15 Nisan 2008 Salı

TÜKETİM AHLAKI

Yüce Allah bizler için sayısız nimetler yaratmıştır; Kur’an’ın ifadesiyle bunları saymakla bitiremeyiz.[1] Allah herkesin rızkını verir.[2] Dünya ve erişebildiğimiz diğer âlemler sayısız nimetler üretmeye müsaittirler..[3] Fakat şu bir gerçektir ki, insan denen varlığın sınırsız ihtirasları ve arzuları vardır. Buna karşılık yeryüzünde yeraltı ve yerüstü servetleri ihtiyaçlara kıyasla göreceli olarak sınırlıdır. Dolayısıyla insanlar seçimlerini iktisadî ve ahlâki kurallara uygun olarak yapmağa mecburdurlar. Bu nedenle tüketimde, ölçülere uygun davranış, meşruiyet, helal-haram ölçüsü, zaruret derecesine göre ihtiyaçların sıralanması ve her kademede israftan kaçınılması vardır.
İsraf: Ölçüsüzlük demektir. Bize Allah tarafından verilen nimetleri yerli yerinde değil de lüzumsuz yerlerde ve ölçülerde kullanmaktır. Hayatın her alanında israf söz konusu olabilir. Kaynakların israfı, emek israfı, mal israfı, zaman israfı, kabiliyetlerin israfı gibi….
Efendimiz (sav) bir gün Sa’d (ra) ı abdest alırken gördü. “Bu ne israf Ya Sa’d !” buyurdu. Sa’d “Abdestte de israf olur mu Ya Resulallah?” Diye sorunca Efendimiz (sav) şöyle cevap verdi: “Evet, hatta akan bir nehirden abdest alsan dahi. “ (İbn Mace, Teharet, 48; Ahmet,2/221)

Görüyoruz ki, Efendimiz (sav), Allah (cc)ın bahşettiği nimetleri güzel kullanmamızı istiyor. Su bunların en önemlisidir. Abdestte, gusülde, diş fırçalamada asla israf etmemeliyiz. Çok farklı alanlarda israf söz konusu olabilir:
- Havayı, suyu, toprağı kirletmekle,
- Yeraltı kaynaklarını boşa harcamakla,
- Eşyaların kullanımı ve paranın harcanması hususunda, Eşyaları henüz eskimemiş olduğu halde modası geçti diye atıp yenisini alabiliyoruz. İnsanımız yerde bulduğu ekmek parçasını alıp öpüp başına koyduğu halde evde artan bir ekmeği rahatlıkla çöpe atabiliyor.
- Zamanı boşa harcamakla,
- Yanlış işlere yönelip, enerjimizi boşa harcamakla,
- Allah’ın bize verdiği bedeni Allah yolunda değil de günah olan işlerde kullanmakla,
- Çocuklarımıza yanlış eğitim vermek veya eğitimleriyle ilgilenmemekle,

Bugün biz tüketimle ilgili israf üzerinde durmak istiyoruz.

—İslâm’da en azıyla yetinme mecburiyeti olmadan iyi ve rahat bir derecede olmak üzere bireysel (ferdi) tüketim yasak değildir. Bu husus Kur’an’da şöyle dile getiriliyor:
“De ki:“Allah’ın, kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?...” ([4]
“”Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”[5] “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.”[6]
İslâm’da bir yandan tüketimde yapılacak aşırı sınırlamalar kınanırken, diğer yandan haksız veya “göze batan” tüketim eleştirilir. Bu nedenle, bir kimse parasını harcarken dikkate almak zorunda olduğu şey, sadece kendi kesesi değil, aksine bir bütün olarak cemiyetin kesesi ya da kasasıdır.
İslâmî prensiplere göre tüketim harcamaları tek başına gelirin bir fonksiyonu değildir. Çünkü her ne kadar gelir artsa da tüketim alanları Allah’ın emir ve yasaklarıyla tanzim edilmiştir. Meşru alanların dışında tüketim yasaklandığı gibi, meşru alanlarda da “israf etmeme” prensibi konulmuştur.“
Ey Âdemoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.[7] .

