15 Nisan 2008 Salı

SİYONİZM


Bismillahirrahmanirrahim;

Bizler elhamdülillah Müslümanız. Bu lütuftan ve nimetinden dolayı Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler ederiz.
Çok iyi biliyoruz ki bu kainatı ve bizleri yaratan Rabbimiz sonsuz kemal sahibidir. O’nun azameti kibriyası ve sozsuz kemal sıfatı böyle bir kainatın yaratılmasını gerektirmiş, bundan dolayı bu kainatı yaratmıştır. Yine kemal sıfatından dolayı, insanı yaratmıştır. İnsan eşrefi mahlukattır. Bütün yaratılanlar içerisinde en üstünü ve mükemmelidir.
Cenab-ı Hakkın insana verdiği 4 önemli meziyet vardır.Bu meziyetlerin sağladığı özellikler şöyledir;
- Cenab-ı Hakk insanoğluna, doğru ile yanlışı ayırabilme kabiliyeti vermiştir. Bunun sonucunda toplumlarda ilim doğmuştur.
- Cenab-ı Hak insanoğluna iyi ile kötüyü , güzel ile çirkini ayırabilme kabiliyeti vermiştir. Toplumlarda din ve ahlakın oluşması sağlanmıştır.
- Cenab-ı Hakk insanlara faydalı ile zararlıyı ayırabilme kabiliyeti vermiştir. Ekonominin doğması sağlanmıştır.
- Cenab-ı Hakk insanoğluna adalet ile zulmü ayırabilme kabiliyeti vermiştir. Bu meziyet toplumda hukuk, siyaset ve idarenin oluşmasını sağlamıştır.
Müslümanlığın gayesi bütün insanlığın dünya ve ahiret saadetidir.İyi bir insan
olabilmek ve dünya imtihanını kazanabilmek için her Müslüman bütün insanların saadeti için; Cenab-ı Hakkın verdiği meziyetlerle, bütün gücüyle çalışmayı vazife bilir, en büyük ibadet sayar.Böylece;
Doğru ile Yanlışı,ayırdıktan sonra doğrunun hakim olması için;
İyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, ayırt ettikten sonra iyi ve güzelin hakim olması için,
Faydalı ile zararlıyı ayırt ettikten sonra , faydalının hakim olabilmesi için
Adalet ve zulmü ayırt ettikten sonra adaletin hakim olabilmesi için canla başla çalışır. Çünkü saadet, iyinin, güzelin, faydalının ve adaletin hakim olabilmesi ile olur.
Biz buna hakkı üstün tutan görüş diyoruz. İnsanoğlunun yaradılışından bu yana hakkı üstün tutanlar ile batılı üstün tutanlar arasında bir hakimiyet mücadelesi süregelmiştir. Bu mücadele kıyamete kadar devam edecektir.

Medeniyetler çizgisine baktığımızda;
Hz. İbrahim (as) Hakkın temsilcisi – Nemrut batılın temsilcisi
Hz. Musa (as) Hakkın temsilcisi – Firavunlar batılın temsilcisi
Hz. İsa (as) Hakkın temsilcisi – Romalılar batılın temsilcisi ve
Hz. Peygamberimiz (as) Hakkın temsilcisi – Müşrikler batılın temsilcisi olarak görüyoruz. Elbette ki bu mücadele sabredenlerle Cihad edenler belirlenene kadar devam edecektir. Allah (c.c) “Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi zannettiniz.(Ali İmran 142)
Günümüze baktığımızda ise Hakkı üstün tutan zihniyetin dünyaya hakim olmadığını müşahade ediyoruz. Günümüzde hakkı üstün tutan zihniyet değil, kaba kuvveti üstün tutan zihniyet dünyaya hakim olmuştur. Örneğin ABD kaba / maddi kuvvete sahip olduğu için Irak’a meşru olmayan sebeplerle müdahale edebilmiştir.
