kınar. “Zamana Andolsun ki, insanların çoğu hüsrandadır”…Allah (c.c.) zamanımızı en güzel şekilde değerlendirmemiz için günü gündüz ve geceye bölmüştür.

وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً
“Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye geceyi giderip gündüzü aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.”[1]
Zamanı değerlendirmek onu ölçülü ve bilinçli kullanmakla olur. Bunun yolu da zamanı iş, ibadet ve istirahat saatlerine bölerek bir disiplin dahilinde zamana hükmetmekten geçer. Namazların orucun haccın ve bazı ibadetlerin belli zaman dilimlerine yerleştirilmesi bize bu disiplini sağlar. Efendimiz gününü dörde böler ve inananlara da bunu tavsiye ederdi. “Allah’a ibadete ayıracağı vakit, kendi işlerine ayıracağı vakit, ailesine ayıracağı vakit ve dinlenmeye ayıracağı vakit.
Müslüman’ın boş vakti ve boşa harcayacak zamanı yoktur. Ömrümüz, sınırlı ve sonlu olduğundan sınırsız ve sonsuz mükafatları kazanabilmenin ve dünya hayatında başarılı olabilmenin yolu zamanı doğru ve verimli kullanmaktan geçer. Efendimiz (s.a.v.) bize boş vakitlerin kıymetini iyi bilmemizi öğütlemiştir.
Vakitlerimizin nafile ibadetlerle, ilim öğrenmekle hayırlı faydalı işlerle doldurulması gerekir. Bugün sohbete gelmek en hayırlı zaman değerlendirmedir. Bunun dışında dua ve zikir de hem zamanımızı iyi değerlendirmeye vesile olur, hem de bizi ruhen güçlendirir. Hayatın zorluklarına dayanma gücü kazandırır.
Burada bilhassa dua ve zikirle ilgili konuşmak yerinde olacaktır.

