15 Nisan 2008 Salı

DUA VE EHEMMİYETİ


Dua kelimesi “çağırmak, seslenmek, davet etmek, rağbet etmek, yardım istemek” gibi anlamlara gelir. İslam literatüründe ise Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve ta’zim duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder.
Dua asıl olan kulun kendi durumunu Allah’a arz etmesi olduğuna göre bu kul ile Allah arasında ki bir ilişkidir. Bunun gerçekleşmesi için önce Allah insanı varlığından haberdar etmiş, insan da varlığını benimsediği, inandığı bu yüce kudret karşısında duyduğu saygı ve ümit hisleri sebebiyle kendisinden daha üstün olanla irtibat ihtiyacını duymuştur. Dua ederek, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile bir köprü kurmuştur. Bu sebeple insanoğlu tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.
Alimlerimiz duayı mahiyeti itibariyle sözlü, fiili ve hali (hal ile yapılan) olmak üzere üçe ayırmışlardır.Hangi şekilde olursa olsun duanın en etkin olanı, ihlas ve samimiyetle yüklü olanıdır. Çünkü ihlas, duanın en önemli unsurudur. Dua asla riayı götürmez. Yüce Allah gizlediklerimizi de açığa vurduklarımızı da çok iyi bilir. Dünyanın en güzel sözleri ve cümleleri ile de ifade edilse, ihlas ve samimiyet taşımayan sözlerin Allah yanında hiçbir değeri yoktur. Bundan dolayı Hz. Peygamber ”Allah’u Teala gafil bir kalpten hiçbir duayı kabul etmez” buyurmuştur. Buna karşın içten ve samimi olduktan sonra sözleri güzel dizmenin hiçbir önemi yoktur. Çünkü Allah kalıplara şekillere değil, yüreklere bakar.
“Dua, ibadetin ruhu özü ve iliğidir.” (Tirmizi Deaavat;1) Nitekim İslamın en önemli ibadeti olan namaz dua kavramıyla ifade edilmiştir. Esasen islami literaturde “namaz” anlamında kullanılan “salat” kelimesinin asıl manası duadır. Hergün sünnetleriyle birlikte namazlarını kılan müminler, Fatiha suresini kırk defa okumuş olmaktadır. Yüce Allah, adeta müminlerin dua ile daima iç içe olmalarını sağlamak ve kendisine nasıl dua etmelerini öğretmek üzere, Kuran-ı Kerim’in anahtarı mesabesindeki Fatiha suresine örnek olarak en güzel dua cümlelerini yerleştirmiştir. Bu durum, müminin nasıl dua ile iç içe olması gerektiğinin bir kanıtıdır. Kuran-ı Kerim’de yer alan dua ve zikir ayetleri de müminin daima dua ile iç içe olması gerektiğini göstermektedir.
“Beni anın ki ben de sizi anayım” (Bakara 2/152)
“Kullarım beni senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasını kabul ederim. O halde doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara 186)
“Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık ) olarak da gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler.”
Cenab-ı Hakkın güzel isimlerine de şöyle bir göz attığımız zaman, bu isimlerden önemli bir kısmının kulun duası, zikri, istiğfarı ve tövbesi ile ilgili olduğunu görürüz. Her şeyi işiten (Es-Semi), dualara karşılık veren (El-Mücib), çok merhamet eden, rahmeti her şeyi kuşatan (Er-Rahman, Er-Rahim), tövbeleri çok kabul eden (Et-Tevvab), karşılıksız bolca veren (El-Vehhab), rızık veren (er-Rezzak) engelleri kaldıran, sıkıntıları gideren her kapıyı açan (el-Fettah), şifa veren(Eş-Şafi), afv eden (El-Afüv), kendi kendine yeterli, her bakımdan sınırsız zengin (El-Gani)…..
Hasılı Esma-i Hüsna’dan daha pek çoğu daima dua ile iç içe olunması gerektiğini göstermektedir.