Peki bu duruma nasıl gelindi? Nasıl oldu da Hakkı üstün tutan zihniyet dünyaya hakimiyetini kaybetti.?
Kur’anı Kerimin bir çok yerinde Yahudi ve hristiyan topluluklarının yapmış oldukları yanlış ve toplumu ifsad etmeye yönelik davranışları anlatılmıştır. Fatihanın son ayetinde mealleri “bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gadaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil…” cümlesinden müfessirler , ittifakla gadaba uğrayanların Yahudiler ve sapmışların ise hristiyanlar olduğunu söylemişlerdir. Yani 5 vakit kıldığımız namaz içinde; 40 rekatın hepsinde okuduğumuz ayeti ile günde 40 kere bu insanların yolunda olmamak için yalvarıyoruz. O zaman bu kimseleri ve gittikleri yolu bilip, kendi yolumuzu doğru tayin etmeliyiz.
Ben-i İsrail (İsrailoğulları) Hz. Musa ve kitabı Tevrat gelmeden önce de, kendi ananelerini, örflerini, KABBALA adlı bir kitapta toplamışlardı. Ve Kabbala’ya sıkıya bağlı idiler. Kabbaladaki görüşlerini Tevrat geldikten sonra da muhafaza ettiler. Hatta Tevrata uyacaklarına, Tevratı eski ananelerine uydurdular. Bugünki Tevratın büyük kısmını yazanlar Yahudilerin üzerinde hakim olan hahamlardır.
Kendilerine Kabbala’nın bir hedefi olarak kesin dünya hakimiyeti vad edildiğine inanıyorlardı Bunu için de yapılması gerekenleri şöyle özetliyorlardı.
- Bütün Yahudiler toplanıp Filistin’e (Kudüs’e) yerleşecek.
- Süleyman mabedini inşa edecekler. ( Bunun için Mescid-i Aksa’nın yıkılması gerekir.)
- Fırat ile Nil arasındaki topraklara (Arz-ı Mevud - Vaad edilmiş Topraklar ) sahip olunarak bu bölgede ebedi dünya saltanatlarını (büyük İsrail Projesi)kuracaklar.
15. asrın sonlarında hahamlar İspanya’da bir araya gelerek bu maddeleri gerçekleştirmenin yollarını uzun uzun münakaşa ettiler, sonunda; “Biz şartları hazırlayacağız,Böylece Cenab- ı Hakk’da bize nasip edecek” dediler. Bu sözleri doğrumudur? Elbette! Allah çalışana verir.
O dönemden itibaren gayretli çalışmaları hiç hız kesmedi. 18. yy sonlarına gelindiğinde Avusturya’lı Yahudi, Thedor Herzl Yahudilerin ileri gelenlerini, Basel kentinde toplayarak İsrail’in kurulması için gerekli plan ve çalışmaları başlattı. Herlz’in en büyük başarısı, Doğu Yahudileri ile Batı Yahudilerini aynı siyasi gaye etrafında birleştirmesidir. Bu dönem Osmanlı’nın üzerindeki borç yükünün arttığı döneme rast gelir. 1896 yılına gelindiğinde Osmanlı’nın finansal yapısı bozulmuştur ve acil paraya ihtiyaç vardır. Thedor Herzl, Sultan II. Abdülhamid’e giderek Filistin topraklarından yüksek ücretle arazi almak istediklerini ifade etti. Alınacak arazinin bedelinin peşin ödenmesinin yanı sıra , Osmanlı’nın mali yapısını da düzenleyeceklerini, onu Duyun-u Umumiye’den kurtaracaklarını ve dış dünyada Osmanlıya olan mali güvensizliği gidermek için çalışacaklarını ifade etti. Ancak Sultan II. Abdülhamid “Şehit kanıyla alınan topraklar parayla satın alınamaz” [1]diyerek böyle bir teklifi elinin tersiyle itti. Sultan II. Abdülhamid’in bu kararlı tutumunu yakından gören T. Herzl, büyük bir ümitsizlik içinde Avrupa’ya geri döndü. 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde Dünya Siyonist kongresini topladı.[2] Siyonist ileri gelenleri bu durumu uzun uzun mütaala ederek şu mealdeki sonuçlara ulaştılar.