Ayrıca kişinin reel gelirleri arttıkça bunu yalnızca kendi tüketimi için değil, aynı zamanda yoksul akrabalarının ve komşularının tüketimi için de kullanma sorumluluğu getirilmiştir.[8] Buna göre bireyin tüketime dayalı davranışı, yalnızca kendi gelirinin bir fonksiyonu olmayacak, toplumun diğer üyelerinin de tüketim düzeylerini dikkate alacaktır. Çünkü Müslüman bir bireyin çevresinde olup bitenlere bîgane kalması, insanların acı ve ıstıraplarına karşı duyarsız davranması gerçek müminlikle bağdaşmaz.[9]

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de tasarruf Allah rızası için harcamaya işaret edilir.[10] Allah rızası için harcamak ise mecburi (zorunlu) veya ihtiyari (iradi) olabilir. Zekât, Allah rızası için mecburi harcamanın önemli bir kalemidir. İhtiyari, yani mecburi olmayan harcamanın sınırı ise kişinin takvasına bağlanmıştır. Rivâyetler Peygamber efendimizin, fetihlerden sonra, gelirlerin artmasıyla maddi bolluğa kavuşulmasına rağmen yaşayış tarzını değiştirmeyip, mütevazı hayatını devam ettirdiğini bildirmektedir.[11] Artan geliri ise sorumluluğu gereği yoksullara dağıtmıştır. Peygamber efendimiz halkın yaşayışı nasılsa kendisi öyle yaşamış ve hanımlarına da bunu mecbur kılmıştır. Çünkü onlar ümmetin anneleridir ve ümmetin hanımlarına örnek olacaklardır.

İslâm dini sosyal ve iktisadi dengeleri sağlamak için infakı emrederken israfı, lüksü ve gösteriş tüketimini de yasaklar. Yüce Allah Kur’an’da yiyip içmeye müsaade etmekte, israf etmeye ve gösteriş amaçlı tüketimde bulunmaya ise müsaade etmemektedir.[12] Çünkü gösteriş tüketimi hem kişilerin, hem de toplumun sağlıklı gelişmesine engel olur. İslâm’a göre mal varlığına dayanan bir farklılık, şımarıklığın ve gösterişin sebebi olmamalıdır.
Kur’an, tüketimde dengenin esaslarını şu âyetlerle net bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar, ne de cimrilik ederler. Harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur.”[13]
Bu âyette israfla cimrilik arasında mükemmel bir denge kurulması istenirken;[14] isrâ sûresinde de aynı ilke şöyle vurgulanıyor:
“Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.”[15] Yani ne öyle ellerini boynuna bağlamış gibi cimri ol; ne de malını saçıp savur.[16] Aynı surenin 26. ve 27. Ayetlerinde de infak ve harcama emredilirken tüketim sınırının ölçüsüzce aşılması yasaklanıyor:

“ Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. “Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir”
-İslâmi prensiplerin amacı insanları kendi imkânları oranında dengeli harcamaya sevk etmektir: Harcamalar ne gelirinden çok fazla olmalı, ne de zenginliklerinin çok altında kalmalıdır. Kısaca harcamalarda orta yol (iktisat) tutmalıdır. Böylece ne servet dolaşımı engellenmiş, ne de ekonomik kaynaklar israf edilmiş olur.[17]

Efendimiz (sav) lüks yaşamı hoş görmemiştir. Bilhassa da yönetimde olanlar için bunu sıkı sıkı tembihlemiştir. “Muaz B. Cebel (r.a.) Yemen’e vali olarak gönderirken, “Lüks ve israf içinde yaşanılan refahtan sakın. Çünkü Allah’ın her kulu nimetler içinde yüzmüyor.” ( Ahmed, 5/243,244)

İslam ihtiyaç ile israfı ayırmıştır. Kadınların süslenmesi ihtiyaçtır. Bu yüzden onlara ipek, altın, yasak değildir. Fakat erkekler için yasaktır. Ayrıca altın, gümüş, para değeri taşıdığı ve sınırlı olduğu için veya ev eşyası olarak veya bina süslemelerinde kullanılması yasaktır. Huzeyfe (r.a.) der ki, ”Efendimiz (sav) bize altın ve gümüş kaplardan yemek yememizi, içmemizi, ipek ve atlas kumaşlar giymemizi, üzerlerinde oturmamızı bize yasakladı.

Yılbaşı, sevgililer günü vb. bizim dinimizde ve kültürümüzde yeri olmayan bazı kutlama günleri insanları tamamen israfa sevk etmektedir. Aşırı tüketime dayalı kutlamalar dinimizde yasaklanmıştır. Sadece bu değil düğün bayram gibi günlerde de israftan kaçınmalıdır.