2. Dua ve Zikir
Zikir genel olarak, bir şeyin dilde ve kalpte hazır olması, o şeyin söz ile veya kalpte hatırlanmasıdır. Rabbimiz (cc) müminlere kendisini sürekli zikretmelerini emrediyor. Müminler inandıkları, her an tesbih ettikleri ve önünde kulluk yaptıkları Rablerini hiçbir zaman unutmazlar. O Rabbe karşı duydukları sevgi ve takva duygusu sürekli onların içindedir. Onlar devamlı bir şekilde Allah’ı zikrederler.
Bu zikir (anma) hiçbir zaman unutulan şeyin tekrar akla getirilmesi değil, bilakis; sürekli kalpte ve benlikte olan Allah’ın varlığını tekrar hatırlamak, onun nimet verici olduğunu itiraf etmek, onun büyüklüğünü ve yüceliğini dile getirmek ve ibadeti yalnızca ona yaptığını ortaya koymaktır.
Mümin, evrenin her köşesine yerleşmiş olan sayısız ayetleri gördükçe, onlardan haberdar oldukça, Kur’andaki ayetleri okudukça, Rabbini tekrar hatırlar. Onun kalbi ve organları Allah’ı anmaktan hiç uzak kalmaz. Ancak onu Allah’a götürecek bir sebep gördüğü zaman, imanı artar. Fakat bu hatırlayış yalnızca zihinde bir beliriş veya dilde bir söz halinde olmaz. Bu hatırlayış, bu anma (zikir) bedeni kaplar, organlarda amel olarak ortaya çıkar.
Bu bağlamda zikir, aynı zamanda Allah’a itaattir. O’na itaat etmeyen kişi, diliyle ne kadar tesbih ederse etsin veya tevhid kelimesini söylerse söylesin, gerçek zikri yapmış olmaz.
“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı (zikredildiği) zaman yürekleri ürperir, onun ayetleri okunduğu zaman bu onların imanını artırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal 8/2)
“Müminlere Allah’ın ayetleri hatırlatıldığı (zikredildiği) zaman, onların kalpleri bu ayetlere karşı kör ve sağır olmaz.” (Furkan 25/73)
“Kendilerine Allah’ın ayetleri zikredildiği zaman sırtlarını dönenler zalimlerdir. Onların kalpleri üzerinde Hakkı anlamalarına engel bir perde vardır.” (Kehf 18/57)Kur’an-ı Kerim müminlerin Allah’ı zikretmelerini emrediyor:“Beni anın (zikredin) ben de sizi anayım, bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara 2/152)
“(Hacc Zamanı) O sayılı günlerde Allah’ı zikredin (hatırlayın)….” (Bakara 2/203)
Allah (cc) mü’minleri şöyle uyarıyor:“Ey İman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın.” (Münafikun 63/9)Bu uyarıyı anlayan ve Rabbine hakkıyla kulluk yapma gayretinde olan müminlerin özellikleri şöyledir.
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken, Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı konusunu düşünürler ve (derler ki) Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateş azabından koru.” (Ali İmran 3/191)“Allah (cc) zikreden erkeklere ve zikreden kadınlara büyük mükafatlar hazırlamıştır. Onların dereceleri pek yüksektir.” (Ahazap 33/35)
Zikirin önemine ait çok sayıda Hadis-i Şerif bulunmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ve ölü gibidirler.” (Buhari, Davut /67)Peygamberimiz (s.a.v) Kutsi Hadisi Şerifte şöyle buyuruyor: “Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve bana dua ettiği zaman onunlayım. Kim beni kendi nefsinde zikrederse (anarsa), ben de onu kendi nefsimde anarım. Kim beni kalabalıkta zikrederse (anarsa) ben de onu ondan daha hayırlı bir kalabalıkta zikrederim…” (Müslim zikir/2-21)
“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları bağlar, üzerlerine sükunet iner ve Allah onları yanındakilere anar… (Müslim, zikr/25)
2. Zikir zamanı Diri Tutmaktır.
Dua ve zikir, kişiye Allah’la birliktelik bilinci kazandıran ve müminin zamanını manen diri yaşamasını sağlayan bir disiplindir. Zaman kişiye verilmiş büyük bir emanet ve nimettir. Dua ve zikirle mümin, zamanı diri tutar. Her anının dolu dolu geçmesi için çalışır. Bu sebeple dua ve zikirle yaşayanın her anı ve her davranışı bilinç yüklüdür.İnsana en çok huzur veren duygulardan biri, her şeyi işiten, her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeyden haberdar olan, her şeye gücü yeten, dertlere derman olan, huzur ve mutluluk veren sevgi ve rahmet kaynağı olan Allah’ın, sevgisini ve rızasını kazanmaktır. Mümin dua ve zikirle bu sevgi ve ilgiyi elde etmektedir.
Kendisine şah damarından daha yakın olan ve nerede olursa olsun, kendisiyle birlikte bulunanın sevgi ve rahmeti onu daima sarar. Kısacası böyle bir mümin, daima Rabbi ile beraber olur. Günlük hayatının her aşamasında onu hatırlar. Hangi işle uğraşırsa uğraşsın, kalbi ve gönlü Rabbi ile beraberdir. “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur 24/37) Bu şekilde kul günahlardan da uzak durur. Allah’ı anan, ona sığınan, ondan yardım isteyen bir kul, hem onun rızasını kazanır, hem yardımını elde eder, hem de ruhundaki günah kirlerinden arınır. Kişiyi çoğu zaman manevi atmosferden uzaklaştıran, bilinçsizleştiren, duyarsızlaştıran günümüz ortamında, müminin dua ve zikre daha da çok ihtiyacı vardır.
Allah’ı zikreden kalpler uyanık olur. Kalbi uyanık olan Müslüman’da hakkı üstün tutar, batıla yaklaşmaz, hakkı savunanlarla beraber olur, batıl ile işbirliği yapanlarla beraber olmaz. Günümüz dünyasında, insanoğlunu etkileyen batıl inanışların had safhaya yükseldiği bir devirde, bu olumsuz etkilerden kurtulmak ve çevremize ışık saçmak için dua ve zikre olan ihtiyacımız çok büyüktür.
İnsanlar içerisinde Allah’ı en güzel ve mükemmel zikreden elbette Peygamberimiz (s.a.v)di. O’nun bütün sözleri birer zikirdi. O’nun emirleri ve yasakları, Allah’ın adlarından ve sıfatlarından bahsetmesi, Allah’ın hükümlerinden ve fiillerinden söz etmesi, ona hamdetmesi, onu tesbih etmesi, ondan dua ile bir şey istemesi, ondan korkup çekinmesi, hep O’nun zikirlerindendi. Peygamberimiz’in susması bile kalbinin bir zikridirHer nefeste iki defa şükür borcu olan insan zikirle bunu eda etmiş olacaktır. Zikir, kalpleri doyuran, susuzları suya kandıran, akılları hedefine ulaştıran bir ibadettir. Zikir kul için uyanıklıktır, şuurdur, bilinçli olmaktır. Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir. Zikir ilaçtır, zikir ab-ı hayattır. Zikir, dünyalık korkuları giderir. Endişeleri umuta çevirir. Zikretmeyenler, ya da zikirden yüz çevirenler ebedi açlığa, doyumsuzluğa, mutsuzluğa, sıkıntılı bir hayata, yalnızlığa mahkumdurlar. Kur’an bütün bu gerçekleri şu ifadelerle ortaya koyuyor.
“DİKKAT EDİN, KALPLER ANCAK ALLAH’IN ZİKRİYLE MUTMAİN OLUR.”

