13 Nisan 2008 Pazar

HAYA VE İFFET


Yüce Rabbimiz, Kur’an–ı Kerim’in Tin süresinde “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin 95/4) buyurmaktadır. Yine Hicr süresinin 29. Ayet–i kerimesine göre Allah Teâlâ insana kendi ruhundan üflemiştir.
İnsan tabiatının iki veçhesi vardır. Birisi bu iki âyet–i kerimede de ifade edilen, onun yüce ve rûhî yönü; diğeri de topraktan yaratılan beşerî yönüdür.
“Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını taktir eden ancak O’dur....” (En’am 6/2)
Allah insana iyilik ve kötülük kabiliyetlerini birlikte vermiştir. Ona tercihini iyilik, takva, güzel ahlâk yönünde kullanması içinde telkinlerde bulunmuştur.
“Nefsini temiz tutan kurtuluşa ermiş, onu kirletense hüsrana uğramıştır.” (Şems 91/9 – 10)
İnsan nefsi, kendisine kötülük ve edepsizlik telkin eden şeytanın baskısı altındadır.
“O size ancak kötülüğü, edepsizliği ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara 2/169)
Yine “hevâ” adı verilen kötü arzu ve eğilimler de güzel ahlâk ve fazilet yolunun engelleridir.
“Kötü duygularını (hevâsını) kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü?...” (Furkan 25/43)
İslam dinine göre ahlâkî erdemlere sahip insan hem dünya, hem de ahiret saadetini elde edecektir. Dinin insanın ahlakını kemale erdirmedeki rolünü kabul etmeyenler ise güzel ahlaklı olmanın karşılığında sadece kazanılacak dünyevi yararlardan bahsetmişlerdir.
İmam Gazali der ki; “Güzel ahlâk imanın yarısıdır. Maddî hastalık, insanın bu dünyadaki hayatını zorlaştırır, bazen onu öldürür. Kötü ahlâk ise manevî bir hastalıktır, kalbin hastalığıdır. İnsanı hem bu dünyada mutsuz eder, hem de onun ebedi hayatını mahveder.”
Allah Teala, Kur’an–ı Kerim’de Hz. Peygamber’e hitaben; “Gerçekten sen yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem 68/4) buyurmaktadır. Hz. Peygamber de bir hadis–i şerifinde “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur. Bütün davranışları ile bize örnek olan peygamberimiz güzel ahlâkı ile de, tevâzusu, güler yüzlülüğü, yumuşak huyluluğu, hayâsı, dürüstlüğü vs. ile de bize örnek olmalıdır.
İslam ahlâkı, bütün güzel davranışların, öncelikle onu yapanı yücelteceğini kabul eder. Bu sebeple insan elinden geldiği kadar iyi ahlâk sahibi olmaya, güzel davranışlar gerçekleştirme-ye çalışmalıdır.
Birçok ayet–i kerime ve hadiste güzel ve kötü ahlâk özelliklerinden bahsedilmektedir. Bunları özetleyecek olursak,
İyi ahlâk özelliklerinde; Takva, sabır, hoşgörü, yumuşak huyluluk, hikmet, iffet ve hayâ, doğruluk ve dürüstlük, tevazu vs.
Kötü ahlâk özellikleri de; Gösteriş, dedikodu ve koğuculuk, yalancılık, tembellik, hayâsızlığı vs. sayabiliriz.
Sohbetimizin konusu güzel ahlâk özelliklerinden birisi olan “hayâ duygusu”. Hayâ; “utanma” demektir. Peygamber efendimiz (sav); “her dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı hayâdır” buyurmuştur.

Utanma duygusu iki çeşittir;
Allah’tan utanmak
Halktan utanmak
Bütün erdemlerin esası Allah’tan utanmaktır. Çünkü Allah’tan utanan kimse farzları yerine getirir, çirkin davranışları işlemez.
İnsanlardan utanmak da iki türlü olur;
İnsanlardan utanarak yapmadığı bir kötülüğü, insanların görmeyeceği yerde de yapmamak. Bu insanı Allah’tan utanmaya götürür.