“Öncelikle Büyük İsrailin Kurulmasına yönelik hedeflerimizin gerçekleşemeyeceğine dair düşünceler kabul edilemez niteliktedir. Çeşitli manialar vardır ancak; bunlar önemli değildir. Bu yeni durum karşısında biz de planlarımızı yeniden gözden geçirir ve yapılacak olan her şeyi yaparız” 1897 Basel Konferansında 3 önemli karar alındı.
Sultan II. Abdülhamid en kısa zamanda tahtından indirilecek.
Osmanlı Devleti yıkılacak
100 sene içerisinde Türkler (Müslümanlar) bütün idari mekanizmalardan uzaklaştırılacak yani İslam yok edilecek. [3]
Yapılan istişarelerle Sultan II. Abdülhamid’in Tahttan indirilmesi ve Osmanlı’nın yıkılması projesinin yürütücüsü olarak, İtalyan Mason Locaları Üstad-ı Azam’ı Emanuele Carasso (Emanuel Karasu) seçilmiştir. [4]
Bu görevi aldığı zaman önce Selani’ke yerleşti. Çünkü incelemelerinin sonunda, Orada İspanya’dan gelen ve çoğu dönme olan insanlarla bu işi yürütebileceği, kanaatine ulaşmıştır. Emanuele Carasso ortama uyarak, Emin Karasu ismini aldı. Bu işleri başarmak için öncelikle Selanik’te mason locası açtı.ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurdu. [5] Bölgedeki bütün tanınmış insanları ve bürokratları ve devlet erkanını kandırarak mason yaptı. Hem de İttihat ve Terakki cemiyetine yerleştirdi. O sıralarda Osmanlı’nın iç problemleri hat safhadaydı. Basın yayının çoğu dönmelerin ve Yahudilerin elindeydi. Bunlar Emanuele Carasso’ya yardım olsun diye İttihat ve Terakki Cemiyetini Osmanlı’nın kurtuluş reçetesi gibi gösteriyorlardı. Bu sebeple birçok Osmanlı aydını da ilk zamanları bu cemiyete üye olmuşlar ancak daha sonra “yahudi oyunu”nu fark ederek cemiyeti terk etmişlerdir.
II. Meşrutiyetin ilanıyla seçimler yapıldı. Ve Osmanlı Meclis-i Mebusan teşekkül etti. Meclis İttihat ve Terakki cemiyeti güdümündeydi ve Emanuel Carasso Selanik Mebusu olarak meclise girmişti. İttihat ve Terakki partisini kurdu. Jön Türk hareketi ( Genç Türk Partisi) ni başlattı. Ardından bir yıl içinde sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi kararını meclisten çıkarttılar.
Süreç Osmanlı’nın aleyhine işledi. İttihat ve Terakki’den Enver Talat Cemal Paşaların yanlış kararları ile Osmanlı I. Dünya savaşına sokuldu.ve idam kararı ile yok olup anlaşması yapıldı. ( 1918 Sevr Anlaşması) Bu anlaşmayı imzalaması için Osmanlı’dan bir çok heyet gitti ancak hiçbiri bu yok oluş anlaşmasını imzalamaya yanaşmadı. Bu anlaşmayı imzalamaya sadece “işbirlikçi başbakan” Sadrazam Damat Ferit yanaştı. Damat Ferit’in bu anlaşmayı imzalamasını yeterli bulmayan İtilaf Devletleri Feritten anlaşmayı Sultan Vahdettin’e de imzalatmasını istediler. Ancak Sultan Vahdettin’e de imzalatmasını istediler. Ancak Sultan Vahdettin böyle bir anlaşmanın imzalanmasını Osmanlı’nın yok oluşu anlamına geleceğini bildiği için Damat Ferit’i azarlayarak reddetti ve divanı topladı. “Anadolu bir direniş harekatı başlatılması kararını aldı” [6] Bu çerçevede gizliden gizliye İstanbul’dan Anadolu’ya intikal başladı. [7]
Anadolu’daki direniş hareketi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Kuvayi Milliye hareketine dönüşerek Osmanlının küllerinden yani bir devlet kuruldu. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetinin temeli Milli Mücadeleye, Milli Görüşe yani Kuvayi Milliye ruhuna dayanır.