I. Konu İle İlgili Bazı Ayetler
"Beni anın ki ben de sizi anayım..."[2]

" Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler. " [3]
“Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”[4]. Ayrıca şu ayet-i kerimelere de bakılabilir: Bakara 2/152, 186; Kehf, 18/28; İsra 17/24; A’raf, 7/55, 56, 180; Meryem 19/4; Furkan 25/77; Al-i Imran 3/38;
وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ
“Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.”[5]
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً
“Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.”[6]
Konuyla İlgili Diğer Âyet-i Kerimeler: Yunûs, 10/67; Duhâ , 93/1-2; Leyl, 92/1-7; Şems, 91/1-4; Fecr, 89/1-4; İnsan, 76/1-3, 25-26; A’râf, 7/54; Yûnus, 10/5-6; Asr, 103/1-3; Furkân, 25/47.

II. Konu İle ilgili Bazı Hadisler
عن النُّعْمانِ بْنِ بشيرٍ رضِي اللَّه عنْهُما ، عَنِ النَّبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « الدُّعاءُ هوَ العِبَادةُ»
Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dua ibadettir. ”[7]
عن أَبي هُريرةَ رضي اللَّه عنهُ أَنَّ رَسولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « أَقْرَبُ ما يَكُونُ العَبْدُ مِن ربِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ ، فَأَكْثِرُوا الدُّعَاءَ » رواه مسلم .
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!”[8]
وَعَنْهُ أَنَّ رَسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : يُسْتجَابُ لأَحَدِكُم ما لَم يعْجلْ : يقُولُ قَد دَعوتُ رَبِّي ، فَلم يسْتَجبْ لي » . متفقٌ عليه.
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Herhangi biriniz, ‘Rabbime kaç defa dua ettim de duamı kabul etmedi’, diyerek acele etmedikçe duası kabul edilir.”[9]
وفي رِوَايَةٍ لمُسْلِمٍ : « لا يزَالُ يُسْتَجَابُ لِلعَبْدِ مَا لَم يدعُ بإِثمٍ ، أَوْ قَطِيعةِ رَحِمٍ ، ما لَمْ يَسْتعْجِلْ » قِيلَ : يا رسُولَ اللَّهِ مَا الاسْتِعْجَالُ ؟ قَالَ : « يَقُولُ : قَدْ دعَوْتُ ، وَقَدْ دَعَوْتُ فَلَم أَرَ يَسْتَجِيبُ لي ، فَيَسْتَحْسِرُ عِنْد ذلك ، ويَدَعُ الدُّعَاءَ » .
Müslim’in diğer rivayeti şöyledir:“Bir kul, günah bir şey veya akrabalık bağlarını kesmeye ilişkin bir şey istemediği ve acele de etmediği sürece duası kabul olunur. ”
– Yâ Resûlallah! Acele etmek ne demektir? diye sorulunca da şöyle buyurdu:“Nice defalar hep dua ettim de Rabbimin duamı kabul buyurduğunu gördüğüm yok, der. Duasının hemen kabul edilmemesi sebebiyle bıkar ve duayı bırakır. ”[10]
عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ رضِي اللَّه عنْهُ أَنَّ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « مَا عَلى الأَرْضِ مُسْلِمٌ يَدْعُو اللَّه تَعالى بِدَعْوَةٍ إِلاَّ آتَاهُ اللَّه إِيَّاهَا ، أَوْ صَرَف عنْهُ مِنَ السُّوءِ مِثْلَهَا . ما لَم يدْعُ بإِثْم ، أَوْ قَطِيعَةِ رحِمٍ » فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ القَوْمِ : إِذاً نُكْثِرُ . قَالَ : « اللَّه أَكْثَرُ».
Ubâde İbni’s–Sâmit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yeryüzünde bir Müslüman Allah’tan bir şey dilerse, isteği, günah bir şey veya akrabalık başlarını kesmeye yönelik olmadıkça, Allah onun dileğini mutlaka ya yerine getirir veya o dua karşılığında vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden uzaklaştırır. ”
Orada bulunanlardan biri:
– O takdirde biz Allah’tan çok şey isteriz, deyince, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah’ın lütfü sizin isteyeceğiniz şeylerden daha çoktur” buyurdu. [11]
عنْ أبي مُوسَى الأشعريِّ ، رضي اللَّه عنهُ ، عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، قال : «مَثَلُ الذي يَذكُرُ ربَّهُ وَالذي لا يذكُرُهُ ، مَثَل الحيِّ والمَيِّتِ » .
Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir. ”[12]
ورواه مسلم فقال :«مَثَلُ البَيْتِ الَّذي يُذْكَرُ اللَّه فِيهِ ، وَالبَيتِ الذي لا يُذْكَرُ اللَّه فِيهِ ، مَثَلُ الحَيِّ والمَيِّتِ »
Müslim ise bu hadisi şöyle rivayet etmiştir:“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir. ”[13] Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över. ”[14]