Allah (c.c.) israfı bir sömürü ve zulüm olarak görür. Firavun yeryüzünde galipti. (sömürüyordu) ve o müsrifti. Firavunun belirlediği özel günler vardı ki bu günlerde adak adanmasın ve içki içilip, çılgınca kutlamalar yapılmasını emrediyor ve bunu da halk için yaptığını söylüyordu. Oysa her satılan şeyden firavun ciddi miktarda vergiler alıyordu. Bugün de bu tür günlerin teşvik edilmesi tamamen aynı amaca bağlıdır.

-İdeal bir İslam toplumunda başkalarıyla ilgilenme, diğer insanları kendi nefsine tercih etme, dul, yetim ve hastalara bakma, misafirlere ikram etme ve her türlü sıkıntı anlarında karşılıklı dayanışma bir erdem olarak kabul edilir.

Ekonomik olarak da Müslüman insan diğerleri için fedakârlık yapacak şekilde davranır.[18] Bu bakımdan zengin insan, dilediği ve istediği kadar sorumsuzca ve sınırsızca tüketim yapamaz. Zenginliğinin sadece kendi çalışması sonucu değil, aynı zamanda Allah’ın bir lütfu olduğunu bilir ve bu sebeple, ona bu zenginliği veren Allah’a karşı, servetini Onun emrettiği biçimde kullanır, sosyal sorumluklarını yerine getirir, asla gösteriş tüketimine yönelmez. Tüketim ve harcamalarında yalnızca kendi mutluluğunu değil, başkalarının mutluluğunu da hesaba katar ve ona göre hareket eder.

Diğer bir ifadeyle Müslüman kişi mutluluğu sadece kendi tüketiminde değil, aynı zamanda fakir, yoksul ve yetimlerin de ihtiyaçlarını karşılamak için helalinden kazanıp harcamada olduğunu bilir ve ona göre hareket eder.

IV. KONU İLE İLGİLİ BAZI ÂYETLER

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ
“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?...” ([19])
“ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحَرِّمُواْ طَيِّبَاتِ مَا أَحَلَّ اللّهُ لَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُواْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
“”Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”[20] “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.”[21]
.” يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ “Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.[22]
وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا
“Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar, ne de cimrilik ederler. Harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur.”[23]
“ وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا
“Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.”[24]

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا
“ Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. “. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir”[25]

V. KONU İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER
Hz. Peygamber (s.a.s.) de كُلُوا وَتَصَدَّقُوا وَالْبَسُوا في غَيْرِ إسْرَافٍ وََ مَخِيلَةٍٍ “Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz.”[26] sözü ile israfın yasaklığını ifade buyurmuştur.
أنَّ رَسُولَ اللّهِ صلى الله عليه وسلم مَرَّ بِسَعْدٍ، وَهُوَ يَتَوضَّأ. فقَالَ: »مَا هذَا السَّرَفُ؟« فقَالَ: أفِي الْوُضُوءِ إسْرَافٌ؟
قَالَ: »نَعَمْ. وَإنْ كُنْتَ عَلى نَهَرٍ جَارٍ
Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) Sa’d’e uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Resûlullah (a.s.), (onun suyu aşırı kullandığını görünce) bu israf nedir? diye sordu. Sa’d de, Abdestte de israf olur mu? Dediğinde Hz. Peygamber (s.a.s) de “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile” şeklinde cevap verdi.[27]

, خَصْلَتَانِ َ تَجْتَمِعاَنِ في مُؤْمِنٍ: الْبُخْلُ، وَسُوءُ الخُلْقِ
"İki haslet vardır ki bir mü'minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk."[28]

مَا ﻣﻸ آدَمِىُّ وِعَاءً شَرّاً منْ بَطْنٍ، بِحَسَبِ ابنِ آدَمَ لُقَيْمَاتٌ يُقْمِنَ صَلْبَهُ، فَإنْ كَانَ َﻻ مَحَالَةَ فَاﻋﻼ، فَثُلُثٌ لِطََعَامِهِ، وَثُلُثٌ لِشَرابِهِ، وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ
“ Âdemoğlu, karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka yemesi gerekli ise, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, üçte birini de nefes almaya ayırsın.”[29]