İnsanlardan utanarak, onların gördüğü yerde bir kötülüğü yapmamak ama görmedikleri yerde yapmak. Peygamberimiz (sav) “insanların senden görmesini sevmediğin bir işi yalnız kaldığın zamanda yapma!...” buyurmuştur.
Bir çeşit insan daha var ki, halkımız bu tür insanları şu veciz ifadeyle çok güzel anlatmıştır; “Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz.” Maalesef bugün toplumumuzda işlediği günahı alenî olarak işleyen, neredeyse günahının reklâmını yapan insanlar vardır. İnsan ahlâkının dibe vurduğu, onun “esfel–i safilin” yani sefillerin, alçakların en alçağı olduğu durumlardan birisi de budur.
Gerçek utanma günahlardan uzaklaşmaktır. Günahı işlerken Allah’ı gördüğünü hesaplamak, sonra bu günahın cezasını çekeceğini düşünmektir. Hz. Peygamber (sav); “en kötü kul, hevâsına kul olup da dalâlete düşen kimsedir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Kiyâmet, 17)
Bütün Müslüman ahlâk bilginleri, ancak hevâ ve hevesinde, hayvanî tutkularından kurtulmayı başaran insanın, gerçek manada özgür olduğunu söylemişlerdir.
İnsanın temel içgüdülerinden biri şehvettir. Şehvet karşı cinse; kadının erkeğe, erkeğin kadına duyduğu cinsel duygunun da adıdır. Şehvetinin peşine düşüp, arsızlık, utanmazlık etmek kötü bir davranıştır. Ancak şehveti büsbütün öldürmek de makul bir şey değildir. Bu duyguyu meşru yoldan ve ölçülü olarak korumanın adı “iffet”tir. İffet, her türlü istek ve şehevi arzulara karşı sabrı içerir.
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar. Bu davranış onlar için daha iyidir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. İnanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.” (Nur 24/30–31)
Namuslu olmanın, ırzı korumanın bir gereği de hayâ sahibi olmaktır. Bu duygu, sahibini kötülüklerden ve günahtan alıkoyar. Hayâ ortadan kalkar, kişi yaptığı yanlış davranıştan dolayı utanmazsa, bu tür davranışlar toplumda yayılır ve toplum ahlâkı bozulur.
Hz. Peygamber hayânın imandan bir şube olduğunu ve hayır, iyilik getireceğini söylemiştir. Yine Peygamberimiz Allah’ın hayâ sahiplerini sevdiğini söylemektedir.
Peygamberimiz; “utanmak insanın ziynetidir.” buyurmuştur. Utanma hissinden mahrum olmak, insan için en büyük felakettir. Böyleleri her türlü ahlâksızlığı yapmaya meyillidirler.
Allah Teala kadın ve erkeğin, mahremi olmayan karşı cinsle münasebetini sınırlandırmıştır. Kadın ve erkeğin baş başa yalnız aynı ortamda bulunmaları yasaklanmıştır. Din sadece haramlardan menetmez insanı. Onu harama sürükleyecek yolları da kapatır. Kadın – erkek ilişkilerinde onları iffetsizliğe ve günaha götürecek hal ve tavırlardan, konuşmalardan, kıyafetlerden, dolayı uyarılarda bulunur.
Hz. Peygamber (sav) birbirine namahrem olan kadın ve erkeğin bakışlarına bile sınırlama getirmiştir. “İlk bakış senin için, ikinci bakışın günahı ise senin içindir” buyurmuştur. İlk bakış gayri ihtiyari, yani kayıtsız bir bakıştır. Sonrakiler ise insanın “tekrar bakmak” için kendini yönlendirmesiyle olur.
Allahu Teala; Ahzab süresinin 32. ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır. “konuşurken tatlı sesle, edalı konuşmayınız. Kalbinde hastalık olan meyleder”
Bütün bunlar insanı günaha, fuhşa götüren davranışları, engellemek için yapılan uyarılardır. Tesettürün emredilmesinin bir hikmeti de budur. Tesettür sadece vücudun belli bölgelerini örtmekten ibaret değildir. Kadını yabancı bakışlardan koruyacak davranışları da içine alır.