Allah’ın varlığını, birliğini ve yüceliğini ikrar ve itiraf ederek O’na ibadet, O’na hamdüsena, O’nun verdiği nimetlere şükür, O’nu zikir , O’na sığınma (istiaze) ve iltica, hatalardan ve günahlardan dolayı bağışlanma dileme (istiğfar) ve tövbe gibi müslümanın dini hayatının ayrılmaz parçası konumundaki ibadet ve taatların hepsi de dua ile iç içedir.
İnsanda dini temayül fıtridir. Temelinde Allah inancının bulunduğu dini hayat görüşünde bütün yaratıkların tabiatında Allah’a doğru bir yöneliş vardır. Birçok ayette canlı ve cansız bütün varlıkların Allah’ı tesbih ettiği belirtilmiştir. Bu ayetlerin birinde Allah-u Tealâ şöyle buyurmaktadır.
“Yedi gök, yer ve bunlardan bulunanlar O’nu tesbih eder. O’nu överek yüceltmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların bu tesbihini anlamazsınız.”(el-isra 17/44)
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat 51/56)
ayetinde insanın asıl görevinin kulluk olduğu belirtilmiştir. Bu ayetten,insanın özü itibariyle yaratıcısına doğru bir çekiliş , sığınma, irtibat ve onu tanıma arayışı içinde yaratıldığı anlamını çıkarmak mümkündür. İslami kaynaklarda ,bilhassa tasavvufta bu ayetler insanın dini meylinin fıtri oluşuna delil olarak kullanılmıştır.
Kurân’ı Kerimde insanın çaresizlik içinde ve zor şartlarda duaya başlama şeklindeki genel psikolojik mekanizması üzerinde ısrarla durulmuştur. İnsan bir tehlike ve sıkıntıya düşünce bütün samimiyeti ile Allah’a yönelir yatarken, otururken, ayakta dururken bıkmadan ve usanmadan iyilik ve başarı ister. (yunus,10-12)
Bazı ayetlerde de insanın ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği kendine güven içinde gördüğü durumlarda dua isteğinin zayıfladığı, Allah’dan yüz çevirdiği güç yeterliliğini gözünde büyütüp bencil ve nankör olduğu , zalime hakaret ettiği vurgulanmaktadır.
“Denizde başınız sıkıldığı vakit, Allah’dan başka taptıklarınız ( hatırınızdan) kaybolur. Yalnız ona dua edersiniz. Fakat o sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.” İsra, 17-67
Bu durumu önlemek amacıyla ilahi dinler, bazı dua ve ibadetleri insan için bir görev haline getirmiştir.Başa gelen sıkıntı ve zorluklardan kurtulmak için Allah’a dua edilmesinin istenmesi “El-mümin 40-60 ) yanında ilahi dinler bilhassa rahat ve refah anlarında insanın Allah’ı hatırlamasını böylece inancın kontrolünde bencil isteklerine kapılmamasını sağlamayı hedeflemektedir. Dua ve zikir manasına gelen salatın müminler için günün belli vakitlerinde yerine getirilecek bir ibadet olması insan benliğindeki Allah inancının devamlılığını gerçekleştirme gayesini güder.
Kur’an’ın tasvirine göre Allah’dan başkasına dua edenler ağzına su gelsin diye suya doğru ellerini açan fakat elleri boş kalan kimselere benzerler. ( El- Rad 13-14)
Duada Allah ile kul arasında bir vasıta yoktur. Ve bu sebeple dua kulluk makamlarının en önemlisidir. Allah ayetinde” De ki: Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin” El- Furkan 25-77 demek suretiyle insanın Allah’a olan bu yönelişliyle değer kazandığı belirtilmiştir.
Allah’ı anan ona sığınan ondan yardım isteyen bir kul, hem onun rızasını kazanır, hem yardımını elde eder, hem de ruhundaki kirlerden arınır. Hakiki mümin Allah’a dua etmekten geri kalmaz, daima ona yönelir.
- Dua eden kişi aynı zamanda Yaratanla sürekli bir ilişki ve haberleşme içerisindedir.İnsana en çok huzur veren duygulardan biri kendisini seven, onu düşünen, onu gözeten, ona değer veren birilerinin olduğunu bilmesidir. Bu insanın huzur ve mutluluğunun tahmin kayıplarına sığmaz. Mümin dua ve ibadetle bu sevgi ve ilgiyi elde eder. Bu bakımdan dua ile yaşamak huzur içinde yaşamaktır.