Görüldüğü gibi İsrailoğulları Basel konferansında aldıkları kararları bir bir gerçekleştiriyorlar. O zamanlar önleri Kuva-i Milliye ruhu bir engel olarak çıktı. Yahudilerin arz-ı mevuda yerleşmek ideallerini kendisine ideal edinen bir tek devlet vardı. O da Amerika. Amerikanın kuruluş amacı tamamen İsrailoğlullarının bu idealini gerçekleştirmeye yönelik idi. Yahudi sermayesi bu devleti kurduğu gibi dünya lideri yapmayı da başardı.(Thema Larousse Ansiklopedisi 2.cilt s.431) Nitekim Amerikalı üst düzey bir meclis üyesi olan Haim Nahom adli Yahudi Lozan barış anlaşmasını imzalattırdı.
Lozan, cephede savaşı kazanan Türk milletini masada tasfiye etme planı idi. O görüşmelerde Haim Nahom onlara şöyle dedi.” Bırakın Türk Cumhuriyetini kursunlar. Biz 100 yıl içinde onu yıkarız. Bunu da sizin gibi silahla yapmayız. Onları aç, işsiz, borca esir bırakırız. Din ve ahlaklarından, milli kültürlerinden uzaklaştırırız. Bu şekilde bizim isteklerimizi yerine getirir hale gelirler. Öyle yaparız ki biz Büyük İsraili Türklerin yardımıyla kurarız.”
Görüyoruz ki; 84 yıllık Cumhuriyetimizde yavaş yavaş sinsice emellerine nail oldular. Halkın maneviyatını kullanarak, işbirlikçi hükümetler başa getirerek kendi işlerini yürüttüler. Bu sadece Türkiye’de değil bütün Or5tadoğu ülkelerinde gerçekleştirildi. İşbirliği yapmayan hükümetleri de bir şekilde düşürdüler.54. Hükümetin başına gelen 28 Şubat olayı bu idi.

Bütün bu yaşananlar, ülkemizin ve dünya Müslümanlarının yaşadığı durumu ortaya koyuyor. Ortadoğu ve Müslümanların üzerindeki kan ve gözyaşı tamamen siyonizmin 5600 yıllık fikriyatını gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu Siyonistler Kudüs’te İsrail devletini kurdular. Şimdi Nil ve Fırat arasındaki toprakları ele geçirme çabasındadırlar. Bu yüzden ;

Ülkemizin ve dünya Müslümanlarının yaşadığı durumu anlamak için bu tarihçeden yararlanmalıyız. Ortadoğu ve Müslümanların üzerindeki bitmeyen kan ve gözyaşının sebebi, 5600 yıllık Siyonizm zihniyetini gerçekleştirme çabasıdır. Bu Siyonist Yahudiler , Kudüs’te İsrail devletini kurdular. Şimdi Nil ile Fırat arasındaki toprakları ele geçirmeye çalışıyorlar. Bunun için; bu topraklar üzerindeki ülkeler, büyük iç karışıklık ve savaş halindedir. Ürdün, Lübnan, Filistin, Irak , ardından Suriye, İran ve Türkiye…Üzerimizde çok büyük oyunlar oynanıyor. Bu emellerin gerçekleşmesi için işbirlikçi hükümetler Siyonizm ile hareket etmektedirler. Bunun en büyük göstergesi, “Büyük Ortadoğu Planı”dır. Bu plan biraz önce bahsedilen, vaat edilmiş topraklara ulaşma düşüncesini gerçekleştirmek içindir. Ortadoğu’da yaşanan kan ve gözyaşı bir zulümdür. Ve şu an ki, hükümet ise böyle bir zulüm planının eş başkanıdır. Bu milletimizin alnında kara bir lekedir. Tarihin hiçbir döneminde bu millet zulmün yanında yer almamıştır.