Hz. Peygamber varlıklı kimsenin, gurur ve gösterişten uzak kalmak koşuluyla kendisine verilen nimetlerin belirtisini üzerinde hissettirmesinin Allah’ın hoşuna gideceğine işaret etmiştir. [30] فإِذَا آتاك اللّه مالاً فلير أثر نعمة اللّه عليك وكرامته “Allah, sana mal verdiyse, O’nun nimet ve ikramı üzerinde görülmelidir.”[31]

VI. YARARLANILABİLECEK DİĞER BAZI KAYNAKLAR:

I. Bu konuda geniş bilgi için bk, Muhlis AKAR, Tüketim Ahlâkı, Diyanet Aylık Dergi, Ağustos 2004 Sayısı.
2. Mustafa ÇAĞRICI, “Harcama ve Tüketimle İlgili Görevler” İlmihal II, Diyanet Vakfı Yay, s,535-539.
3. Sabahattin ZAİM; İslam-İnsan-Ekonomi, Yeni Asya yay. İst.1992.
4. Celal Yeniçeri İslam İktisadının Esasları, Şamil Yay. İstanbul-1980.
5. Arslan, Hüseyin; İslam’da Tüketici Hakları, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1994.
6. İzzettin Belik, İslami Hayat, Hikmet Yayınları (çevirenler, İbrahim Cücük, Vecdi Akyüz, Salim Öğüt, Mehmet Erdoğan) İstanbul, 1992.
7. Agâh Oktay Güner, İsraf Ekonomisi, Damla Yayınevi, İstanbul,11977
8. M. Yaşar Kandemir, İslam Ahlâkı, Nesil Yayınları, İstanbul, 1980.
9. Ahmet Tabakoğlu, İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1996.
10. Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları, İstanbul, 1986.
11.Yunus Vehbi Yavuz,Çalışma Hayatı ve İslam,TuğraYayınları,İstanbul1992.
12.Canan, İbrahim; Kütüb-i Sitte Muhtasarı Terceme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara.


[1] Bkz, Nahl, 16/18.
[2] Bkz:,Hûd, 12/6.
[3] Yeniçeri, Celal; islam Açısından Tüketim, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay. İstanbul, 1996, s,74
[4] Araf,7/32
[5] Mâide,5/87
[6] Mâide,5/88
[7] Araf,7/31; Afzalurrahman, a.g.e, II, 420.
[8] Bkz,Nisâ,4/36; İsrâ,17/26-27; Müslim, Birr,142; ibni Mâce,Et’ime 58; Tirmizi, Et’ime 30.
[9] Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VIII/167; Nakvi, N. Haydar; Ekonomi ve Ahlâk, (Çev: İlhan Kutluer) İnsan Yay. İst-1985, s.82-84.
[10] Bkz, Bakara, 2/265-268.
[11] Canan, İbrahim; Kütüb-i Sitte Muhtasarı Terceme ve Şerhi, Akçağ Yay. Ankara 1990, s.459-469.
[12] A’raf, 7/31; Nısa,4/38.
[13] Furkan, 25/67.
[14] Afzalur Rahman; Siret Ansiklopedisi, İnkılab Yay. İstanbul, 1996 II, 421.
[15] İsra, 17/29.
[16] Ateş, Süleyman; Kur’an-I Kerim Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat (Milliyet Bsk.) İst-1995. III, 1526.
[17] Afzalur rahman; a.g.e., C 2, s.421.
[18] Ekrem Han, a.g.e., s.44.
[19] Araf,7/32
[20] Mâide,5/87
[21] Mâide,5/88
[22] Araf,7/31; Afzalurrahman, a.g.e, II, 420.
[23] Furkan, 25/67.
[24] İsra, 17/29.
[25] sra, 17/26-27
[26] Buhâri, Libâs,1;Nesâî, Zekât, 66;İbn Mâce, Libâs, 223.
[27] İbn Mâce, Taharet, 48;İbn Hanbel, Müsned, II, 221.
[28] Tirmizî, Bir 41, (1963).
[29] Tirmizî, Zühd, 47(2381; ,); İbnu Mâce, Et'ime 50 (3349); İbn Hanbel, Müsned, IV, 132.
[30] Tirmizî, Edeb, 54. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Libâs, 14.
[31] Ebû Dâvûd, Libâs, 17;Tirmizî, Edeb, 54.