- Bu huzur ve sevgi ona her durumda ve her konumda kendisini seven ve değer vereni unutturmaz. Kendisine şah damarından daha yakın olan ve nerede olursa olsun kendisi ile birlikte bulunanın sevgi ve merhamet onu daima sarar. Kısaca böyle bir mümin daima Rabbi ile beraber olur. Hangi işle uğraşırsa uğraşsın kalbi ve gönlü Rabbi ile beraberdir.
- Gerek ihtiyaçlar ve hatalar yüzünden Allah’a başvurmak gerekse nimetleri sebebiyle onu hatırlamak ve anmak kişide psikolojik bakımdan bir rahatlık huzur ve mutluluk doğurduğu gibi ahlaki arınmaya ve yücelmeye de yol açmakta gelişim safhalarındaki sapma ve takılmaların önlenmesinde ve şahsiyetin tamamlanmasında yapıcı bir fonksiyon icra etmektedir. (Gazali,I,297/302)
Bu konuda Rad suresi 28. ayette Allah “Onlar ki ; iman etmişlerdir ve kalpleri Allah’ın zikri ile huzura kavuşur. Bilmiş olun ki kalpler ancak Allah’ı zikirle yatışır.” Buyurmaktadır.
Dua etmemek, kendini Allah’a karşı müstağni görmek anlamına geldiği için dine hiç hoş karşılanmaz Kuran-ı Kerim’de duadan istinkaf edenler için “sana kulluk etmekten yüz çevirenler…”(el-mümin 40/60) şeklinde bir ifadenin kullanılması dua yapmaktan çekinmenin diğer bir değişle dua etmemenin Allah’tan yüz çevirmek ve Allah’a karşı kendini müstağni hissetmek gibi bir anlama geleceğine işaret etmektedir. Nitekim Hz.Peygamber “dua ibadettir”(Mevdudi ,Tefhimul Kuran v/153) buyurduktan sonraki bu ayeti Kerimeyi okumuştur. Halbuki insan kendi kendine yeterli değildir. Dini litaratürümüzde deki orijinal deyimiyle fakirdir. Buradaki fakirlik dar manada malı mülkü almamak anlamındaki fakirliği değil, esas itibariyle kişinin Allah’a karşı mutlak muhtaçlığını anlatır. Bu sebeple arifler el-fakru fahriLRabbime) muhtaç olmam, benim için övünçtür .derler.
Buna karşılık dua eden Allah’ın birliğini dile getiren, onu öven, ondan af ve merhamet isteyen, dünyevi nimetler isteyen kullara Allah muhakkak karşılık verir. “Allah’ı anan kimseyi , Allah’da anar.” (el-bakara 2/152) buyurulmaktadır. Bununla beraber hz.Peygamberin açıklamasına göre duanın kabülünde birkaç alterbatif söz konusudur. Dua edene istediği şey ya bu dünyada hemen verilir veya ahirete saklanır., yahut üzerinden istediği kadar bir kötülük giderilir.(Misned III/8) diğer bir Hadisi Şerif’te insanın mutlaka karşılık alacağına inandığı bir ruh hali içinde dua etmesi gerektiği, gafil bir kalpten gelen duanın kabule yakın olmayacağı belirtilmiştir. (Tirmizi, Daa’vat,66)
Dualarının kabul edileceği bildirilen kimselerde görülen ortak özellik, şuur dini bir renkte kaplanmış olmasıdır. Hadislerde bildirildiğine göre bir tehlike veya bir zulüm karşısında çaresiz kalan kimse, kalbi tamamen hasbi sevgiyle dolu anne , baba başkasının iyiliğini isteyen kişi, toplum için çalışan adil başkan ve Allah için beden isteklerini frenleyen, oruçlu duası geri çevrilmeyecek kimselerdendir.(Buhari “Cihad”,180, İbn Mace, “dua, II Ebu Daa’vat Salat”364) ayrıca duanın, bir günahın işlenmesine veya akrabalık ilişkilerinin kesilmesine yönelik olmaması veya kabulünde acele edilmemesi de gerekli şartlar arasındadır sayılmıştır. (Tirmizi Daa’vat,9.12) Ebu Hureyre r.a rivayet edildiğine göre Resulullah s.a.v şöyle buyurdu: “Herhangi biriniz, Rabbime kaç defa dua ettim de duamı kabul etmedi, diyerek acele etmedikçe duası kabul edilir.”(Buhari,Daa’vat 22,Müslim zikir 90,9)
Gazali olayların belli sebeplere bağlanmış olduğunu mesela ; kalkanın oktan korunma, suyun bitkilerin büyümesi için birer sebep olması gibi duanın da sıkıntı ve belayı def etmek ve Allah’ın rahmetini çekmek için bir sebep olduğunu belirtmiştir.