Şeytan nefis, insana heva ve hevesine kötü arzularına uymasını telkin eder. İnsan bunlara uyarak geçici hazlar elde edebilir. Fakat en başta da söylediğimiz gibi Allah insanı “en güzel biçimde” yaratmıştır. İnsanın ilahi yönü, arınmak, beşeri özelliklerinden kurtularak yüceltmek, “eşref-i mahlûkat” olmak ister. Gerçek mutluluk hem dünya hem de ahiret saadeti işte buradadır.
Bugün Tv. lerde gördüğümüz ünlülerin hayatları, işledikleri günahtan utanmayarak adeta günahlarını reklâmını yapar gibi davranmaları, toplumu dinamitleyen unsurlardan biridir. Haya, iffet, bir toplumdan kalkarsa, o toplum ahlaki çöküşe doğru gider. Böyle toplumların ise Allahın öfke ve gazabını üzerlerine çektiği ise pek çok ayet ve hadisle bizlere anlatılmıştır. “ O ülkelerin Halkı inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik. Yoksa o ülkenin halkı geceleyin kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?...” (Araf 7 /96-97)
Bu maalesef görünüşte tesettürlü olduğu halde yazık ki tesettürün ruhunu ve hikmetini anlayamamış, davranışları ile Müslümanları rencide eden kızlarımıza rastlamaktayız. Bunlar Allah’ın kadın ve erkek koyduğu sınırları hiçe sayarak günü birlik arzularını, tatmin etmek için kendilerine yakışmayan tavırlar sergilemektedirler. Müslüman kadın başı dik gezmeli, ileride kendisini utandıracak tavır ve davranışlardan kaçınmalıdır. Unutmamalı ki Resulullah, hayânın utanmanın en çok kadında olduğunda güzel olduğunu buyurmuştur.
“El hayaü, hasenin. Velakinnisai ahsenü”
Haya güzeldir. Fakat kadınlarda olursa daha güzeldir.

IV. Konu İle ilgili Bazı Ayetler
إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَـذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ
“Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?” derler. (Allah) onunla bir çoklarını saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.”[1]
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلاَ أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلاَ مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِ مِنْكُمْ وَاللَّهُ لاَ يَسْتَحْيِ مِنْ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلاَ أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًاإِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمًا
“Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.”[2]
يَاأَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الاَرْضِ حَلاَلاً طَيِّبًا وَلاَ تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”[3]
V. Konu İle ilgili Bazı Hadisler
عن ابن مسعود رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قالَ رسولُ اللّه #: اسْتَحْيُوا مِنْ اللّهِ حَق الحَيَاءِ. قُلْنَا إنَّا نَسْتَحِى مِنَ اللّهِ يا رَسُولَ اللّهِ وَالْحَمْدُللّهِ. قَالَ: لَيْسَ ذلِكَ ولكِنْ اسْتِحْيَاءَ مِنَ اللّهِ حَقَّ الحَيَاءِ أنْ تَحْفَظَ الرَّأسَ وَمَا وَعَى، وَالْبَطْنَ وَمَا حَوَى وَتَذْكُرَ المَوْتَ وَالْبِلى، وَمَنْ أرَادَ الاَخِرَةَ تَرَكَ زِينَةَ الحَيَاةَ الدُّنْيَا، وَآثَرَ الاَخِرَةَ عَلى ا‘ولى، فَمَنْ فَعَلَ ذلِكَ فَقَدِ اسْتَحْيَا مِنَ اللّهِ حَقَّ الْحََيَاءِ.
“İbn Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah'tan hakkıyla hayâ edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan hayâ ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız hayâ) değil. Allah'tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtivâ ettiklerini muhâfaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim âhireti dilerse dünya hayatının ziynetini terk etmeli, âhireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” [4]
وعن أبى سعيد الخدرى رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: كانَ رَسولُ اللّهِ # أشَدَّ حَيَاءَ مِنَ العَذْرَاءِ في خِدْرِهَا، وَكَانَ إذَا رَأى شَيْئاً يَكْرَهُهُ عَرَفْنَا ذلِكَ في وَجْهِهِ.