وعن أنس رضى اللّه عنه قال: خطّ رَسُولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم خطاً وقال: هذَا ا نسَانُ، وخطَّ إلى جانبهِ خطاً وقال: هذا أجلُهُ، وَخطّ آخرَ بعيداً منهُ وقالَ: هذَا املُ، فبيْنَما هُوَ كَذلِكَ إذ جاءهُ اقربُ.
Enes (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) yere bir çizgi çizdi ve: "Bu insanı temsil eder" sonra bunun yanına ikinci bir çizgi daha çizerek: "Bu da ecelini temsil eder" buyurdu. Ondan daha uzağa bir çizgi daha çizdikten sonra: "Bu da emeldir" dedi ve ilâve etti: "İşte insan daha böyle iken (yani emeline kavuşmadan) ona daha yakın olan (eceli) ansızın geliverir."[15]

وعن ابن عمر رضى اللّه عنهُمَا قال: أخذ رسُولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم بمنكبِى وقالَ كُنْ في الدُّنْيَا كأنَّكَ غريبٌ أو عابرُ سبيلٍ. وكان ابن عمر يقولُ: إذَا أمْسَيْتَ فلاَ َتَنْتَظِرِ الصَّبَاحَ، وإذَا أصْبَحْتَ فلاََ تَنْتَظِرِ المسَاءَ، وخُذْ منْ صحّتِكَ لمرضِكَ، ومنْ حياتِكَ لموْتِكَ.
İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu. İbnu Ömer şöyle diyordu: "Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap."[16]

وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: قال رَسُولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم: أعْذَرَ اللّهُ تعالى إلى امرئٍ أخّرَ أجلَهُ حتّى بلغَ ستّينَ سنة.
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor. Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenab-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır." [17]

وعن أبى هريرة قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏"‏ قَالَ اللَّهُ يَسُبُّ بَنُو آدَمَ الدَّهْرَ، وَأَنَا الدَّهْرُ، بِيَدِي اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ ‏"‏‏.‏
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu söyler: “Ademoğlu zamana söver. Halbuki zaman benim; yani gece ve gündüz benim tasarrufumdadır.”[18]
III. Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar
DİA(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi), Dua Maddesi.
NEVEVÎ, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref en-Nevevî(v.676/1277), el-Ezkaru’l-Muntahabe min Kelamı Seyyidi’l-Ebrar, Tercüme: Abdulhalık Duran(Rasulullah (sav )’in Dilinden Dualar-Zikirler ve Edepler), İst.1997
Yazıcı, Seyfettin, Müminin Silahı Dua, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,
Sofuoğlu, Cemal, Açıklamalı Büyük Dua Kitabı,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Giriş Kısmı.
Ateş,Süleyman, Büyük Dua Mecmuası,
Erul Bünyamin ve Ekrem Keleş, Kutsal İklimde Dua, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Giriş Kısmı
Şimşek, M. Sait, Dua Mad.,Şamil İslam Ansiklopedisi
Canan, İbrahim, İslam’da Zaman Tanzimi (Vakti En İyi Değerlendirme Esasları), İstanbul, 1991.
Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1982, c. 9, s. 6070-6079.

[1] İsrâ, 17/12.
[2] Bakara 152
[3] Gâfir40/ 60
[4] Bakara, 2/186
[5] Câsiye, 45/24.
[6] İsrâ, 17/12.
[7] Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 3, 41, Daavât 1. Ayrıca bk. İbni Mâce, Duâ 1
[8] Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78
[9] Buhârî, Daavât 22; Müslim, Zikir 90, 91. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Daavât 12; İbni Mâce, Dua
[10] Müslim, Zikir 92
[11] Tirmizî, Daavât 115. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 18
[12] Buhârî, Daavât 66
[13] Müslim, Müsâfirîn 211
[14] Müslim, Zikr 39, 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 14; Tirmizî, Daavât 7; İbni Mâce, Mukaddime 1
[15] Buhârî, Rikak 4; Tirmizî, Zühd 25 (2335)
[16] Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25 (2334)
[17] Buhârî, Rikak 4.
[18] Buhârî, Edeb 101; Müslîm, Elfâz 2, (2246).