Burada şu önemli noktaya dikkat çekelim; “Biz müminler herhangi bir kavme asla düşman değiliz. Herkesin Allah’tan hidayetini isteriz. Ancak ,bize düşmanlık edenlerin özelliklerini ve oyunlarını anlatmak zorundayız. Çünkü Kur’an anlatıyor; “İnsanların içinde size en çok düşman olanlar Yahudilere ve onlardan sonrada müşriklerdir” dikkat ediniz bu ayetler bizi uyarıyor, Yahudi size müşrikten de çok düşmandır diyor. Bu ayeti anlattıktan sonra düşmanla kardeşlik ve dostluk etmeyeceğimiz açıktır. Nitekim Allah (c.c) “Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.”maide 51 buyuruyor. Hatta dostluk etmek, onların sözlerine, emirlerine uymak isteyenleri, menfaat beklentisi olanları da uyarıyor!
O “Dinlerine uymadıkça, Yahudiler de , Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. Deki, doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, and olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır”!
Ayetler gayet açık.
Uyanık ve şuurlu Müslüman yaşanılan olayları, doğru bir bakış açısı ile değerlendiren kişidir.
Bu kirli oyunu bozacak tek şey insanları ferasetidir. Türkiye’nin düşürülmeye çalışıldığı bu tuzağı görüp, ümitsizlik içerisine düşenlerin yönelmeleri gereken tek şey kendi değerleridir. Kur’anı Kerim ümitsizliği küfür kategorisinde değerlendirip “Rabbinin rahmetinden sadece yolunu yitirenler ümidini keser” buyuruyor.
İnsanın temel görevi sadece çalışmaktır. Bize söylenen şudur: “Andolsun ki içinizden mücahidleri ve sabredenleri ayırt etmek ve halinizi meydana çıkarmak için biz sizi imtihan edeceğiz”.
Türkiyemizi düşman iki kampa ayırıp ezilmesini arzulayanlara karşı üçüncü ve gerçek zümrenin Allah’ın ipine, Kur’ana sımsıkı sarılan Milli Görüş zihniyeti ile hareket etmesi lazımdır.
Allah’a Emanet Olun!
[1] Yaşar KUTLUAY “Siyonizm ve Türkiye, Koloni Yayıncılık İstanbul, 2000
[2] Teheodor Herlz, “Siyonizm ve İsrail’in Kurucusu Theodor Herlz’in Hatıraları” Boğaziçi yayınları
İrfan Neziroğlu, “Filistin TBMM Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürlüğü, Araştırma Servisi, Şubat 1994
Cevat Rıfat Atilhan, “Gizli Devlet ve Fesot Programı” Sinan Yayınları, 7. Baskı, İstanbul 1998
[3] Mete Gündoğan, İnternet sitesinde Kuranı Kerim yerine Gerçek Furkan
[4] Angelo Lacovella “Gönye ve Hilal, İttihat –Terakki ve Masonluk” 2. Baskı Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul 1999
[5] Feroz Ahmad “İttihat ve Terakki” Kaynak yayınları 3. baskı, İstanbul
[6] Murat Bardakçı “Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı “ Mehmed Vahdettin’in Hayatı, Hatıraları ve Özel mektupları” Pon Yayıncılık, Kasım 1998
[7] Kazım Karabekir, “İstiklal Harbimiz” merk Yayıncılık A.Ş. Genişletilmiş Yeni baskı , İstanbul, 1988