“Ebû Saîdi'l-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çadırdaki bâkire kızdan daha çok hayâ sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görmüşse biz bunu yüzünden hemen anlardık.”[5]
وعن زيد بن طلحة بن ركانة رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قالَ رسولُ اللّهِ #: إنّ لِكُلِّ دِينٍ خُلُقاً، وَخُلُقُ الإِسْلاَمِ الحَيَاءُ.
“Zeyd İbn Talha İbn Rükâne (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm'ın ahlâkı hayâdır."[6]
وعن أنس رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قال النَّبىُّ #: مَا كَانَ الْفُحْشُ في شَئ إَّلاَ شَانَهُ، وَمَا كَانَ الحَيَاءُ في شَئٍ إلاَ زَانَهُ.
“Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir."[7]
عَنْ سَهْلِ بنِ سعْدٍ قَال : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَنْ يَضْمَنْ لي ما بيْنَ لَحْيَيْهِ وَمَا بيْنَ رِجْلَيْهِ أضْمنْ لهُ الجَنَّة » .
“Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki budu arasındaki (üreme) organını koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm. "[8]

VI.Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar
Buhârî, Sahih, İman, 2/3, (I,8), 2/16, (I,11), Edeb, 78/34, (VII, 80), 78/72-73, (VII,96) 78/77-78, (VII, 100), Cihâd, 56/128, (IV,15), Zekât 24/50, (II,129), 24/53, (II, 132); Büyû‘ 34/15, (III, 9) Şirb ve’l-Müsâkât, 42/13. (III, 79), Menâkıb, 61/23, (IV, 167), Zekât, 24/10, (II,114), Rikak, 81/49, (VII, 198), 81/51, (VII, 202), Tevhîd 97/36, (VIII, 200-201); Müslim, Sahih, İman, 1/57, (I, 63), Zekât, 12/56, (I, 699), Fezâil, 43/67-68, (II, 1809-1810), Fezailü’s-sahabe, 44/26, (II, 1866); Ebu Davud, Sünen, Edeb, 35/6, (V, 143), 35/7, (V, 147); Tirmizi, Sünen, Nikah, 9/1, (III, 39), Kıyâmet, 38/1, (IV, 611), 38/24, (IV, 637), Birr, 28/80, (IV, 375), Zühd, 37/37, (IV, 577); Nesâî, Sünen, Zekât, 23/63; İbn Mace, Sünen, Mukaddime 9, (I, 5), 13, (I, 7), Zühd, 38/17, (II, 1399), Zekât, 8/28, (I, 591); Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 71, 387; V, 421, 426, 427; VI, 62, 155, 288; Diyanet İslam Ansiklopedisi, Haya Mad. XVI,554-555; İffet Mad.; Maverdi, Edebi’d-dünya ve’d-din; Gazali, İhya’u ulumi’d-din; Nevevî, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref en-Nevevî (v.676/1277), Riyâzü’s-Salihîn, Ter. Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvâmüddin Burslan, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ank. 1972, I/85 vd, III/102 vd. Türkçe Tercüme ve Şerhi: Riyâzü’s-Salihîn Peygamber Efendimizden Hayat Ölçüleri, Hazırlayanlar: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Doç Dr. Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İst. 1997, I-VIII C.
[1] Bakara, 2/26
[2] Ahzab, 33/53
[3] Bakara, 168-169
[4] Tirmizî, Sünen, Kıyâmet, 38/ 25, (IV, 637)
[5] Buhârî, Sahih, Edeb, 78/77, (VII, 100), Menâkıb 61/23, (IV,167)
[6] Malik b. Enes, Muvatta, Hüsnü'l-Hulk, 48/ 9, (II, 905); İbn Mâce, Sünen, Zühd, 38/ 17, (II, 1399)
[7]Tirmizî, Sünen,, Birr, 28/47, (IV, 349); İbn Mâce, Sünen, Zühd 38/17, (II, 1399)
[8] Buhârî, Sahih, Rikak, 81/23, (VII, 184)