Allah “Savaş için gereken hazırlığı yapın” (El-Nisa 71) derken silah kuşanmamak ve Allah takdir ederse çıkar etmediyse çıkmaz diyerek tohumu saçtıktan sonra toprağı sulamamak Allah’ın takdirine uymak değildir. (İhya 7, 328,329) Şu halde bir şeyin olmasını sadece istemek Allah’ın bu sonucu meydana getirmesi için yeter sebep teşkil etmez. Bir hadise göre de” Deveyi bağlamak sonra Allah’a tevekkül etmek gerekir” Tirmizi, Kıyamet,60)
Elinden gelen her şeyi yapan ve çaresiz kalan kişinin Allah’a olan samimi yakarışı bazen ona mucizevi bir şifa kurtuluş ve aydınlık sağlayabilir.
§ Alimlerimiz; dua etmenin üç şeklinin bulunduğunu belirterek şöyle sıralamışladır.
A) Allah’ın birliğini dile getirme ve onu övgüyle anma
B) Allah’dan af merhamet gibi isteklerde bulunma
C) Allah’dan dünyevi nimetler isteme

Hz. Aişe’ ye göre Resulullah’ın duaları özlü ve kapsamlı olup ( Ebu Davud,salat 358) çoğunlukla içtimai ve ahlaki hedeflere yöneliktir. Hz. Peygamberin çok meşhur bir duasında insan ahlak ve ruh sağlığının korunmasına ne kadar önem verildiği dikkati çeker:
“Allah’ım, ürpermeyen kalbten, doymayan nefisten, fayda vermeyen bilgiden ve kabul olunmayacak duadan sana sığınırım. (Tirmizi,19 Da’avat )
İslami Kaynaklarda diğer ibadetlerde olduğu gibi dua içinde şekli ve ahlaki bazı şartlara riayet edilmesi istenmiştir. Buna göre dua eden kişinin konumuna uygun edeb içinde olması gerekir.
Ayetlerde duanın gönülden ve gizlice yapılması istenmiştir. Başka bir ayette de aksi bir hareket Allah’ın hoşlanmadığı bir iş ve haddi aşmak olarak nitelendirilmiştir. “Kul dua ederken Allah’a karşı korku ve saygı içerisinde bulunmalı, aynı zamanda ümitli ve istekli olmalıdır.” (El-Araf 7/55-56) Rivayete göre yükses sesle tekbir getirmeye başlayan bazı Müslümanlara Hz. Peygamber engel olmuş ve “Sizler sağır ve uzakta ki birine değil her şeyi duyan ve gören Allah’a dua ediyorsunuz” demiştir. (Buhari da’avat 50)
Hz. Peygamber kişinin duayı duyarlı kalble yapmasını istediğini ve sade bir dille belirtmesini kabulü için acele etmeyip taleplerine ısrarla devam etmesini, yerine göre isteklerini üç defa tekrarlamasını tavsiye etmiştir (Buhari, Da’avat 20-22)
Diz çökerek elleri yukarı kaldırmanın ve içe kapanıp Allah’a dualarını yöneltmenin genel ve tabii olma vaziyeti olduğu söylenebilir. Hz. Peygamberi dua ederken görenlerin bazen koltuk altları görülecek şekilde ellerini yukarıya kaldırdığını duadan sonra eklerlini yüzüne sürdüğünü söylemişlerdir.( Buhari,Da’avat 23)